Translate

2 Haziran 2018 Cumartesi

3.gün Oberbillig-Durbuy- Dinant


6.07.2016 
   
  Sabah güzel bir güne uyandık; daha kahvaltıyı yapmadan Moselle nehrini görmek için otelin dışına çıktık....Nasıl güzel bir manzara anlatamam. Ortalarda kimseler de yoktu, bizde sabah sabah güzel nehrin fotoğraflarını çektik.















      Oberling Rheinland-Pfalz, Almanya'daki Rtier -Saarburg bölgesindeki bir belediyedir. Moselle nehri kıyısında bulunmaktadır.






 Tekrar otele döndük ve kahvaltı yaptıktan sonra eşyalarımızı toplayıp otelden ayrıldık.


Bizim kaldığımız otel adı ilginç değil mi... Tam da gündemde olduğu zamanlar....


   Yola koyulma zamanı... Artık Belçika'ya geçiyoruz....ilk durağımız Belçika'nın Valon bölgesine bağlı Lüksemburg ilinde bulunan bir ortaçağ şehri Durbuy....

   
    Şehir çok güzel; girer girmez anlıyorsunuz... Küçücük bir belde gezmek bir iki saatinizi alıyor zaten... Durbuy ironik olarak dünyanın en küçük şehri olarak da kabul ediliyor. Bununla ilgili olarak girişte bir tabela bile var.
    
   
   Arabayı otoparka park ettikten sonra şehri gezmeye koyulduk. Direk olarak zaten ortaçağın içine giriyorsunuz. Taş sokaklar, evler yine bir ortaçağ kasabasının göbeğindeyiz anlayacağınız.






    Durbuy Ortaçağın önemli bir ticaret ve endüstri merkeziymiş. 1331 yılında Durbuy iki vilayet arasında kayalık bir mostranın üzerinde yer alan savunma açısından önemli bir yer arz ederken Lüksemburg Kontu I. Jonn ve Bohemya Kralı tarafından köy olmaktan çıkarılıp şehir ünvanına yükseltilmiş.



 Şehrin tarihi miraslarından biri olan La Halle aux Bles (Tahıl Pazarı) 1500'lü yıllardan kalmıştır. 





  Resmi yapılmaya değer bir manzarası olan Durbuy Ourthe nehrinin yanında bulunuyor. Biz bu nehrin yanından uzanarak bir köprüyle karşıya geçeceğiz. Buradan 30 bin metre kareden fazla olan Topiaires parkı bulunuyor. (Parc des Topiaires)




     Nehrin kıyısında ilerlerken bir çift turist fotoğrafımızı çekmeyi teklif etti bizde sonunda selfisiz normal bir foto aldırdık.


Ve köprüden karşıya geçiyoruz.


    Ourthe nehri Fransa'nın Meuse nehrinin kollarından biri. Nehirde kanolarla nehir boyu gezinti yapabilirsiniz.




  Bence burada en güzel yer bu köprü; çok hoşuma gitti. Tam karşı kıyıda da ünlü bahçe görünüyor. Bahçe de hayvan ve insan formunda bitkilerle yapılmış figürler var. Bununla beraber budama sanatı ve dekoratif amaçlı çalılarda bulunuyor. Biraz dışarıdan görüyorsunuz. Ama biz girmedik. Bence doğal olan şeyler daha güzel.






  Tam arka taraftaki de ünlü d'Ursel kalesi. Gitmek isterseniz faytonla bile gidebiliyorsunuz. Ama kale özel mülkiyete ait olduğu için ziyarete açık değil. Bu yüzden biz gitmedik.




Ünlü bahçenin dışarıdan fotoğrafı...



   Bahçede 120 yaşından büyük bitkilerin özelikle şimşir ağacında şekillendirilmiş olan 250 şimşir ağacıda olduğu ve bunların 20 yıllık modellemeden sonra şekilleri elde edildiği bahçenin özelliklerindendir.


   Durbuy' da aynı zamanda Confiturerie Saint Amour'la yanyana duran kendi reçellerini . ballarını vb yapan bir aile şirketi de bulunmakta. Burayı da geldiğinizde gezmenizi tavsiye ederiz.
     

