Translate

29 Aralık 2019 Pazar

Yunanistan - Meteora - Selanik - Saint Nicholas Manastırı ve Panagia Pantanassa Kilisesi

Yunanistan'a İpsala sınır kapısından çıkış yapıyoruz. Gece Kavala'da kalacağız. Oradan Meteora'daki manastırları ziyaret edip Selanik'e döneceğiz. Bu gezimizle 2017'deki bayramda yaptığımız gezimizi birleştirerek yazacağım. 


     Bir Cuma günü öğleden sonra İstanbul'dan yola çıktık. Sınıra geldiğimizde saat akşam üstü 5 gibiydi. Sınırda çok araba yoktu. Çok rahat geçtik. Ama bayramda geldiğimizde 2 saatten fazla beklemiştik. Dolayısıyla bayramda gelmek isterseniz 2 kere düşünün derim.
  Arabamızla giriş yaptığımız için ona da mutlaka bir geçiş parası ödüyorsunuz unutmayın.


 Gece Kavala'da kaldık. Sabah erken kalkarak Selanik'e 2 saat uzaklıkta Orta Yunanistan'da bulunan Kalambaka kasabası yakınında Meteora manastırlarını ziyaret etmek için yola koyulduk.

   
   Meteora manastırları görmek isteğim yerler arasında ilk sıraları alır. O yüzden çok heyecanlandık. 2 saat süren bir yolculuktan sonra Kalambaka kasabasına geldik. Ama navigasyon manastırlara çıkmak için yolu Kastraki köyüne veriyor oradan da tırmanmanın mümkünatı yok. Arabayı Kastaraki köyüne park ederek manastırlara  nasıl çıkarız diye baktık.


  Köy çok değişikti. Oldukça çok pansiyon olduğu dikkatimi çekti. Ama çok şirin. Kastarika köyü geleneksel yerleşim yeri olarak ilan edilmiş. Köyün eski adı Palio imiş. Kayalar arasındaki bu köyü yürüyerek gezmenizi tavsiye ederim.




   Gidilecek manastırları ve devasa kayaları görüyoruz ama yolu bulamadık. Tırmanmakta hiç işimize gelmedi üstelik doğru bir tırmanış olup olmadığını da bilemiyoruz.






   Sonunda bir harita bulduk ve doğru yola girdik. Daha doğrusu arabaların ve turist otobüslerinin gittiği yol. Navigasyona doğru adres yazmak gerekiyor. Her neyse yolumuzu bulduk ve tepelere doğru çıkmaya başladık.
                 
   Çıktığımız bu yüksek kayalıklar 30 milyon yıl önce nehirlerin akıntılarıyla deltalar oluşturmuş ve depremlerle yer değiştirmiş, yağmur suları ve rüzgarlarla şekillenmiş ve olağanüstü kayalar meydana gelmiş. Bu bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar sonucu insanların burada paleolitik dönemden beri yaşadığını göstermektedir.


     Bu doğa harikası kayalar nadir olan jeolojik olaylar sonunda oluşmuştur. Üstelik oluşan bu devasa kayaların üzerine 10. ve 11. yy da bu bölgeye yerleşen keşişler tarafından manastırlar inşa edilmiş ve bunlara da Meteora  ''yani tam anlamıyla havada asılı durmak'' denmiştir.          
     Yunanistan'ın en görkemli yerlerinden biri olduğunu düşünüyorum.


  Manastırlar inziva ve Ortodoksluğu Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğinden korumak için Ortodoks keşişler tarafından kurulmuştur. 11. yy dan itibaren bölgeye gelen keşişler ilk zamanlarda bu kayaların içinde yaşamışlar. 14.yy 'da bu kayaların üzerindeki düzlüklere düzlüklerin boyutu genişliğinde 23 manastır inşa etmişlerdir.  Günümüzde bile bu şekilde bir inşaatın oldukça zor olması ve o zamanlarda bunların inşa edilmesi insana şaşkınlık veriyor. Manastırlara ulaşım yüzlerce yıl ipten yapılmış asansörlerle sağlanmış. Günümüzde de hala bu asansörler manastırlar arasındaki ulaşımda kullanılmaktadır.



   300 metre yükseklikte birbirinden bağımsız bu kayaların üzerine kurulmuş bu manastırlar Unesco Dünya Mirasları Listesinde yer almaktadır. 


  Bölgeye ilk 985 yılında Barnabas adlı bir keşiş inzivaya çekilmeye geliyor.
Meteoradaki yaşam 1347 yılında rahip Athanasios tarafından kurulan ve ilk manastır topluluğunu oluşturan Metamorphosis Manastırının (Megalo Meteora) inşa edilmesiyle başlar.
14. yy  sonlarında Bizans Döneminde Türk akıncılardan kaçan rahipler Ortodoks mezhebinin korunması amacıyla bu dev kayaların üzerindeki manastırlara gizlenmişlerdir.
  16. ve 17. yy keşişlik hayatının en popüler olduğu zamanda bölgede artık 24 manastır inşa edilmiştir.
   Hala keşiş, rahip ve rahibelerinde yaşadığı manastırlar ilk zamanlarda sadece rahiplerin yaşadığı bir alanmış. İlk rahibe topluluğu 1925 yıllarına dayanmakta. 1925 yılında Meteora'da çıkan bir yangın sırasında keşişler Kastariki köyü sakinlerinden yardım ister. Bu olaydan sonra da Meteora'da rahibelerde yaşamaya başlar.

18. ve 19 yy da Meteora'daki manastır yaşamında bir düşme başlar ve  20.yy ilk yarısında artık manastırlarda çok az keşiş kalmıştır. 19 yy . da 24 manastırdan 6 manastır sağlam kalmış. Hatta bir Meteora manastırı halk tarafından yakılmıştır. 1930 yılında Meteora'daki rahiplerin Kastraki köyünün kızlarını taciz etmesi iddasından dolayı bu olay çıkmıştır. Zaten ardından 2. dünya savaşı ve Yunanistan iç savaşları ile birlikte manastırdaki rahipler oluşan baskılara dayanamamış ve bölgeyi terk etmişlerdir. Sadece Megalo Meteora ve Varlaam Manastırlarında çok az sayıda keşiş burada kalmıştır.

