Translate

5 Şubat 2017 Pazar

6. gün- Roma - Nemi


6.Temmuz. 2015

    Sabah erkenden kalktık, iyi bir kahvaltıdan sonra Romayı keşfetmeye çıktık. Planımız önce Kolezyuma gitmekti. Navigasyona Kolezyumun (Roma Celio) yazarak yola çıktık. Otelimiz biraz şehrin dışına doğru olduğu için şehre inmemiz epey bir zamanımızı aldı. Şehire indiğimizde nereye park edeceğimizi şaşırdık sonunda bir ara sokakta yer bulduk ama buradan Kolezyum'a giden yol oldukça uzundu. Hava da bir hayli sıcaktı. Epey yürüdük ama sonuçta Roma yürüyerek gezilmeli diye düşünüyorum.....
  Kolezyumun oraya geldiğimizde çok büyük bir kalabalıkla karşılaştık ..Tabi inanılmaz bir şekilde işportacılar etrafınızı sarıyor. Buralarda eşyalarınıza, paranıza sahip olmalısınız. Hırsızlık had safhada...
  Neyse karşınızda birden muazzam Kolezyom'u görünce nutkunuz tutuluyor. 







 İnanılmaz bir  mühendislik harikası tam karşınızda duruyor, tek bir fotoğraf karesine sığdıramıyorsunuz. 


 Şu anda merdivenlerden aşağıya inmeye hazırlanıyoruz, ama feci kalabalık. Bu kalabalıkta biraz ruhumuz sıkıldı üstelik içeri giren kalabalığı görünce keşke okuduklarımızı hesaba katıp bileti önceden alsaydık dedik.







  Giriş çok kalabalık. Eğer bu sıraya girseydik programdan geri kalırdık. Bizde dışarıdan gezmeyi tercih ettik. Bir yandan da içini gezsek ne olur gezmesek ne olur diyerek kendimizi rahatlatmaya çalıştık. Eğer içini de gezmek isterseniz biletinizi önceden alın. Tabi ki bilgide edinin yoksa sadece taş harabeler gezeceğinizi düşünüyorum.

  Size biraz bu arenadan bahsedeyim. Aslında Kolezyum bir ölüm arenası... Orjinal adı Amphitheatrum Flavium dur. Mimarı hala bilinmeyen bu yapı önceden bir Hanedan sarayı iken halkın isyanı ile yakılmış ve sarayın yerine daha sonra bu arena inşa edilmiştir. İnşası biten arenada açılış törenleri yapılarak birçok hayvanın ve insanın ölümü bir seyir malzemesi olarak kullanılmıştır.



  Kolezyumun yapımı imprator Vespasyan emri ile MS 72 de başlanmış ve oğlu Titus zamanında bitirilmiştir. Sadece Romanın değil dünyanın da en büyük amfi tiyatrosu olan Kolezyum, taş ve demirden yapılmıştır. Daha sonra söylediğim gibi Kolezyum, tiyatro binası yerine insan ve hayvan dövüşlerinin yapıldığı kanlı bir arenaya dönüşmüştür.

   Kolezyum 2007 yılında da dünyanın 7 harikasından biri olarak seçilmiştir. Roma'nın en önemli turistik merkezidir.




  Kolezyum da gladyatör savaşları yapılırmış, bu gladyatörler kölelerden ve savaş
esirlerinden oluşurmuş. Gladyatörler, gladyatör okulu denen bir yerde eğitilir daha sonra zamanın krallarını eğlendirmek için döğüştürülürmüş ve bu arada izleyen halkta bahis tutarmış. Böyle bir eğlence anlayışları varmış. Kralın ve halkın zevkle seyrettikleri bu savaşlar aynı zamanda vahşi hayvanlara karşıda verilirmiş. Hayvanları en vahşi halleriyle arenaya salarlarmış. Rahatsız edici tabi ki.



  
   Bana en korkunç gelen yapılan kanlı dövüşlerden sonra gladyatörlerin feci bir şekilde öldürmesi ve halkın bundan zevk alması. Halkın en büyük eğlencesi bu dövüşlerdi. Dövüşler Hristiyanlığın gelmesi ile birlikte son ermiştir.







   Her yer tarih kaynıyor. Çok kalabalık sanki bütün turistler burada... Sıcak olmasına rağmen tıklım tıklım........Bunları hayranlıkla izliyorum bir yandan da içim burkularak .....Tarihin beşiği ülkemizin buralardan hiç eksiği yok hatta fazlası ama maalesef bizde böyle değil çok üzücü...