 Artık ayrılma vakti geldi. Saat 1 civarında arabamızı otoparktan aldık ve yola koyulduk. İstikamet terk edilmiş bir şato olan Miranda kalesi... 


   Miranda kalesi Belçika sınırları içinde 1866 yılında yapılmış ve 1991 yılında terk edilmiş bir şatodur. Aile ve soyu tarafından 2. dünya savaşına kadar şato Milli Demiryolu Şirketi tarafından yetimhane olarak kullanılmak üzere satın alınmış sonra da 1991 yılında kapatılmıştır.
    Hannibal filminin bazı sahneleri burada çekilmiş. 


   Çok korkunç görünüyor de mi?.....Bu fotoğrafı internetten aldım. ....Çünkü oraya gittiğimizde kaleye çıkacak bir yol bulamadık. Kalenin orada olduğunu görüyorduk ama 3 kez tur atmamıza rağmen giriş yolunu bulamadık. Navigasyon burası dediği yeri incelemeye karar verdik. Orada duran iki üç gence sorduk'' kaleye nasıl çıkarız'' diye, bize işte buradan dediğinde gördüğümüz yol bir felaketti. İnsanın çıkacağı bir yer değildi; kaldı ki arabayla çıkalım. Kale tepede kenarları çitle çevrilmiş büyük bir tepenin üzerinde ve çıkış yolları kapatılmış. Tek çıkış yolu tellerin arasından geçip uzun çalılıkların arasından tırmanarak mümkündü. Tabi bu da bizim için mümkün değildi. Çok esrarengiz bir durum ama zaten kale virane bir şekilde imiş. Ama göremedim diye içimde kalmadı desem yalan olur. Kale terk edilmiş olduğundan içine girmek de tehlikeliymiş zaten....
    Miranda kalesini görmeye gittiğimiz (göremediğimiz) Temmuz ayından 1 yıl sonra şato 2017 Ekim ayında tamamen yıkılmıştır. 

     Neyse diyerek diğer şatoyu görmek için yola çıktık. Şato Veves. 

     Şato Veves de bu civarlarda bir şatoydu 10 dk da ulaştık...




 Ulaştık ama şato kapalı idi. Sadece dışarıdan fotoğrafladık.


 
     Veves Kalesi Belçika'nın Namur kentinde Celles köyünün hemen dışındaki kayalık bir platformda yer almaktadır. Şatonun açık olduğu zamanlar kapının üzerinde yazıyor. Çocuklara yönelik tarihi veya masalsı oyunlar oynanıyor sanırım.





   Ve sırada Dinant şehri var. Bugün elimiz boş dönüyoruz her yerden ama ilerlememiz gerekiyor, yoksa program aksıyor. 
  Ve Dinant..... Belçika'nın Valonya bölgesi'nin şehirlerinden birisi. Dinant belediyesi aynı zamanda birçok küçük beldenin yönetim merkezidir.


  Dinant Fransa'dan gelen Meusa nehrinin üzerinde kurulmuş, Paris ve Köln arasında önemli bir geçiş noktası olmuştur. Bu nedenden dolayı kritik bir nokta olduğu için yüzyıllar boyu savaşlara maruz kalmıştır. 




Nehrin kenarından ilerleyerek köprüyle karşıya geçip Dinant kalesine çıkacağız.


  Köprüden geçerken her iki taraf da belirli aralıklarda saksafonlarla süslenmişti. Buranın saksafonlarla süslenmesinin bir sebebi var; o da saksafonu icat eden Adoplhe Sax Dinant' ta doğmuş. 











  Kaleye çıkacağımız noktanın hemen ön tarafında şehrin en ünlü binası Notre-Dame kilisesi bulunuyor. Kilise şehir de direk göze çarpan bir yapı.1227 yılında Gotik tarzda inşa edilmiş.



   Buradan teleferiğe binip kaleye çıkacağız. Merdivenleri de kullanabilirsiniz ama epey yorucu olabilir. 408 basamak olduğunu hatırlatayım.