   Gezilecek manastırlar Metamorphosis Manastırı (Megalo Meteora), Aghios Stephanos Manastırı, Varlaam Manstırı (Barlaam), Roussanos Manastırı (Rousanou), Aghios Nikolaos Anapafsas (Aziz Nicholas Anapausis) ve Aghia Trias Manastırı (Kutsal Üçleme).




























  Tüm manastırları gezmek bir gününüzü alır bence. Biz bir tanesini seçtik, diğerlerini dışarıdan fotoğrafladık. Ama meraklıysanız mutlaka gezin derim. Bizim girdiğimiz manastır Varlaam manastırı .



  Varlaam Manastırı Meteora'daki en büyük 2. manastırdır. Manastırın inşaatı 22 yıl sürmüş. Malzemeler günümüzde de kullanılan basit bir makara sistemi ile çıkarılmış. Biz ise buraya 20.yy da inşa edilmiş 195 basamaklı bir merdivenle ulaşıyoruz.



    Her manastıra girmek için 3 euro ödemeniz gerekiyor. Kıyafetler düzgün olmalı kadınlar uzun etek erkeklerin kolları örtülü ve şortsuz olmalı. Ben öyle eşofmanımla girdim kimse bir şey demedi. Siz yinede yanınıza uygun kıyafetler alınız. Manastırlar her gün 1 ile 3 arası kapanıyor.  Manastırlarda muhteşem doğa oluşumlarının yanı sıra manastırlardaki zengin duvar resimleri simgeler kütüphaneler eski el yazmaları ve hazineler dikkat çekici.











Ana karayı Varlaam Manastırının bulunduğu kayaya bağlayan köprüden geçiyoruz.




Manastıra tırmanmaya başlıyoruz.


Doğanın mucizesi taşlardan yol bularak çıkan bitkiler.





Nihayet manastıra ulaştık. Bazı kısımlarında tadilatlar vardı. Ama çok zarif yapılar.



   Varlaam manastırı 1350 yılında münzevi bir keşiş olan Hosios Varlaam tarafından kurulmuş. Kayanın içinde yaşayan tek keşiş oymuş. Varlaam'ın ölümünden sonra manastır 200 sene boyunca terk edilmiştir. 1517 yılında Ioanina'dan bir Bizans ailesinden gelen iki erkek kardeş Theophanis ve Nektarios  kayaya ulaşarak buraya binalar kurmaya başlamışlar.



    Nektarios ve Theophanis Ioanina'daki Ali Paşa adasında on yıl yaşamışlar ve manastır kurma yetkisi kazanmışlardır. 1510 yılında Osmanlı tarafından Meteora'ya sürgün edilmişler ve buraya yerleşmişler. Ayrıca kız kardeşleri Athanasia, Eugenia ve Magdalene de rahibe olmuşlardır. Meteora'da Prodomod kayasına yerleşmişler. Daha sonra burada 7 yıl yaşadıktan sonra Varlaam kayasına yerleşmişler. Burada üç papazlar kilisesini restore etmişler ve manastırın ilk Kathilkon'u inşa etmişler. Kathilkon doğu Ortodoks manastırlarında merkez niteliği taşıyan ana kilise demektir. Daha sonrada hücreleri kuleyi ve merdiveni inşa etmişler. Zamanla Varlaam'da 30 kişi barınmaya başlamış.






 1544 ve 1550 yıllarında kurucular Theophanis ve Nektarios ölürler. Ama manastır büyümeye ve zenginleşmeye 17. yy'a kadar devam eder. Bu zaman içinde manastır epey bir gayrimenkul sahibi olmuştur. El yazması ve kuyumculuk işçiliği faaliyete geçmiş ve manastır zenginleşmeye başlamıştır. Bölgeye Osmanlı egemenliği sırasında bile yirmi manastır daha kurulmuştur.


  Manastırda karmaşık şekilde oyulmuş tahta haçlara, el sanatları ve cemaate yani kiliseye bağlı hazineler yer almakta. Ayrıca Fragos Katelanos'un yazdığı Bizans antolojisi ve frenksleri de içermektedir. Bunların içinde İsa'nın yaşamı tutkusu Meryem ana ve bebek İsa gibi gibi..

























16. yy dan kalma meşe ağacından yapılmış su fıçısı. Su deposu çok büyük ve insanı etkiliyor.












  Manastıra ulaşılan yolun halat sistemi ile olduğunu söylemiştik. Günümüzde de kullanılan bu sistemin canlı örneği karşımızda sergilenmekteydi.1536 yılında yapılmış bu düzeneklerle Manastıra hem eşya hemde ziyaretçiler taşınmıştır.











 Varlaam Manastırında Aziz John'un parmağı ve Aziz Andrew'un kürek kemiğinin bulunduğuna inanılıyor. Turist dışında hacılarında bu bölgeye gelmelerinin sebebi budur.




  Varlaam Manastırını terk etme zamanı. Açıkçası çok manastır gördüm. Bu tür şeyler beni çok etkilemiyor. Ama bu manastırların doğayla bu kadar vahşi bir şekilde birleşmesi çok gizemli. Buradaki manastırdaki keşişlerin kesin dağcı olduklarına inanıyorum. Çok eski zamanlarda nehirlerin yontmasıyla oluşan bu kayaların, muhteşem manastırlarla süslenmesi ve yaşanan tarih hayal gücünüzü zorluyor. Manastırların hepsini gezmedik. Bir tanesi yeter diye düşündük ama dışarıdan fotoğrafladık. Ben size gerekli bilgileri vereceğim.











Şimdi Megalo Meteora veya Metamorphisis Manastırına doğru ilerliyoruz.


Tabi doğayı ve doğayla iç içe girmiş asılı manastırları fotoğraflamaktan ilerleyemiyoruz.







    Metamorfosis Sotiros manastırı bölgenin en yüksek kayasının üzerine inşa edilmiş ve bölgenin en çok tanınan manastırıdır. Büyük Manastır, Great Manastır yada Megalo Meteora gibi adları olan manastır 623 metre yükseklikte devasa bir kum taşının üzerine inşa edilmiş ilk manastırdır. 


