Translate

1 Ağustos 2020 Cumartesi

Bohinj Gölü, Bled Gölü, Vintgar Gorge

28.06.2017 

   İtalya'nın sınırında Livenza ilçesinde bulunan Hotel Al Barco bence çok şirin bir oteldi. Yol üzerinde kalınabilecek uygun bir otel. Kahvaltısı da fena değildi.



   İtalya'dan Slovenya'ya geçtik. Her yer yemyeşil ve biz Soca nehrinin yanından süzülerek Bohinj gölüne doğru ilerliyoruz. Nehir gerçekten muhteşem. Havada iyiden iyiye bulutlandı yağmur yağdı yağacak.































    Bohinj gölüne giderken dağ yollarını seçtik o yüzden yolumuz biraz uzadı. Bir de yollarda in yok cin yok vaziyetteyiz. Tabii yağmurda çok kuvvetli başladı. Çok fena yağıyordu. Neyse uzun bir yolculuktan sonra Železniki Belediyesine bağlı Zgornja Sorica denen bir köye vardık. Köy bir cennet sanki. Slovenya'nın Yukarı Carniola bölgesinde bulunmakta. Epey tepede ama bir manzara var akıllara ziyan. Nereye geldik böyle diyorsunuz. Yolunuz buradan geçerken mutlaka uğrayın ve havasını içinize çekin derim.
















Nihayet Bohinj gölüne geldik.

   Göl Slovenya'nın en büyük gölüdür. Kuzeybatı Yukarı Carniola bölgesinde Julian Alpleri Bohinj vadisi içinde yer alır. Aynı zamanda Triglav milli parkının bir parçasıdır.  Şimdi arabayı park ederek gölün kenarında gezeceğiz. 


   Bohinj Gölü maksimum 1 km genişliğinde ve 4,2 km uzunluğunda Moraine barajlı bir buzul gölüdür. Kışın burayı düşünemiyorum. Enfes bir görüntüye sahip olduğunu düşünüyorum. 
   Nehrin hemen kıyısında efsanevi Goldhorn Chamois 

                   


    Sahilde efsanevi Goldhorn (Zlatorog) heykeli bulunmakta.
     Efsaneye göre bir zamanlar Triglav gölleri vadisinin Komna platosunda, dağlarda beyaz kadınlar tarafından iskan edilmiş bir cennet varmış. Ama kimsenin buraya yaklaşmasına izin verilmezmiş. Davetsiz misafirler, Trenta Vadisi'nin tepelerinin sırtlarında yaşayan ve Goldhorn (Altın Boynuz) tarafından yönetilen beyaz keçiler tarafından kovalanırmış. Eğer birisi ona zarar verirse, kanında triglav çiçeği denen mucizevi bir balzam büyür ve yaralı Goldhorn onu yediğinde tek bir yaprağı bile olsa yarasını anında iyileştirirmiş.  Goldhorn'un altın boynuzlarında ayrıca Bogatin dağında çok başlı bir yılan tarafından korunan büyük hazinelerin anahtarı da varmış. 
    Trenta bu dağlık bölgenin en yüksek zirvelerine tırmanabilen tek ölümlü güzel bir dulun oğluymuş. Trenta Hunter efsaneye göre doğduğunda beşiğinin yanında beyaz kadınlar varmış. Yani onların özel koruması altındaymış.
   Bu korkusuz genç avcı bir gün güzel bir kıza aşık olmuş. Kız Koritnica ve Soca nehirlerinin birleştiği bir yerde bulunan bir han sahibinin kızıymış. Genç avcı Triglav bölgesinden kıza güzel çiçekler getirirmiş. Bir pazar günü Soca vadisindeki bu hana Venedik'e mal taşıyan tüccarlar uğramış. Bunlardan zengin ve genç bir beyfendi kızı altın ve güzel vaatler ile baştan çıkarmaya çalışmış. Trenta Hunter hana girdiğinde kızı bu tüccarla dans ederken görmüş ve bunu gururuna yediremeyerek hanı terk etmiş.
    Kalbinden yaralanan Avcı dağlara çıkmaya karar vermiş ve bu yolculuğunda da yanına yeşil avcı diye anılan başka bir avcıda katılmış. Bu avcı Trenta Hunter'a Goldenhorn'u öldürmesini ve Haliçlerin ve Bogatin dağının tüm hazinelerini almalarını önermiş ve avcıyı ikna etmiş. 
    Aynı gece dağlara çıkmışlar ve ertesi sabah Goldenhorn'un peşine düşmüşler. Goldenhorn'u gördüklerinde avcının oku Goldenhorn'a isabet etmiş ve onu ağır bir şekilde yaralamış. Sonra çocuk tehlikeli çıkıntılarda, buzların ve karların arasında annesinin gözleri için topladığı Triglav çiçeklerini görmüş ve annesinin hafızası onu Goldhorn'u kovalamayı bırakması ve sadece Triglav çiçeklerini alması için uyarmış. Ama diğer avcı  Goldhorn'u öldürmeye devam ediyormuş. Bu arada Goldhorn mucizevi balsam tarafından güçlendirilmiş ve iki avcıyı da dar çıkıntıdan dipsiz uçurumun içine atmış. Genç avcıda uçuruma düşmüş ve ölmüş. 
    Bu arada handaki kız ona davranış şekline çok üzülmüş. Ne yazık ki sevgilisinin dönmesini beklerken Soca Nehri'nin suları eriyen kar yüzünden yükselmeye başlayınca Trenta Hunter'ın cesedi bulunmuş.
   Bu olaydan sonra çobanlar Goldhorn'un gazabı yüzünden otlaklar yerine ıssız kayalık bir arazi ile karşılaşmışlar. Bugün bile kayalık zeminde boynuzlarının izlerini görebilirsiniz deniyor. Ayrıca beyaz kadınlar burayı sonsuza dek terk etmiş. 





   
   Burada çok güzel bir kamp alanı bulunmakta. İnsanlar buraya gelip kamp yapıyorlar ve bir çok aktiviteden de yararlanabiliyorlar. Kamp Zlatorog 500 kişi ağırlayabiliyor. Burada sizin ve aileniz için yürüyüş seçenekleri vardır. Yürüyüş için tamamen hazır olmak için dağ ekipmanları, dağ çubukları, içecek, yiyecek, uygun ayakkabı olması gerekir. 


     Bhonj gölünün çevresinde biraz vakit geçirdikten sonra Bled Gölüne doğru yola çıktık.
Bled'e geldiğimizde çok kalabalık olduğunu gördük. Bir kere gölün kenarına park edecek hiç bir yere bulmadık. Kasaba inanılmaz kalabalık ve turistik bir yer olmuş. Bohinj gölü mü Bled gölü mü derseniz ikisi birbirinden çok farklı hizmetler veriyor bence. Bohinj gölü daha çok doğa tatilinden zevk alanlar için Bled ise turistik bir kasaba. Biz arabayı park edemeyince önce Bled kalesini görmek için arabayla tırmanmaya başladık.



  Bled kalesi Bled gölüne bakan şehrin tepesinde bir uçurumun üzerine kurulmuş bir ortaçağ kalesidir.

   
    Bled gölünün 130 metre yukarısında yükselen sarp bir kayanın üzerine tünemiş kale Slovenya'nın bir simgesidir. Bled gölünün ortasındaki Bled adasının romantikliğine karşın kalenin görüntüsü dramatik bir tezatlık oluşturmakta. 








    


































   1004 yılında dönemin Alman İmparatoru II. Henry'nin burada bulunan malikanesini bu bölgedeki Psikopos Adelberon'a vermiştir. Belgelere göre kale Slovenya'nın en eski kalesidir. 1278 yılında Avusturya Habsburg'luların eline geçen kale orta çağda kulelerle güçlendirilmiştir. 1500 yıllarda meydana gelen bir depremle kale çok hasar görmüş ve daha sonra restore edilerek bu günkü halini almıştır. Bled kalesi çok çekici olmasa da çevresi inanılmaz bir manzara sunmakta. Biz kalenin içini gezmedik etrafında tur attık. İçeride bir de bölgenin tarihini, jeolojik yapısını yaşam tarzını anlatan bir müze bulunduğunu unutmayın.


 

    Stratejik coğrafi konumu nedeniyle Bled her daim üst düzey siyasi ve diğer resmi toplantıların buluşma merkezi olmuştur.   








   Bu kalenin bir de efsanesi bulunmakta. M.S. 1500 yıllarında Bled kalesinin kaba ve baskıcı Hartman Kreigh diye bir yöneticisi varmış. Çiftçiler haklarının ihlali için Kral ve Psikopas'a şikayet etmelerine karşın herhangi bir şey olmamıştır. Bir gün Hartman Kreigh iz bırakmadan ortadan kaybolur. Soyguncular tarafından öldürüldüğüne dair söylentiler dolaşmaya başlar. Tabi çiftçiler kendi adaletlerini kendileri uygulamış olabilme ihtimali çok daha yüksektir. Ama herhangi bir şey kanıtlanamamış. Kreigh'in bir gün hiç iz bırakmadan kaybolmasının ardından karısı Poliksena derin bir üzüntüye girer. Bütün altın ve gümüşlerini bir araya getirerek, kocasının anısına, adadaki kilisenin şapeli için bir çan yaptırmak ister. Ancak çanı adaya taşırken çıkan fırtına, kayıkçılarla birlikte çanı da suyun derinliklerine yollar. Yıkılan Poliksena kaleyi terk eder ve Roma'da bir manastıra gider. Papa bu talihsiz ve üzücü olayı duyunca Bled için bir çan yaptırır ve adaya gönderir. Rivayete göre rüzgarlı gecelerde sabaha doğru suyun altından orijinal çanın sesi geliyormuş.






   Göl bulutların arasından sızan güneş ışınlarının arasında sürekli farklı tonlarda turkuaz renge bürünüyor. Manzara muazzam.





   Buradan ayrılarak tekrar gölün kenarına indik. Amacımız gölün kenarında gezmek belki oturup bir şeyler içmek hatta adaya falan gitmekti.  Ama nafile arabayı park edecek bir yer bulamadık. Göl kenarı çok kalabalık. Bu bölge çok turistik olmuş her neyse ben inip biraz fotoğraf aldım o kadar.





    Bled gölü aslında buzul çağında oluşmuş bir göl. Görüntüsü büyüleyici. Su çok temiz gölde yüzebiliyorsunuz. Ama temmuz ayında olmamıza rağmen ördekten başka yüzen göremedim. Hava açıkçası çok sıcak değil. Zaten hava bir açıyor bir kapanıyor. 
 Gölde teknelerle gezebilir; Bled adasına gidebilirsiniz. Buranın en büyük aktivitesi de bu sanırım.





   Bled Adası'na geleneksel ulaşım, pletna olarak bilinen ahşap bir teknedir. Bazı kaynaklar, pletna'nın Bled Gölü'nde M.S. 1150 yılına kadar erken bir tarihte kullanıldığını iddia etmektedir, ancak tarihçilerin çoğu ilk tekneleri M.S. 1590 yılında olduğunu belgeler. İtalyan gondollarına benzer şekilde yapılan bir pletna yaklaşık 20 yolcu almaktadır. Günümüz tekneleri de hala elle yapılır ve renkli tenteleri ile meşhurdurlar. Pletna kürekçisi iki kürek kullanarak göl boyunca tekneleri itmek ve gezinmek için stehrudder tekniğini kullanır. Gölde motorlu tekne kullanmak yasak.


   Göl, karışık buzul ve tektonik bir göldür. 2.120 metre uzunluğunda ve 1.380 metre genişliğindedir ve maksimum 29.5 metre derinliğe sahiptir. Dağ ve ormanlarla çevrili pitoresk bir ortamda yer almaktadır.








   Bled adası alıntı fotoğrafta göründüğü gibi göz yaşına benzemektedir. Ada da tarih öncesi zamana ait insan izleri bulunmuştur. 745 yılında paganizmden Hristiyanlığa geçiş yapan adada bir kilise ve kiliseye ait 52 metre yükseklikte bir de kulesi vardır. 1655 yılında inşa edilen anıtsal güney merdiveni 99 taş basamaktan oluşmaktadır. Geleneklere göre damadın zili çalmadan ve kilisenin içinde bir dilek tutmadan önce gelini düğün gününde bu merdivenlerden yukarı taşıması çifte mutluluk ve iyi şans getirirmiş. Kilise de sık sık düzenli olarak düğünler yapılır. Ayrıca adada bir de küçük müze bulunmakta


  Bled gölünden ayrılma vakti geldi. Şimdi gideceğimiz yer yine Triglav Gölleri Vadisi'de bulunan Vintgar Gorge (Vintgar Boğazı).
   Vintgar Gorge, Bled gölüne yaklaşık 4 km uzaklıkta Radova nehri tarafından oyulmuş bir geçit. Arabayı geniş toprak alana park ederek bilet almaya gittik.





    Vintgar Gorge, Slovenya'da  Gorge ve Bled belediyelerine ait 1,6 km lik Radovna nehri tarafından oyulmuş bir geçit. Hom ve Borst tepelerinin görkemli yüksek ve dikey duvarlarının ortasından oyulmuştur. Kanyon duvarları 50 metre ile 100 metre arasında yükselmekte ve toplam eğim yaklaşık 250 metredir. Kanyonun sonunda Slovenya'nın üç nehir şelalelerinden biri olan ve 13 metre yükseklikteki Sum nehir şelalesini göreceğiz. Toplamda 2 km gidip 2 km geleceğiz.


    Vinta Gorge'un isim kökeni Vintgar adlı bir Alman adı olan Weingarten'den gelmektedir. Başka bir hikayeye göre geçit buraya yakın bir üzüm bağı olan Podhom'daki üzüm bağlarının bu bölgeyi şarap kadehine benzettiği için bu adı almıştır denir.




  1891 yılında fotoğrafçı Benedik Lergetporer ve Gorje Belediye Başkanı ve haritacı Jakob Zumer tarafından keşfedilen Vintgar Gorge geçidi doğal haliyle erişilemez ve geçilemez bir geçitti. Daha sonraları Bled'in turist akınına uğraması sebebiyle 1893 yılında bu bölgeye köprüler ve galeriler inşa edilmeye başlandı. Geçitleri keşfedenler galerilere adlarını verdikleri için buraları ilk keşfeden kişi olan Zumer'ın adı verilir ve galerilere Zumer galerileri denilmiştir.



















   Doğal güzelliği ile insanı büyüleyen geçidi Slovenya'nın en önemli ve en popüler turistik mekanlarının içinde yer almaktadır. Ziyaretçileri her geçen gün artmaktadır.



   Geçidin 1,5 km'sine geldiğimizde inanılmaz bir yağmur başladı. Biraz ilerledikten sonra geri dönmeye karar verdik. Böylelikle geçidin sonunu göremedik ama arabanın olduğu yere gelen kadar yaklaşık 1.5 km kadar yoğun yağmurun altında ıslandık. Arabaya geldiğimizde sudan çıkmış balık gibiydik. Bu kadar ıslandığımı hatırlamıyorum. Sucuk gibiyiz. Arabadaki havlularla kurulandık, arabaya bindik, ısınmaya çalıştık sonra hareket ettik ve kendimize gidip dinleneceğiz bir otel bulmaya çalıştık.
   Gideceğimiz otel Ambient Hotel. Çok memnun kaldık. Sabaha kadar yağmur yağdı. Havanın gürültüsünde ağaçların uğultusundan gece korkmadık değil. Sabah kalktığımız da hala şakır şakır yağmur vardı.



   Otel alıntı bu fotoğraftaki gibi hava günlük güneşlik değil maalesef. Alacakaranlık kuşağı gibi şu an etraf.