Translate

2 Şubat 2016 Salı

Viyana

14. Gün (14.07.2014)

   Sabah güzel bir kahvaltıdan sonra arabayı otoparka aldık ve şehri yürüyerek gezmeye karar verdik.



   Trip advisior Viyana gezi rehberini yükleyerek ilk durağımız olan Rathaus’a gittik.
   Viyana Belediye Binası ( Wiener Rathaus), Viyana belediye meclisinin genel merkezidir. Hatta Viyana belediye başkanı da bu binada bulunmakta. Bina, şehir merkezinde bulunan Belediye Binası meydanında bulunmaktadır.
     Binanın mimarlığını Friedrich von Schmidt yapmıştır. 1872 ile 1883 yılları arasında Neo-Gotik tarzda yapılan binanın tepesine Viyana'nın sembollerinden olan Rathausmann konulmuştur. 






   Bu bölgeyi gezerken akşam saat 9' da konser olduğunu öğrenince çok sevindik, aslında 1 ay boyunca bu film festivali devam ediyor. Biz akşamki programa gelmeye karar verdik, bu akşam eski filmlerin müziklerini dinleyeceğiz.  
   Viyana Belediye Binasının dışını ve çevresini gezdik. İçeri girmedik tabi, girilir mi diye de sormadık çok cezbetmiyordu.






    Bu festivaller 1 ay boyunca halka açık, her akşam başka bir etkinlik yapılıyor. Nasıl güzel hep özlemini çektiğim bir şey...

















 Binanın karşısında bulunan parka geçerek, bahçeyi gezdik.







   Bahçenin bitiminde  Avusturya Parlamentosu Binasına ulaştık. Avusturya Parlamentosu, Viyana’nın en güzel binalarından biri bence, uzaktan bakıldığında eski Yunan tapınaklarına benziyor. Özellikle binanın önüne yapılmış heykeller inanılmaz. Burada yapılan heykelleri görünce hayran olmamak elde değil diye düşündüm.


  
   Danimarkalı mimar Theophil von Hansen tarafından 1873-1883 yılları arasında yapılmış olan bina 10 yıl gibi bir sürede bitirilmiştir. Avusturya Parlamento binası Atina'da yaşayan ve orada önemli eserler veren Hansen tarafından Antik Yunan demokrasilerine atıfla, neo-attic tarzda yapılmış ve içi de dekore edilmiştir. Bina Viyana'daki tüm yapılar gibi 2. Dünya Savaşında büyük hasar görmüştür. Biz içine girmedik ama içine de rahatlıkla girilip gezilebilir.









































   Buradan ayrılarak Maria-Theresien meydanına gidiyoruz.   
   Maria-Theresien meydanın iki tarafında karşılıklı, bir birinin aynısı olan iki bina bulunuyor; biri Kunsthistorsches Museum (Sanat Tarihi Müzesi) diğeri ise Naturhistorisches Museum (Doğa Tarihi Müzesi) dir. 
   Sanat Tarihi Müzesi 1891 yılında, Franz Joseph’in Habsburg Hanedanlığı’nın sahip olduğu değerli eserlerin korunup halka sunulmasını isteği ile açılmıştır. Doğa Tarihi Müzesinde ise dünyanın en kapsamlı mineral koleksiyonları, dünyada bulunmuş meteor parçaları ve milyonlarca yıllık fosiller, dinozorlara ait bilgiler, nesli tükenme tehlikesinde olan türlere ayrılmış bölüm, insanın evrimini açıklayan salon, her türden hayvanın doldurulmuş halleri var. Bu bilgileri önceden araştırmıştım. Yoksa içeriyi gezdiğimizden değil.
   Maria-Theresien meydanını, tamamen tarihi yapılarla dolu olan Ringstraße’yi, aksine modern sanat müzelerini barındıran Museumsquartier’e bağlıyor. Haritada görebilirsiniz.
   
    Şimdi önce Maria-Theresien meydanını gezeceğiz daha sonra da Museumsquartier'a geçeceğiz. 

yürüyüş rotamız





  Maria-Theresien meydanı, internetten alınan bir fotoğraf, yukarıdan göstermek amaçlı


























  Neuabu'da ki Museumsquartier alanına gidiyoruz. Burası  eski ve yeni olmak üzere sanat ve müzelerin oluşturduğu bir binalar topluluğunun bulunduğu 60.000 m²’lik alana
sahip Kültür Merkezidir. 
    Museums quartier eski Kraliyet atlarının yetiştirilip bakıldığı kompleksi 1998 yılında tadilat yapılarak bugünkü müze haline dönüştürülmüş yapımı iki parça olmak üzere 2001 senesinin haziran ve eylül aylarında bitirilmiştir ve 150 milyon Euro’ya mal olmuştur.