   Tam arkamızda Roma Formu bulunmakta. Roma formunun içine girip gezilebilir. Ama çevresinden de pekala herşeyi görebiliyorsunuz. Şu an Sptimus Severus Zafer Takısını görüyoruz. 


    Roma Formu Antik Roma'nın ticaret, siyaset ve hukuk yaşamının merkezi olup, MÖ 5. yüzyıldan MS 5. yüzyıla kadar en önemli anıtların inşa edildiği ve eski Roma'nın 1000 yıl boyunca en önemli merkezi olmuştur. Roma İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Forumdaki birkaç yapıdan başka hepsi harabeye çevrilmiştir. 

     Roma Formu, Via de Fori İmperiali adı verilen bir yolla ikiye ayrılmıştır. Musollini tarafından inşa edilen bu iki taraflı arkeolojik alan içinde tapınaklar, anıtlar ve binalar bulunmaktadır. Dünyanın en büyük arkeolojik alanlarından biri olan bu Forumda Septimius Severus Zafer Takı, Vesta Tapınağı, Vesta Bakireler Evi, Curia, Titus Zafer Takı, Kastor ve Polluks Tapınağı, Vespasianus Tapınağı, Antoninus ve Faustina Tapınağı, Maxentius ve Constantinus Bazilikası, Satürn Tapınağı gibi önemli kalıntılar vardır. 
   Şimdi Via de Fori İmperiali yolundan solda kalarak gezimize devam ediyoruz.




















     Bir çok yer düzeltiliyor, restore ediliyor....  



























    Bu caddenin bitiminde sol tarafta Piaza Venezia Meydanı bulunmakta. Roma'nın en popüler meydanlarından biri olan Pieza Venezia yani Venedik Meydanında 3 kattan oluşan Vittoria Emanuele anıtı bulunmakta. Bu anıt Roma Formuna bakmaktadır.












   Vittoria Emanuele anıtı, yüzyıllarca bölünmüş olan ülkeyi birleştirmeyi başarmış olan İtalya Kralı II. Emanuele adanmıştır.





    Anıt Romalılar tarafından beyaz mermerlerden yapıldığı için Düğün pastası olarak adlandırıyor.
    Anıtın en üst katında İtalya'nın 16 bölgesini simgeleyen 16 sütün bulunmakta. Anıtın her iki yanında ise Kentin bağımsızlığı (Civium libertas) ve Birleşmiş Halk (patriae unitas) yazıları yazılmaktadır.




İtalya Kralı II.Vittoria Emanuele'nin atlı heykeli anıtın tam ortasında 2. katta bulunmakta.




  Heykelin tam altında İtalyan askerlerinin savaşlarda kazandıkları başarılar anlatılmaktadır. Tam önünde de hiç sönmeyen bir ateş yanar ve bunun başında askerler nöbet tutar. 
1. dünya savaşından sonra meçhul asker anıtı da eklenmiş ve bu anıt savaşta ölen on bir askerin anısına yaptırılmıştır.


Bu heykel Romanın koruyucu tanrıçası Dea Roma. 


   Tabi gölgeyi bulunca azıcık oturayım dedim.... Oturmamla bir jandarma bana bağırarak İtalyanca birşeyler söylemeye başladı. Tavrı o kadar kötü idi ki, kesin bana oraya oturduğum için kızıyordu. Dillerini bilmeme gerek yok hal ve tavrından buraya oturamazsın burası yasak diyordu. İyi de niye bağırıyordu........Eeeeeeeeee o İtalyansa  bende Türk'üm, açtım ağzımı yumdum gözümü tabi ingilizce daha kibar olması gerektiğini, dinlendik azıcık yemedik ya merdivenleri falan filan tarzında, nasıl bağırdıysam, bir baktım adam tırıs tırıs gidiyor..........


    Olayın geçtiği yer.... bu da bana bağıran yaşlı jandarma ..........













Daha sonra binanın içine giriyorsunuz, tabi güzel bir haber; içini gezmek için ücret almıyorlar.






     Ve balkonundan tüm Romayı seyredebiliyorsunuz ve martıları.......







   Ve bitiş... şimdi binayı terk ediyoruz tabi fotoğraflayarak. .....Binanın tam karşısında solda bulunan yapı Palazzo Venezia, yani diğer bir adıyla Venedik sarayı.


 Venedik cumhuriyetinin elçiliği olan sarayda bir dönem Musollini buradan İtalyan halkına seslenerek Fransa ve İngiltere'ye savaş ilan etmiştir.


    Anıtın sol tarafında kalan kahverengi yapıt olan Palazzo Venezia günümüzde sanat galerisi olarak kullanılmaktadır.
    Anıtın karşısına geçerek gölge bir yer bulduk, buradan yürüyüş rotamızı çizerek, Fontana Di Trevi'ye yani Aşk çeşmesine yürüyeceğiz. Bakalım bu sıcakta erimezsek



  Bu cadde Venedik meydanını Popola meydanına bağlayan Via Del Corso caddesi. Buradan yürüyerek Aşk çesmesine gidiyoruz.
   Trevi bölgesine giderken  Sciarra galerisinin bulunduğu bir avludan geçiyorsunuz. Böyle bir yerden haberimiz yoktu tesadüfen kendimiz burada bulduk. Avlu ofis saatlerinde halka açık kare şekillerinde dizayn edilmiş kapalı bir geçit, sizi herşeyi ile sarıp sarmalıyor. Tek kelimeyle mükemmel yapılmış.









   Buradan Trevi çeşmesin bulunduğu yere geldik....Öyle kalabalık ve küçük bir yer ki, öncelikle çok küçük bir alanda bulunuyor ve tadilatta ... yani kapalı. Çok üzüldüm mü hayır. Bulunduğu yer çok dar bir alan ... filmlerde izlediğinizde geniş bir alanda gibi gelmişti bana.......maalesef öyle küçük bir çeşme ki....peki niye bu kadar meşhur? .... Vikipedi den aldığım bilgileri sizinle paylaşacağım.
    La Fontana di Trevi Poli sarayının bir kenarına Nicola Salvi tarafından yaptırılmış dünyanın en ünlü çeşmelerinden birisidir. Üç yolun kavşağında olduğu için Trevi olduğu sanılıyor. Bazı bilgilere göre de üç yeraltı su yolunun bu noktada toplanması dolayısıyla bu adı almış. Bence ikincisi daha uygun en azından çeşmenin bu kadar ünlü olmasının bir nedeni olmalı.
  Trevi çeşmesinin deniz kabuğu şeklinde bir at arabası ve arabayı çeken denizden çıkan kanatlı atlar ve araba da bulunana mitolojik deniz tanrısı görünümün konusunu oluşturmaktadır, biz çok göremedik gerçi tadilatta olduğundan çoğu yerini kapamışlardı....


internetten alınan bir fotoğraf












internetten alınan bir fotoğraf
    Fotoğraf daki gibi büyük olduğuna bakmayın gidip gördüğünüzde yapıtın küçüklüğü sizi şaşırtacak.
   Trevi çeşmesi'nin tarihi İmparator Augustus döneminde başlar. Su arayan askerlere su kaynağının gösteren bir kızın efsanesine dayanmaktadır. 
  Her yönden hayal kırıklığına uğrayarak kalabalıktan sıyrılarak İspanyol merdivenlerine doğru rotayı çevirdik.
 5 dk yürüyüşle İspanyol merdivenlerinin bulunduğu sokağa ve onu bağlayan alana geldik. Tabi yine çok kalabalık..




  Alana girince önce merdivenlerin karşısında bulunan Barcaccia çeşmesini göreceksiniz. Sıcaktan önce bu havuzu gördüm vallahi...Kenarı insan dolu fotoğraf çektiriyorlardı. Bizde tabi hemen fotoğrafladık .















Çeşme 1627 yılında Pietro Bernini ve oğlu Gian Lorenzo tarafından inşa edilmiştir.



Barok tarzda yapılan bu tatlı su çeşmesi yarı yatmış bir gemi şeklinde inşa edilmiştir.




  Çeşmenin bu şekilde olmasının nedeni Tiber Nehrinin bazen taşması ve 1598 'de taşması sonucu oluşan selde Piazza Di Spagna'nın 1 metre su altında kalması ve sular çekildiğinde meydanda sadece bir gemini kalması (Vikipedi)




Veee ispanyol merdivenleri.......

    Francesco de Sanctis tarafından 1725 yılında yapılan Trinita dei Monti kilisesine çıkılan 350 basamaklı bir merdiven. Tam arkasında da Trinita dei Monti kilisesi var ama buda tadilatta..







  Şimdi ne özelliği var diyeceksiniz ....bir esprisi yok yalnızca bir merdiven gençler yaşlılar buraya geliyor sohbet edip eğleniyorlar karşılarında havuzu seyrediyorlar ...Her neyse turist çekiyor mu çekiyor. Nasıl yapmışlar bu işi anlaşılır gibi değil . Üstelik yıllardır çok turist çeken bir yer. İnanın hiç bir özelliği yok. Geldik mi geldik gördük mü gördük....

  İspanyol merdivenlerinin karşısındaki cadde ünlü markaların bulunduğu bizim İstiklal caddesi gibi bir cadde. Hoş artık bizde de bir İstiklal caddesi kaldıysa......


    
 Caddenin adı Via Condetti caddesi....dünyaca ünlü markaların bulunduğu bir cadde..Tabi bizim ilgimizi çekmiyor ama bu caddeyi takip ederek arabamızı park ettiğimiz yerden alarak Vatikan'a gitmek. 


   Yürürken öğle saatini geçirmiş olduğumuzu fark ediyoruz, yolumuzun üzerinde güzel bir park görüyoruz ve orada yanımızdaki sandviçlerle karnımızı ve kuşları doyuruyoruz..... birazda dinleniyoruz.. sıcakta gezmek gerçekten çok yorucu .....


   Ve nihayet arabamızın bulunduğu sokağa geldik ve Vatikan' a doğru sürdük.


     Vatikan' a girerken caddeler inanılmaz genişliyor. Tabi park problemi var. Uzun bir arayıştan sonra park edemedik. Ben de inip binayı fotoğrafladım, zaten gezmek gibi bir derdim yoktu, Vatikan'a girmek isterseniz önceden bilet almak şart.






   Vatikan Katolik mezhebinin yönetim merkezidir. İtalya sınırları içinde bağımsız bir devlet olarak biliniyor. Papa devlet başkanı ve güç onda. Kendisi hem başkan hemde ruhani lider. Bu tür insanların yaşadığı yerleri görmek isterseniz çarşamba günleri gelin kendisi çarşamba günleri insanları balkondan selamlıyormuş.












    Artık Roma'yı terk etme vakti geldi, Buradan Nemi'ye gidiyoruz. Burası bir çilek köyü, çok tavsiye etmişlerdi o yüzden görmeden geçmeyelim dedik...
   Nemi Köyü Roma 'ya 30 km uzaklıkta Lazio bölgesinde yer alıyor. Köye girerken burnunuza buram buram çilek kokuları geliyor.
   Küçücük bir belde, arabayı park ediyoruz hemen ve çilek kokuları arasında köyü gezmeye başlıyoruz.








  Dükkanların güzellikleri, çiçekler, özenle bezenmiş hediyelik eşya dükkanları.......sokakta yürürken burnunuza sabun kokuları, çilek kokuları, kahve ve turta kokuları geliyor .......... tek kelime ile muazzam.























 Köyün sonuna kadar yürüyoruz, çok küçük bir yer zaten ama inanılmaz güzel bir yer. Köy bir uçurum kenarında yukarıdan muazzam Nemi gölü görülüyor.






















    Bir cafe de oturup çilekli dondurma ve çilekli turta yedik, reçel dükkanlarını gezerek çilekli marmelat aldık......gezdik gezerek ruhumuzu dinlendirdik......mutlu olduk.....













   Arabamıza binip Santa Marinella'ya doğru sürdük. Santa Marinella bir sahil kasabası, yazlıkçıların takıldığı bir yer. Planımız gece burada kalmak. Fakat kafamıza uygun bir yer bulamadık ilk baktığımız oteli beğenmedik ve tüm Santa Marinella'yı gecenin bir vakti dolaştık ....Oldukça kalabalık bir sahil kasabası.........Hiç bir yerde yer yok, aslında kısıtlı otel var. Üstelik çok pahalı. İtalya'da 4 yıldızlı oteller 3 yıldızlı gibi bunu bilmekte yarar var. Sonunda tekrar ilk baktığımız otele geri geldik. Sahibi meğerse daha önceden uzun yıllar İstanbul da kalmış bir müzisyenmiş, uzun bir sohbete girdik. Odalar biraz kasvetliydi ama o yorgunlukla sızdık tabi ki.