    Ortodoks manastırcılığının en tanınmış isimlerinden biri olan Aziz Athanasios Meteoris 1305 yılında Neopatros'ta doğmuş 1340 yılında Meteora'nın kayalıklarındaki Stagi bölgesinde inzivaya çekilmeye gelmiş ve bu bölgedeki en büyük kayaya ilk tırmanan keşiştir. 
   Athanasios manastırı kurmadan önce Manastırın girişindeki mağarada yaşamaktaymış. Bu bölgeye geldiğinde burada bir kilise kurmayı düşünür ve ardında Meryem Ana'ya adadığı bir şapel inşa eder. 1347 yılında Manastırı inşa eder. 1383 yılında da öldüğü düşünülüyor.
   Athanasios’un mezarı da Megalo Meteoro’daki kilisede bulunuyor.
Daha sonra 1373 yılında Athanasios'un halefi olan eskiden John Uros olarak bilinen Sırp Kralı Aziz Josaph dünyevi zevkleri terk ederek buraya gelir ve 1378-1388 yılları arasında Transfigürasyon Kilisesini yeniden inşa eder. Ayrıca keşiş hücreleri, hastane ve manastır gibi binalar ekler.
  Yukarı çıkma içinde kendilerine özel bir yol bulmuşlardır. Dev bir çıkrığın çektiği bir sepet içinde ve iple çıkılıyormuş. 

Büyük Meteora Manastırı turistler için ana müze olarak ta hizmet vermektedir. 




















   Buradan Roussanou manastırını fotoğrafladık. Tüm manastırlar için oldukça uzun bir süre ayırmanız gerekiyor. Dışarıdan fotoğraf çeksem de tekrar gelip bu manastırı da gezmeyi düşünüyorum.



Roussanou manastırı rahibelerin yönettiği bir manastır. Manastır 16 yy da tamamlanmıştır.



Araştırdığım bilgiler ışığında Roussanou Manastırı 1545 yılında Maximos ve Joasaph adlı iki kardeş tarafından eski bir kilisenin kalıntıları üzerine kurulmuş ve Aziz Barbara'ya ithaf edilmiştir. 
  1930 yılında manastıra ulaşmak için tahtadan bir köprü yapılmıştır.
   2. Dünya savaşında manastır zarar görmüş ve Almanlar tarafından yağmalanmış ve arkeologlar tarafından tekrar restore edilmiştir. Manastırda 1988 yılından itibaren yaşam sürmekte ve günümüzde 13 rahibe yaşamaktadır.


Tam karşısında  Aghios Nikolaos Anapafsas Manastırı bulunmakta.

  
   Aghios Nikolaos Anapafsas Manastırı Kastraki Köyünden Meteora vadisine girdiğinizde göreceğiniz ilk manastır aslında. Tüm manastırları gezeceğiz derseniz bu manastırla başlayarak turunuza devam etmeniz doğru olur. Genellikle tur grupları da sadece bir manastır gezdirebiliyorlar. Tur satın alınca bunları iyice sorarak almanızda fayda var. Eğer tursuz geliyorsanız ve hepsini görmek istiyorum derseniz hafta sonunu seçmenizde fayda var ve iyi bir plan yapmanız gerekir. Tek bir manastır 2 saatinizi alabilir. Ayrıca Meteora'daki gezi parkurlarında da toplam uzunluk 15 km civarında. Tabi araba ile gelmek daha kolay. Kısacası gezerken çok zevk alınıyor ama uzun ve yorucu tırmanışlara hazır olmak gerekiyor. 


   Manastır köye 1 km uzaklıkta 80 metre yükseklikteki bir kayanın üzerine inşa edilmiştir. Manastır konumu itibariyle diğer manastırlara göre daha yakın olduğu için hacıların ve ziyaretçilerin dinlenme yeri olarak da hizmet veriyormuş. Eskiden otel olmadığından gezginler bu tür yerlerde konaklamalar yapıyorlarmış yada birinin evine sığınılıyormuş.
 Manastır 14. yy sonlarında kurulmuş ve 16. yy başlarında Larissa Piskoposu Nicholas, Aziz Dionysos  ve Monk Nickanoras  tarafından yenilenmiştir.
  Duvarlarında 14. yy dan kalma frenskler bulunmaktadır.   
  Ortodoks manastırlarının en önemli hagiograf (Hagiograf, ermiş olduğu kabul edilen kişilerin, kilise büyüklerinin ve kendini dine adayanların hayatlarının anlatıldığı edebi eserlere verilen isimdir. Bu tür eserlerin en büyük özelliği azizlerin hayatlarını birçok mucize ve fantastik özelliklerle anlatmalarıdır) ve fresk ressamları tarafından duvar resimleri yapılmıştır. 
   
  Bu resimler Meteora'daki en iyi resimler olarak kabul ediliyor. 1527 yılında Giritli sanatçı Theophanis Bathas-Strelitzas tarafından boyanan bu frenkslerin mutlaka görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir daha ki sefere mutlaka göreceğim.







    Manastır 1909 yılında rahipsiz kalır. 1960 yılında arkeologlar tarafında tekrar yenilenmiştir. Ayrıca eski ihtişamını tekrar kazandıran duvar resimleri de yapılır.1997 yılından itibaren burada bir kaç rahip ve bir de başrahip yaşamaktadır.


 Bu manastırların dışında rahibelerin bulunduğu diğer bir manastırda Agios Stefanos manastırıdır.




 Valaam manastırının tam arkasında bulunan manastır Agios Stefanos manastırı.



   Bu manastıra giriş çok daha kolay. Arabanızı caddenin karşısına park edince rahatlıkla manastıra küçük bir köprüyle bağlanabiliyorsunuz. Bu manastır daha çok uçurumda değilde ovanın içinde konumlanmıştır. Basamak çıkamayan ziyaretçiler için en rahat erişilebilir manastırdır.






   Agios Stefanos Manastırının 12. yy sonlarına doğru kurulduğu tahmin ediliyor. Bu kayalara ilk yerleşen Jeremy adında bir kutsal keşişmiş. Ama kuruluş tarihinin kesin kayıtları 14. yy da Aziz Antoninus Cantacuzenos tarafından kurulduğudur. 
   Manastırın ana kilisesi (St Stephen kilisesi) Agios Charalambos'a adanmıştır. Aziz Philotheus tarafından 1545 yılında tekrar yenilenen kilise Stagoi'li rahip Ioannis tarafından duvar resimleriyle dekore edilmiştir.  Kilisesinin çatısı ahşaptan olup diğer manastırlara göre daha az gösterişlidir.  
    Agios Stefanos’ta iki katedral bulunuyor. Biri 16. yy’da yapılan ve II. Dünya Savaşı’nda zarar gören katedral. İkincisi ise 18. yy’da yapılan ve Aziz Charalambos’a adanan katedral. Aziz Charalambos katedrali diğerlerinden daha yeni olmasına rağmen, mimarisi ve duvar resimleriyle oldukça etkileyici görünüyordu.



   Manastır 19. yy da çok aktif roller üstlenmiş eğitime katkıları büyük olmuştur. Manastırda bu süreç zarfında 30'dan fazla keşiş yaşamaktaymış. 19. yy ortalarına doğru meydana gelen olumsuz olaylar nedeniyle dağılmış ve 2. Dünya Savaşı sırasında da Naziler tarafından bombalanmış iç savaş sırasında da yağma edilmiş çoğu freks tahrip edilmiştir. 1960 yıllarında tamamen terk edilmiş olan manastır 1961 yılında rahibelere devredilmiştir. Buraya yerleşen rahibeler tüm zor koşullara rağmen binalarını iyileştirmeyi başarmışlar. 2015 yıl itibariyle 28 rahibeyi barındırmaktadır.




  Son olarak da Agia Triada (Holy Trinity) manastırından bahsedeyim. Agia Triada manastırı sol tarafta büyük bir kayanın üzerine konumlanmıştır. James Bond 'un ''For Your Eyes Only'' filminin manastır çekimleri bu manastırda gerçekleşmiştir.


   Agia Triada Kutsal Üçlü anlamına gelmekteymiş. Manastır Aziz Stephen Rahibe manastırına çok yakın. Manastırların içinde en zor ulaşımı olanıdır. 400 metre yükseklikte dik ve görkemli bir kayanın üzerinde olan bu manastıra ulaşmak için uzun bir patika yürüyorsunuz daha sonrada 145 adet dik basamak tırmanıyorsunuz; aklınızda bulunsun. Ama çıkarsanız da muhteşem bir panaromik manzara yakalayacağınızı umuyorum.

  Manastır yaklaşık 6000
metrekarelik bir alana inşa edilmiştir. Manastırın kuruluşu hakkında kesin bir bilgi yok. Dometius adlı bir keşişin 1438 yılında kurduğu söyleniyor ama kesin bir bilgi değil.
   Keşiş hakkında da bir bilgi yok. Tarihi kaynaklar 1458 ve 1476 yılları arasında inşa edilmiş olduğu söylüyor. Kiliseye ait olan ilk resimler 1475 ve 1476 yıllarında arasında Ressam Thebesli John tarafından yapılmıştır. Fakat zaman geçtikçe yapılan freskler kararmaya yüz tutmuştur.
1741 yılında da iki keşiş Antonios ve kardeşi Nicolaos tarafından tekrar süslenmiştir. Bunun dışında manastırda 1682 yılından kalma bazı duvar resimleri de küçük yuvarlak bir kilise olan Timios Prodromos şapeli de büyük ilgi çekmekteymiş..

    Hacılar ve rahipler bu manastıra da geleneksel halat ve sepet malzemelerini kullanarak ulaşıyorlarmış
     1925 yılında Nicandros Statholoulos kayanın dibine 140 basamaklık bir merdiven inşa ettirir. Ama geleneksel çıkrık sistemi diğer manastırlarda olduğu gibi bu manastırda da ürün ve malzeme taşımak için kullanılır. Hatta rast gelirseniz bazı din adamlarının bunları bir füniküler gibi kullandığını görebilirsiniz.


 Agia Triada Manastırı eskiden en çok keşiş barındıran bir yermiş. Günümüzde sadece 4 keşiş bulunmakta.


   Kalabaka bölgesinden ayrılıyoruz. İnanılmaz bir bölgeyi gezdik. Tekrar gelmeyi ve daha ayrıntılı gezmeyi düşünüyorum. 
   Meteora'ya oldukça çok turist gelmekte. Yollar asfalt ulaşacağınız yerlere kolaylıkla varıyorsunuz. Sadece manastır gezerken yorulabilirsiniz. Uygun kıyafetler giyilmesinde yarar var.   
     
    Bölgeyi her yıl binlerce hacı ve turist ziyaret etmekte. 1972 yılından beri yapılan restorasyon çalışmaları manastırlar için hala devam etmekte. Alçaktan uçan uçuşlar ve depremler manastırlara zarar verebiliyor. Bölgenin her yerinde fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Sadece iç mekanlarda çekim yasak. Ama en güzel fotoğrafları zaten seyir teraslarından geçekleştireceğinizi düşünüyorum. Beni zaten manastırın ötesinde Meteora'nın doğal 
güzelliği etkiledi. Büyüleyici ve ihtişamlı olan Meteora ve kum taşı kuleleri....Game of Thrones adlı dizinin bazı bölümleri de burada çekilmiş. Diziyi seyredenler hatırlar; bir tane Eyrie adlı zor fethedilen bir kale vardı, işte o kalenin ilhamı Meteora vadisidir.


   Bu bölgeye geldiğinizde Sarakina'nın çok kemerli köprüsü ve Theopetra mağarasını da gezebilirsiniz.
   Selanik şehrine geri döneceğiz. Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün evini müze kapanmadan görmek istiyorum.
Arabamızı oldukça uzak bir yere park etmek zorunda kaldık. Çünkü buralarda acayip trafik var üstelik park alanı yok. Dolayısıyla Müze her an kapanabilirdi ve biz çok zor yetiştik.




















 Türk Ulusunun ebedi Önderi Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında bu evde doğmuştur.            Ev Türkiye Başkonsolosluğunun bahçesi içinde yer almaktadır. Atatürk bu evde doğar ve gençliğini bu evde geçirir. Ev müze olarak ziyaretçilere açılmıştır.

  Evin bulunduğu sokak şimdilerde oldukça işlek. Sokağın adı Apostolou Pavlou. Evin giriş kapısı sokağın içinde. Zili çalıyorsunuz kimlikler kontrol edildikten sonra içeri alınıyorsunuz. Apostolou Pavlou sokağındaki kapıdan giriş yapılmıyor. Evi bulmak için ''Aqiou Dimitriou 150'' ya da Türk Konsolosluğu diyerek sorabilirsiniz. Gerçi şimdilerde navigasyon bizleri her yere götürüyor.