    Burası birçok müzenin bir arada bulunduğu çok renkli bir meydan. Meydanda insanların zaman geçirebilecekleri çok hoş değişik tarzda rengarenk oturma alanları, kafeler ve mağazalar var. İnanılmaz kalabalık, eğlenceli, cıvıl cıvıl, capcanlı bir yer. Burada biraz oturup dinlendik, buradan nerelere gidilebilir diye programımızı düzenledik daha gezecek o kadar yer var ki.
     Museums Quartier de bir çok müze var. Leopold Museum, Ludwig Modern Sanatlar Müzesi , Architekturzentrum Wien ( Mimarlık merkezi Viyana), ZOOM Kinder Museum (ZOOM Çocuk Müzesi) ve diğer müzeler. Tüm bu müzeleri gezmek için 1, 2 günden daha fazla Viyana da kalmak gerekir. Hatta sadece bir Viyana gezisi düzenlenebilir.
      Buradan Schemtterlingshaus‘a (Viyana Kelebek Evi) Kelebek evinin olduğu yapıya doğru yola koyulduk. Bu meşhur yapı Viyana opera binasının sadece 200 metre ilerisinde yer almaktadır. Şehrin tam göbeğindedir. Kelebek evini eğer vaktiniz varsa kelebeklerden de hoşlanıyorsanız mutlaka gezmelisiniz derim. Biz içeri girmedik çünkü bize cazip gelmedi. Ama çok ilginç bir yer olduğunu duymuştum. Tam bir doğa harikası olduğu söyleniyor. Buradan çok çeşitli kelebek biçiminde küçük hediyeler alabilirsiniz. 












   Buradan Heldenplatz’a geçtik. Yürümeye devam, bir alandan bir alana geçiyorsunuz. Dediğim gibi Viyana'yı gezmek için en az 3 gün ayırmak gerekiyor. O kadar çok gezilecek ve görülecek yer var ki. Müzeleri gezemedik bile....


 Ve Hofburg Sarayı. Hofburg Sarayı en tanınmış imparatorluk sarayları arasında yer alıyor. Habsburg Hanedanı başta olmak üzere Avusturya tarihinin en zengin ve güçlü aileleri bu sarayda yaşamış. Bu saray Heldenplatz' da bulunuyor.





   Bu meydan, Kahramanlar Meydanı olarak da anılıyor. Hitler, 1938’de 2. Dünya Savaşı sırasında bu sarayın balkonundan bir konuşma yapmıştır. 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya ile Avusturya’yı birleştirmesinin ardından ellerinde güllerle bir buçuk milyon Avusturya' lının doluştuğu meydan bu meydandır işte. 
  Günümüzde ise bu saray Avusturya başbakanının konutu olarak hizmet vermektedir.




   Kahramanlar Meydanında ayrıca iki süvari heykeli de bulunuyor. Atlılardan bir tanesi, Türkleri yenmesiyle büyük şöhrete kavuşan Prens Eugene, diğeri ise Napolyon’a karşı savaşmış olan Arşidük Charles. 
  Bu heykellerin  ilginç bir hikayesi de bulunuyor. Hikayeye göre iki heykeli yaratan heykeltıraş intihar etmiş. Çünkü, Arşidük’ün heykelinde, at sadece arka ayaklarını zemine sabitleyip şaha kalkarak yapılabilmiş ama Prens Eugene’in heykelinde arka ayaklara destek olarak kuyruktan destek alması gerekiyor. Dolayısıyla hikayeye göre bu bir gurur meselesi olmuş ve heykeltıraşı intihar etmiş. Hikaye tabi, gerçeklik payı ne kadar doğru bilinmez...









Bu da diğeri yani kuyruğundan destek alan, yalnız diğer heykel daha başarılı bence...













 Ve yorulduk, yemyeşil çayırlarda insanlar uzanmıştı, bizde bir banka yatarak dinlendik, yanımızdaki sandviçlerden yedik, karnımızı doyurduk ve uyumadık tabi tekrar yola koyulduk...




 Şimdi Belvedere Sarayına gideceğiz, yürüyerek gittiğimiz için epey bir yolumuz var. Yolda Goethe'nin anıtını ve State Opera binasının önündeki pembe tavşanı da fotoğrafladık.





    Viyana’daki State Opera binasının önü oldukça kalabalıktı. Ne yazık ki binayı sadece dışarıdan gördük. Burada biraz takıldıktan sonra Schwarzenbergplatz' a geldik. Burada Sovyet savaş anıtı (Heldendenkmal der Roten) ile karşılaştık. 1945 yılında, 2. dünya savaşı sırasında Hitler'den Viyana'yı kurtarmak için ölen 17 bin Sovyet askeri anısına yapılmış bir anıt. 12 metre uzunluğunda bu anıt muhteşem fıskiyeli bir havuzun hemen yanında bulunuyor.
   Biraz dinlendik, havuzun fıskiyesini ve meydanın bol bol fotoğrafını çektik ve Belvedere Sarayına doğru koyulduk.