Gördüğünüz üzere adam başı 8.5 euro ödedikten sonra teleferiğe bindik....


  Kaleye giriş yaptık.....Kale oldukça geniş bir alanda bulunmakta. Yukarıdan Dinant manzarası nefes kesiyor.







Kaleye giriş çok otantik...





   Kale Dinant'ın tarihsel geçmişinin tüm ayrıntılarını anlatıyor ve yansıtıyor.











   Kale daha önceden de söylediğim gibi konumu dolayısyla sürekli bir savaş halindeymiş. 1830 yılında Belçika'nın bağımsızlığında önemli bir rol oynamış daha sonra da 1. ve 2. dünya savaşları sırasında da ağır çatışmalara sahne olmuştur. Sırf 1. dünya savaşı sırasında kale Alman'ların eline geçince yerli halktan 700'e yakın kişi hayatını kaybetmiştir.


  Dinant savaşı Belçika'nın Alman işgali sırasında 1. dünya savaşı sırasında Dinant kentinde Fransız ve Alman kuvvetleri tarafından yürütülen bir savaştı. Fakat yanlış stratejiler yüzünden Alman baskın grupları Belçikalıları suçlayarak 23 Ağustos'da Dinant'a saldırmış şehrin içindeki silahsız 674 Belçikalı sivili katletmiş. Katliam ''Belçika Tecavüzü'' olarak bilinen en büyük Alman vahşeti olarak tanımlanıyor. 



   Kalenin içinde toplar, tüfekler, işkence aletleri, ortaçağdan kalan zindanlar sergileniyor. 






Buradan balkon gibi bir yere çıkılıyor. Küçük bir teras dan Dinan'tı fotoğraflayabiliyorsunuz.

























Her döneme ait silahların sergilendiği odalara giriyoruz.
















    Bu odadan sonra sığına giriyorsunuz, birden sanki savaşın içindeymişsiniz hissini veren ses oyunları simülasyonlar canlandırılıyor. Gerçekten birden şok oluyorsunuz. Düşünsenize müzeyi kaleyi sakin sakin geziyorsunuz fotoğraflar çekiyorsunuz  böyle olmuş, şöyle olmuş derken birden yaşananları hissettiren ve sizi o zamanlara ve korkulara götüren efektler sesler...... Çok ilginç bir deneyimdi. Özellikle dar merdivenlerden alt kata indiğinizde yerin eğimini öyle bir yapmışlar ki yürümekte zorlanıyorsunuz. 









  Sığınaktan çıkınca tekrar dönüp sığınağa bir kez daha girdik, çocuklar gibiydik....sallana sallana çıktık epey bir eğlendik.


      Dışarıya çıktık bir savaş uçağı vardı, hemen bir foto aldık.. sonra teleferiğin saati gelene kadar bahçesinde gezdik, kahve içtik ve tekrar şehre indik.



   Dinant'da gezebileceğiniz başka yerlerde mevcut ara sokakları da gezebilir, saksofonun yaratıcısının Adolphe Sax'ın oturduğu evi ve heykelini görebilirsiniz. 
   Dinant ayrıca Nobel ödülü sahibi papaz Georges Pire'nin doğduğu yermiş, ünlü pul ressamı Andre Buzin, heykeltraş Antoine Joseph Wierta ve ressam Joachim Petinir gibi sanatçılar da bu şehrin sakinlerindenmiş.
      Leffe birası ve özel şekersiz balla yapılan kurabiyeleride çok ünlü ....biz tatmadık.....çok tanımadığımız şeyleri yiyemiyoruz ya ama isteyenler için yazıyorum...

        Brüksel'e doğru yol aldık. Guest House les 3 Tilleuls da yer ayırttık. Gittiğimiz yer biraz şehre uzaktı ama yer mükemmeldi. Evin sahibi hanım da çok tatlı ve misafir perverdi üstelik evde, bize verilen oda da çok hoştu. Kesinlikle tavsiye olunur. 


    Otele yerleştikten sonra etrafı 1 saat dolandık hava azıcık yağmurluydu.....Sonra geldik uyuduk yarın Brüksel gezilecek, çok yorucu bir gün olacak....