 Osmanlı hakimiyeti dönemindeki adresi ''Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahane caddesi yada Numan Paşa Caddesi'' olan ev'in şimdiki adresi ''Aqiou Dimitriou Caddesi, Apostou Pavlou Sokağı No: 17' dir.              
  Müze pazartesi günü dışında resmi tatiller dahil her gün 10:00 ile 17:00 saatleri arasında ziyaretçilere açıktır. Müzeye giriş ücretsiz olup Atatürk Evi müzesinin ve bahçesinin bakım onarım ve güvenliğinden Başkonsolosluğumuz sorumludur. Dışarıda da Yunan polisleri sürekli güvenliği sağlamakta. 
 Yerli ve yabancı ziyaretçilere açık olan müzeyi yılda 20.000 kişi gezmektedir.

   Selanik arşiv belgelerine göre ev 1870 yılında Rodoslu müderris Hacı Mehmet tarafından yaptırılmış ilk önce İbrahim Zühtü daha sonra Abdullah Ağa ve eşi Ümmü Gülsüm'e satılmıştır. Ev Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'ye kiralanmıştır. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, Selanik'in tanınmış ailelerinden Sarıgüllü Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde Hanımla 1878 yılında evlenir ve bu evi kiralarlar. 
  Atatürk 1881 yılında bu evin 2. katında sol tarafa düşen ocaklı odada doğar. Baba Ali Rıza Efendi'nin ölümünden sonra genç yaşta dul kalan Zübeyde Hanım Mustafa'yı ve kızları Naciye ile Makbule'yi de yanlarına alarak geçim sıkıntısından dolayı başka bir eve taşınırlar. Bir ara çiftliğe dayısının yanına gitseler bile geri dönerler. Zübeyde Hanım Ragıp Bey'le evlenir ve tekrar bu eve yerleşirler. 

  
   Atatürk babasının sağlığında Şemsi Efendi mahalle okuluna bu evde başlamıştır. babasının ölümünden sonra önce Selanik Mülkiye Rüşdiyesi'ne devam etmiş sonra da buradan ayrılarak 1893 yılında Selanik Askeri Rüşdiye'sine geçmiştir. 1896 yılında Manastır Askeri İdadisi'nde 1899 yılında da İstanbul'da bulunan Harp okuluna gitmiştir. Atatürk tatillerinde bu eve gelir annesi ve kardeşleriyle bu evde otururlarmış.


















Girişte evin öyküsünü anlatan bir belge asılı. 


Şimdi eve giriyoruz.



   Selanik'de bulunan Atatürk Evi 2012 yılında tarihi doku bozulmadan çağdaş müzecilik anlayışıyla yeniden restore edilmiştir. Ev arşivlerden ulaşılan belgeler doğrultusunda modern tarzda düzenlenmiş ve ziyaretçilerin Atatürk hakkında bilgilendirilmesine yönelik panolara ve belgesel filmlere yer verilmiştir. 
    Üç kattan oluşan binanın zemin katında “Atatürk ve Çocuk Odası” üst katlarda sofalarda evin eski teşhir düzenini gösteren maketler sergilenmektedir.1. katta; “Selanik Odası”, “Manastır Odası” ve mutfak , 2. katta “İstanbul Odası” ve “Ankara Odası” olarak isimlendirilen odalarda Atatürk’ün hayatının geçtiği şehirleri tanıtan ve Atatürk’ün hayatını anlatan bilgi panoları bulunmaktadır. 1. katta Atatürk'ün çocukluk ve annesi Zübeyde Hanımın balmumu heykelleri 2. katta “Ankara Odası’nda”, Atatürk’ün balmumundan bir heykeli bulunmaktadır. Ayrıca Selanik, Manastır, Ankara, İstanbul, Atatürk ve Çocuk adlı kısa filmlere yer verilmiştir. 
    Ziyaretçiler evi Türkçe, İngilizce ve Yunanca sesli rehberle gezebilirler. Restorasyonu tamamlanan Selanik Atatürk Evi, 16 Ağustos 2013 tarihinde ziyarete açılmıştır.

   
  Bahçeden taş merdivenlerle 1. kattan içeri giriyoruz. Ayrıca zemin kattaki merdivenlerle de Sofaya girebilirsiniz. Biz 1. kattan girip zemin kattan çıktık.



   Girişte ahşap tavanlı sofa bulunmakta. Sofanın ortasına evin maketini koymuşlar. Restorasyon olmadan önce sofanın ortasında ahşap bir masa bulunuyordu. Tamamen yenilenmiş bir Atatürk Evi ile karşılaşıyoruz. 1. Katta Selanik Odası, Manastır Odası ve mutfak bulunmakta. Sofada ayrıca Atatürk'ün kişisel eşyaları da var.








 Mutfakta Mustafa Kemal'in çocukluk halinin balmumundan heykeli bulunuyor.








   Mustafa Kemal Atatürk'ün kişisel eşyalarının bir kısmı sergilenmiştir. Eşyaların bir kısmı İstanbul Dolmabahçe ve Topkapı Saraylarından seçilerek Selanik'e gönderilmiştir. Zübeyde  hanımın ve kızı Makbule hanımın evlerini savaş zamanı terk ettiklerinde özel eşyalarını da yanlarında götürdüklerinden dolayı evdeki Atatürk ve ailesine ait orijinal eşyaları bulmak mümkün olmamıştır.
   Şimdi 1. kattaki Selanik Odasına giriyoruz. Selanik odasında Mustafa Kemal Atatürk'ün
annesi Zübeyde Hanımın balmumundan bir heykeli bulunmakta



   



   1912 yılında          Atatürk'ün annesi Zübeyde hanımda Balkan harbinden sonra kızı Makbule ile birlikte İstanbul'a göçer. Milli mücadele yıllarında Ankara'ya gelen Zübeyde hanım buranın soğuk havasına alışamaz ve İzmir'e yerleşir 1923 yılında İzmir 'de vefat eder.










      
 Buradan Manastır Odasına giriyoruz.




1902 yılında Harp okulunu da bitiren Atatürk, Kurmay sınıfına başlayarak 1905 yılında  Kurmay Yüzbaşısı olur. 1908 yılına kadar Atatürk, vatan hizmetinde askerlik görevini yaparken, 2. Meşrutiyet ilan edilir. 1906 yılında Şam'da bulunan bir kaç fikir arkadaşıyla "Vatan ve Hürriyet" adını verdikleri gizli siyasi bir cemiyet kurarlar. Bu cemiyeti asıl Makedonya da faaliyete geçirmek istediklerinden dolayı bir ara gizlice Selanik'e giderler ve orada arkadaşları ile birlikte bu cemiyetin şubesini kurarlar. 
   1907 yılında İkinci Meşrutiyetin ilanından evvel Selanik'te görev alan M. Kemal Atatürk, ailesi ile birlikte bu evde oturur ve bir çok siyasi toplantıları bu evde gerçekleştirir. 
   1907 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun III. Ordu Karargâhı’nın bulunduğu Selanik’e “Kolağası” rütbesiyle tayin edilir ve 1910 yılına kadar III. Ordu’ya bağlı olarak, Selanik ve civarında çeşitli görevlerde bulunur.
1911 yılında Trablusgarp ve Balkan savaşlarının patlak vermesiyle birlikte Atatürk Selanik'ten ayrılır ve İstanbul'a gelir daha sonra Trablusgarp’ta gider. Selanik’ten ayrılışından sonra doğduğu Evi ve şehri bir daha görememiştir. 



  2. kata çıkıyoruz. Tekrar bir sofa var. Burada da odalara ''İstanbul Odası'', ''Ankara Odası'' gibi adlar verilmiş. Odalarda Atatürk'ün hayatını ve yaşadığı şehirleri anlatan bilgi panoları bulunmakta. 













  Şimdi Atatürk'ün balmumu heykelinin bulunduğu Ankara Odasına giriyoruz. Burada Atatürk'ün heykeli ve kişisel eşyaları var. Heyecanlanmadım desem yalan olur.


















      Selanik'te Atatürk Evi’nde sergilenen Atatürk’e ait kişisel eşyalar kurulan bir komisyonla özel olarak belirlenmiştir. Komisyon tarafından belirlenen eşyalar Kocaeli ve Uşak Müzesi’nden toplam 51 adet eser seçilmiş olup, söz konusu eserlere uygun olarak tasarlanan vitrinlerde sergilenmektedir. 
    Sergilenen eserler arasında frak yeleği, ayakkabı, şapka, kravat, ağızlık, tabaka, kibritlik, baston, kaşkol ve yemek takımı gibi Atatürk’e ait kişisel eşyalar da bulunmaktadır.


Şimdi İstanbul Odasına geçiyoruz. Bu oda da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik Askeri Rüştiyesi 4. sınıf notlarının, Manastır Askeri İdadisi 2. ve 3. sınıf notlarının ve Kara Harp Okulu 3. sınıf notlarının transkripsiyonunu içeren belgelerin kopyaları sergilenmektedir. Sergilenen belgeler arasında Atatürk’ün Kara Harp Okulu Künye Kaydı ve 1921 yılında Kardeşi Makbule’ye gönderdiği, üzerinde kendi el yazısı bulunan Çankaya Köşkü’n de çekilmiş fotoğrafı bulunmaktadır. 



    
Şimdi Atatürk'ün doğduğu odayı göreceğiz. 





Evin banyosu ama giriş yasak bende dışarıdan azıcık çekmeye çalıştım.



Tekrar merdivenlerden aşağı inerek zemin kata geçiyoruz.







































   Balkan harbinden sonra Selanik Yunanlıların eline geçince Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanımın evi de Lozan antlaşmasına göre Yunan Hükümetine geçmiştir. Yunan Hükümeti de evi Yunanlı bir aileye satar.
   29 Ekim 1933 yılında Cumhuriyet'in onuncu yıl dönümü dolayısıyla Selanik Belediyesi Atatürk'ün doğduğu evi Türk Yunan Dostluğu ve Balkan Konferansının bir hatırası olarak mermer bir plaka yaptırır ve evin çift kanatlı kapısına astırır. Plakada '' Türk Milletinin Büyük Müceddidi ve Balkan ittihadının Müzahiri GAZİ MUSTAFA KEMAL burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıl dönümü münasebetiyle konulmuştur. Selanik 29 Ekim 1933''
  Yazı Türkçe Yunanca ve Fransızca olarak yazılmıştır.


   Selanik Belediyesi daha sonra evi Yunanlı sahibinden satın alarak Atatürk'e hediye edilmiş ama evin teslimi 19 Şubat 1937 yılında gerçekleşmiştir.. Atatürk'ün evi 1950 yılında restore edilerek müzeye dönüştürülmüş .


  Artık Selanik'i gezebiliriz. Atatürk'ün evinden çıkıp yürüyerek gezelim dedik. Bu arada karnımızda epey bir acıkmıştı. Bir yerde oturup karnımızı doyurduk sonra gezmeye devam ettik.
  Atatürk müzesinden aşağıya doğru gidince Agiou Dimitriou caddesine varıyorsunuz. Caddenin karşına geçerek yürümeye devam edince sağ tarafta Yorgo Rotundosu yani Sultan Hortaç camisini görebilirsiniz. Ayrıca hemen ilerisinde Kamara Galerius Kemeri bulunmakta. Diğer tarafında ise St George Meydanı bulunmakta. Burada epey bir vakit geçirebilirsiniz.

   Yorgo Rotondası yada Sultan Hortaç Cami Roma yapısının camiye çevrilip geliştirilmiş dini dairesel bir yapıdır.Tarihte Roma yapısı, hristiyan bazilikası ve cami olarak kullanılan bina  MS 4. yy da Roma İmparatoru Galerious sarayına bağlı kompleksin bir parçası olarak yapılmıştır. Yapılışından bir müddet sonra Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından kiliseye çevrilmiştir.
   1523 yılından 1591 yılına kadar kilise olan Rotonda 1591 yılında Osmanlı'nın şehri almasından sonra Şeyh Süleyman Efendi yapıyı camiye dönüştür ve minare eklenir. Minare halen varlığını sürdürmekte.

  1912’de Selanik’in Yunanistan'a geçmesinden sonra bu yapı tekrar hristiyan inancına açıldı. 1917’de Eleutherious Venizelous’un kararnamesi ile “Makedon Müzesi” oldu. O zamandan sonra Rotonda müze ve galeri olarak kullanıldı. 1978 yılında şehre büyük zararlar veren depremde Rotonda da hasar gördü ve o tarihten sonra onarımı başladı. Rotonda, Ayos Georgios adıyla da tanınıyor. Bu adı, bahçesinin batı girişinin karşısında bulunan Ayos Georgios adındaki kiliseden almıştır.
   Evliya Çelebi eseri Seyahatnamesinde Sultan Hortaç Camisi için en ruhaniyetli mübarek camisidir diye bahseder.




   
  Galerious kemeri Roma İmparatorluğu döneminde Selanik bölgesini başkent yapan Sezar Galerious'u onurlandırmak için yapılmıştır. 299 yılında yapılan bu kemer antik çağda bağımsız bir bina değil Roma İmparatorluğu şehrinin Galerious sarayı, hipodrom ve Yorgo Rotunda kompleks binalarının bir parçasıydı. Şimdilerde tabi ki  bu bağlantılar birbirinden kopmuş.



  Kamara; Agiou Dimitriou, Gounari ve Egnatia yollarının kesiştiği noktada bulunmaktadır. Günümüzde Kamara’nın bir bölümü hala yıkılmamıştır. İki paralel duvardan birisi tamamen yok olmuş, batı duvarının ise üçte ikisi hala ayaktadır. Duvarlarda; günümüze kalan yok olmadan gelmeyi başarmış mermer oyma yazıtlar mevcuttur.  Bu yazıtların bir çoğu 297 yılında Galerious’un Pers'lere karşı kazandığı zaferleri anlatmaktadır. 










  Buradan sağ tarafta bulunan St George Meydanında güzel vakit geçirebilirsiniz. Bu meydan oldukça kalabalık ve canlı bir yer.
Egnati caddesinden karşı sokağa girerek sahile doğru yürüdük. Bu arabasız yolun tam ortasında The Palace of Galerius yani Galerius'dan kalan kalıntıları seyredebiliyorsunuz.     Yukarıdan bile seyredebileceğiniz bu kalıntılar açık hava müzesi gibi. İçeri girip ayrıca gezebilirsiniz de.

















    Selanik (Thessaloniki) yaklaşık 1 milyon nüfusa sahip Yunanistan’ın ikinci büyük şehri ve Makedonya bölgesi’nin idari merkezidir. M.Ö. 315 yılında Makedonya Kralı tarafından bugünkü Thermi'de kurulmuştur. Daha sonra M.S 168 yılında Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine girmiştir.
  1205-1211 yılları arasında şövalyelerin eline geçmiş, 1246 -1423 yılları arasında Doğu Roma'nın sonra da 7 yıl boyunca Venedik Cumhuriyeti'nin egemenliğinde kalmıştır.
   1430-1912 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilmiş. 1912 yılından itibaren Yunanistan'ın bir şehridir.
   Sahilde Leatoros Nikis caddesinden sahil kenarından Beyaz kaleye kadar yürüyeceğiz. Önce Aristotles meydanını görmek için ters yöne yürüdük.


   Aristoteles Meydanı şehrin merkezidir. 1918 yılında Fransız Mimar Ernest Hebrard tarafından dizayn edilmiştir.1917 Selanik büyük yangınından sonra meydan yeniden restore edildi ve şimdiki halini almıştır. 

   Bugün Aristotelous meydanı Selanik'in en ünlü meydanlarından biri olup şehrin sosyal merkezidir. Festivaller, kültürel etkinlikler siyasi konuşmalar bu meydanda yapılır. Kafe- barları ile de genç nüfus için vazgeçilmez bir yerdir. 


Ünlü Aristo heykeli ile bir fotoğraf vermeden gitmeyelim dedik



Şimdi tekrar sahile inerek Beyaz kuleye doğru yürüyoruz.


  15. yy'da Anadolu’dan çok sayıda Türk şehre getirilmiş ayrıca 1492 yılında İspanya’dan ayrılan ve Osmanlı topraklarına sığınan Sefarad Yahudileri’nin bir bölümü de Selanik'e yerleşmiştir.     
    1917 yılında çıkan büyük yangında şehrin %80’i yok olmuş ve Osmanlı döneminden kalan evler ve eserler hem yangından hem de bakımsızlıktan da tahrip olduğundan halen şehirde bu döneme ait sınırlı sayıda yapı bulunmakta.1923 nüfus mübadelesi sırasında Türkler Selanik’ten ayrılmış, onların yerine Anadolu’dan Rumlar gelmiştir.    


                                               
   2. Dünya Savaşı sırasında Alman güçleri tarafından Sefarad Yahudileri Nazi toplama kamplarına gönderilmişler ve böylece şehrin nüfus yapısı tümü ile değişmiştir.  
  Selanik'teki Hristiyanlık öncesi ve Bizans eserleri 1988 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır.




 Sahil boyunca denizi buram buram içinize çekerek Beyaz kuleye kadar yürüyebilirsiniz. Caddenin sonunda yer alan şehrin simgesi “Beyaz Kule” 1430 yılında yapılmıştır. Sergi alanı olarak da  kullanılan kalenin üst katından çevreyi seyredebilir, güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. 
  Beyaz Kule Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman'ın isteği üzerine Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. İstanbul'daki Rumeli Hisarının hemen hemen aynısı gibi.

15. yy da bir  Bizans suru üzerine inşa edilen Beyaz Kule, 17.yy da  Kalamarya Kulesi olarak bilinirmiş. Bir garnizon ve daha sonra bir hapishane olarak yeniden kullanıldıktan sonra Kanlı Kule adını aldı. 1826 yılında II. Murat bu kulede yeniçerilere karşı gerçekleştirdiği katliamlar sebebiyle işkence kulesi olarak da bilinir ve adı bu yüzden kanlı kule'ye çıkmıştır.
1912 yılında 1. Balkan Savaşı sırasında şehir yeniden Yunanlılar'ın eline geçtikten sonra kule beyaza boyanmış ve sembolik olarak da olsa bu kötü namından arındırılmaya çalışılmıştır. 1. Dünya Savaşı’nda müttefik kuvvetler için bir iletişim merkezi olarak hizmet vermiş ve savaş sırasında bazı antik eser de saklanmıştır. Daha sonraki zamanlarda bölgede yapılan restorasyonlar sonucunda kulenin çevresinde bulunan diğer yapılar kaldırılmış ve kule bugünkü haliyle tek başına kalmıştır.
Bugün, halka açık ve Selanik’in zengin tarihine ve çok kültürlü ruhuna odaklanan bir müzeye ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda kule, Avrupa Kültürel Miras Kuruluşları Federasyonu koruma ödülüne layık görülmüştür.

 Biraz ilerisinde Büyük İskender'in heybetli heykeli bulunmakta. Heykel ve Beyaz Kule Büyük İskender parkının içinde bulunmaktadır. 

  
   Yunanistan ve  Makedonya arasında “Büyük İskender”in kimin atası olduğu tartışması vardır. Üsküp’de dikilen '’Büyük İskender’’ heykeline karşılık Yunanlılar da bu heykeli dikmişlerdir. 


   Büyük İskender heykelinin tam karşısında da 1997 yılında Selanik'in Avrupa başkenti seçildiğinde yaptırılan Selanik Şemsiyeleri bulunmaktadır.




Selanik şemsiyeleri Selanik kıyılarını renklendiriyor.


Selanik şemsiyeleri turistler tarafından oldukça dikkat çeken yapıtlar. 1997 yılında dizayn edilen bu şemsiyeler Yunan Heykeltraş Georgios Zangolopoulos tarafından tasarlanmıştır. Simgesel anıt Selanik Şemsiyeleri (Zongolopoulos Şemsiyeleri), adeta gökyüzüne doğru yükseliyor. Akşamları renkli ışıklarla ışıklandırıldığı için akşama doğru gelmenizde fayda var.









   Caddeyi doya doya gezebilirsiniz. Özellikle yaz akşamları gerçekten çok eğlenceli ve güzel bir gezinti oluyor. Gezerken Yunan sokak çalgıcılarının arasında  müziklerine eşlik edebilirsiniz. 
Akşam Kavala'da kalacağız.


  Kaldığımızın otelin kartı. Gerçekten çok güzel ve misafirperver bir aile işletmesi kesinlikle tavsiye olunur. Özellikle hazırladıkları kahvaltı gerçekten süperdi.





Selanik'ten sonra dönüş yoluna geçtik Kavala'ya doğru gidiyoruz.



   Şimdi Kavala'dan 70 km uzaklıkta bulunan bulunan Saint Nicholas Manastırı'na gideceğiz. Gerçekten çok ilginç bir konumda bulunmakta.


    Gideceğimiz yeri Google mapste araştırıken buldum. Gölün içinde uzayan bu manastırı görünce merak ettim ve dönüş yolumuzda navigasyona ayarladık. Gerçekten değdiğini düşünüyorum.
   Manastır ve ona bağlı kilisesi Kavala şehrine 70 km uzaklıkta Potro Lagos köyüne yakın ve Vistonida adlı pitroresk bir gölün iki küçük adasında konumlanmıştır. Bunlar Aziz Nicholas Manastırı ve daha sonrasında ise Panagia Pantanassa Kilisesidir.


   Porto Lagos köyü İskeçe yolu üzerinde İskeçe ve Gümülcine arasında kalmakta. Manastır ve kilise ise flora ve fauna açısından zengin önemli bir sulak alan olan Vistonida Gölü'nün üzerinde küçük adacıklardır.



 Agios Nikolaos Kilisesi Aynoroz Vatopedi Manastırı'nın bir koludur. Halen faaliyet gösteren bir dini merkezdir. Porto Logos balıkçı köyüne çok yakın bir konumda olduğu için adı Saint Nicholas Manastırı Porto Logos olarak geçer. 


Manastıra buradan giriş yapıyoruz. Ahşap tahta bir köprü ile Manastıra doğru yürüyoruz.



   Manastır Vistonida ya da Bourous denizi gölünün içinde bir adacıkta yer almakta. Manastıra doğru gölün üzerinden ahşap köprüyle ilerlerken içinizi inanılmaz bir huzur kaplıyor.


   Etrafta sazlıklarla kaplı küçük adacıklar var. Burada insan huzur içinde yaşar. Etraf çok sesiz sadece kuşların sesleri duyuluyor.



  Dini ve tarihi önemi olan bu manastır size inanılmaz bir manzara sunuyor. Manastır bölge halkı içinde çok büyük bir hazine olan büyük dini ve tarihi değerlere sahip ve hacıların turistlerin de ziyaret ettiği bir hacı merkezi olarak da faaliyet göstermektedir.


  Ahşap köprüyle birbirine bağlanan bu dini merkezlerden önce Manastıra gireceğiz sonra da devam ederek gölün bir kaç metre uzaklığındaki Panagia Pantanassa Ortodoks Kilisesine ulaşacağız.









    
 Bölgeye ait en ünlü hikaye şudur. Osmanlı egemenliğinin hüküm sürdüğü zamanlarda bir Bey'e ait olan ve Porto Lagos bölgesine bir aziz çileci varmış. Beyin kızı hastalanmış ve çilecinin yardımıyla iyileşmiş. Bunun üzerine Bey'de tüm bölgeyi Aynoroz Kutsal Manastırı Vatopedi'ye bağışlamış. 
    Başka bir hikayeye göre de Roma döneminde geçmekte. Bu hikaye daha eski zamanlara dayanıyor. Bizans İmparatoru Arkady Roma dönüşü denizde çıkan bir fırtına da  gemi enkazından Patrick Nektarios tarafından kurtarılır. İmparator Meryem Ana'ya teşekkür etmek için bölgeyi Patrick Nektarios'a bağışlamıştır.























Birazda manastırın için gezelim. Biraz uygun kıyafetle gelmekte yarar var.



















Buradan çıkıp tekrar ahşap köprüyle Panagia Pantanassa Kilisesine doğru gidiyoruz.














   Panagia Pantanassa Kilisesinde, Pantanis Anasının mucizevi imgesidir. Burada bir çok hastaya şifa verdiği söylenir. Özellikle kanser hastalıklarında şifa verildiği söyleniyor.






































Artık ayrılma vakti geldi. Çok acıktık. Ve karnımız doyurduk.



Tekrar görüşmek üzere....