     
       Belvedere Sarayına geldiğimizde artık ayaklarımıza kara sular inmişti.


      Belvedere Sarayı 1668-1745 yılları arasında Savoy Prensi Eugene tarafından Johann Lucas von Hildebrand‘a yazlık saray olarak Barok tarzda inşa ettirilmiştir. Belvedere Sarayı Viyana Kuşatmasında savunmayı yöneten ve başarılı olan Prens Eugen Savoy’a hediye edilmiş bir saray. Prens daha sonra Avusturya ordusunun başında Osmanlı’lardan Belgrad'ı da alarak ününe ün katmıştır. Savaşta kazandıklarını da sanata yatırmış
    Yukarı ve Aşağı Belvedere Sarayı olarak iki parçadan oluşan barok yapılar birbirine çok geniş ve göz alıcı bir bahçe ile bağlıdır.Yukarı Belvedere’de kalıcı eserler sergilenirken Aşağı Belvedere’de geçici sergiler bulunmakta. Her iki sarayın arasında güzel Belvedere bahçeleri uzanmaktadır. 
  1775 yılından sonra kraliyet resim galerisine ev sahipliği yapmıştır. 1903 yılından bu yana ise dünyanın en büyük Gustav Klimt koleksiyonu da burada sergilenmektedir.
 Landstrasse'de bugün müze olarak kullanılan yapılarda önemli tarihi tablolarda bulunmaktaymış
   Yukarı Belvedere Sarayı´nın en önemli özelliklerinden biri de, 15 mayıs 1945'de Avusturya’nın 2. Dünya Savaşından sonra özgürlüğüne kavuştuğu anlaşmanın burada imzalanmış olmasıdır.














































































  Sırada Hundertwasser Evi var, orayı çok merak ediyorduk. Evin olduğu Landstrasse doğru yola çıktık tabi yürüyerek..
  Landstrasse’ deki Hundertwasserhaus (Yüzsular Evi) Kegelgasse 34-38 numaradadır. Hundertwasser Evi  tasarımı Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser tarafından yapılmış olan bir apartmandır.
      Friedensreich Hundertwasser, Avusturyalı bir mimar-ressam olup simgesel öğeler içeren resimleriyle tanınır. Avusturyalı ressam Hundertwasser yapıtlarında hep canlı renkler kullanmıştır. Çevre ve mimari ile de yakından ilgilenmiştir. Resimlerindeki parlak, canlı renkleri yapılarına da taşımıştır.
  Sanatçı, bina tasarımı ve eski yapılara yeniden şekil verilmesi için çok sayıda proje geliştirmiş, bunlardan en ilginçleri de Landstrasse’ deki Hundertwasserhaus (Yüzsular Evi) evleridir.








   Binaların içine insanlar yerleşmiş, dışı da kafelerle ve dükkanlarla dolu bir turizm alanı haline dönüştürülmüş. 
  Ağaçların arasında oturarak, bir müddet binaları seyrettik. Binanın tepesinden, balkonlarından, pencerelerinden  ağaçlar fışkırıyordu.




  1979- 1986 yılları arasında Mimar Josef Krawina tarafından planlanmış olan evlerin sanat yönünü yapan Friedensreich Hundertwasser  250 adet ağaç ile terasları yeşillendirmiştir. 








  Hundertwasser kentin çöp imha tesislerini de dev bacanın kötü görüntüsünü de renkleriyle güzelleştirmiştir.



   
   Binada toplam 52 adet daire ve 4 adet dükkân vardır, ayrıca binanın üstünde bulunan teraslar sanki bir bahçe gibidir. 
   Friedensreich Hundertwasser’in yaptığı bu bina Viyana’da en çok turist çeken binaların başında gelmektedir.








  Çevrede bir müddet dolaştıktan sonra Tuna nehrinin üzerinden geçerek, ilginç mimaride binalar görerek otelimize döndük.







 Akşam 10 da festival alanında olduk; tabi yürüyerek. Bugün 20 bin adım atmışız. Geldiğimizde her yer doluydu, bir yer bulup oturduk. Ve muhteşem gösteriyi seyrettik. Otele geldiğimizde hemen uyuduk. Hiç gelemeyecekmişiz gibi geldi. Zaten ertesi günü her yerim ağrıyordu. Eşimde hiçbir şey yok. Bel ameliyatımdan sonra hiç bu kadar hareketli olmamıştım.



  Viyana masalı da böylelikle bitti. Muhteşem bir şehir, yollarıyla binalarıyla, parklarıyla, sanatıyla eşsiz... Tarihlerine, geçmişlerine, birbirlerine, doğaya saygı duyuyorlar, insan nefes alıyor bu şehirde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder