Translate

14 Haziran 2022 Salı

Romanya

 11-12-13 Ekim -2018 

 Romanya için 3 günlük bir gezi planladık. Tabi her yerini göremedik. Ama gidebileceğimiz yerleri haritada işaretledik.

  Önce biraz Romanya'dan bahsedeyim size.


Romanya; 
1859 yılında Boğdan Prensliği ve Eflak Voyvodalığı'nın şahsi birlik altında birleşmesi ile kurulur.
1866 yılında Romanya adını alır. 
1877 yılında Osmanlı İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını kazanır.
1914 yılında 1. Dünya Savaşı sırasında önce tarafsızlık ilan eder. Daha sonra;
1916 yılında İtilaf Devletleri safına geçer. Savaşın ardından Bukovina , Besarabya ve Erdel bölgelerinin tümü ile Banat, Crisana ve Maramures'in bir bölümü Romanya Krallığı'nın bir parçası olur.
1940 yılında Romanya, Temmuz-Ağustos 1940'ta  Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı ve 2. Viyana Hediyesi'nin sonucu olarak Besarabya ve Kuzey Bukovina'yı Sovyetler Birliği'ne, Kuzey Erdel'i ise Macaristan'a bırakmak zorunda kalır.
1940 yılının Kasım ayında Tripartite Paktı'nı imzalanır
1941yılının Haziran Mihver Devletleri'nin safında 2. Dünya Savaşına girer.
1944 yılının  Ağustos ayında taraf değiştirene dek Sovyetler Birliği'ne karşı savaşmış. Böylelikle  ülke Kuzey Erdel'i geri almış. Savaş ve Kızıl Ordu işgalinin ardından Romanya bir  Sosyalist Cumhuriyete dönüşür ve Varşova Paktı'na katılır. 
1989 yılında Romanya Devrimi ile demokrasi ve piyasa ekonomisine geçiş sürecine girer.

Romanya yüksek gelirli bir ekonomiye sahip gelişmekte olan bir ülkedir. İnsani Gelişme Endeksi'nde'de 49. sıradadır. Nominal GSYİH değerlerine göre dünyanın en büyük 47. ekonomisidir. Ülke 2000'lerin başlarında hızlı bir ekonomik büyüme yaşamış ve ekonomisi büyük ölçüde hizmet sektörüne dayalı hale gelmiştir. Romanya Dacia ve OMV Petrom şirketleri sayesinde makine ve elektrik enerjisi üreticisi ve net ihracatçısı konumundadır. 1955'ten beri Birleşmiş Milletler, 2004'ten beri Nato ve 2007'den beri Avrupa Birliği üyesidir. Ayrıca Uluslararası Frankofoni Örgütü, Latin Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlara üyedir.

    Vikipedi den derlenmiştir

 Romanya'da Bükreş havaalanında indik. Buradan kiraladığımız arabayı aldık. 3 günlük bir gezimiz var. Biraz sınırlı yerlere gideceğiz. İlk durağımız Snagov Manastırı. Manastıra giderken Yolun sağında Mogosoia Sarayı kalıyor vaktiniz varsa orayı da gezebilirsiniz. Biz bu kez es geçtik.

  Önce Snogova' a geldik, buradan Snagov köyüne girip arabayı park ettik. Buradan yürüyeceğiz. Hava biraz soğuk ama güneş var. Snagov köyü Snagov komünün 5 köyünden biridir. 

  Bu bilgiden sonra yürümeye başladık fakat manastıra yaklaştıkça garip bir sis bastırdı. Üstelik bu manastır bölgesinde ünlü Drakula Vlademir'in öldürüldüğü ve gömüldüğü yer olduğunu yattığı söyleniyor. Bırrrrr


  Vlad the Impaler Manastırı olarak bilinen Snagov Manastırı Snagov gölünün kuzeybatı kesimin de yer alan küçük bir adadır. Bir köprü ile yürüyerek adaya geçiş yapıyoruz. Giderken sisten suyu göremedim ama dönüşte gölün çok pis olduğunu fark ettim, bataklık gibi.


  Yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre Bram Stoker'ın yarattığı karakter Drakula'nın ilham kaynağı olduğu Kazıklı Vlad'ın mezarı bu manastırda deniliyor. Fakat 14.yy da kurulan ve daha sonra 1933 yılında kazılan manastır son derece sakin ve mütevazi bir ibadet yeri. Söylenenlere göre III Vlad Tepeş ölümünden önce isteği üzerine buradaki kiliseye gher hangi bir şeye rastlanmadı. Bazı arkeolog ve tarihçiler bu hikayenin gerçek mi yoksa hayalimi olduğu konusunda bir bilgi kanıtlanmamıştır . Adada bazı mezar taşlarını kazdıktan sonra, bulunanların tümü at ve insan kemiklerinin bir karışımıydı, ancak hiçbir şey Drakula'nın olası gömülmesini doğrulayan bir şey değildi.
    Çoğu tarihçi Eflak Prensi III Vlad Tepeş Comana bölgesindeki bir manastıra gömüldüğüne inanıyor, ancak bu, halk bu hikayeyi koruma niyetindeler. 


Manastırın giriş kapısına geldik. Adaya bir yaya köprüsü ile geçeceğiz. 

   Yaya köprüsünün üzerinden geçeceğiz. Hava çok sisli göl net gözükmüyor. Bayağı enteresan bir yer. Bu kadar anlatılandan sonra bayağı ürpertici.




Girişte küçük bir at çiftliği var. Çok şirinler






     Snagov gölüyle çevrili Manastır feodal dönemde Wallachi'nın en önemli manevi ve kültürel merkeziymiş.                                                                                                                                                        Snagov manastırı antik bir kent üzerine inşa edilmiş Bükreş civarındaki en eski manastırdır. Arkeolojik çalışmaların sonucunda Bronz çağına ve Demir çağına ait kil kapları bulunmuş. Ayrıca bu çalışmalarda Roma ve Bizans sikkeleri de bulunmuştur.

      Manastırın bahçesi çok güzel ve gerçekten kalabalık. Çok sevimli ve rahatlatıcı bir yer. Manastıra giremeden bahçeyi doya doya gezdik.



   Bu da dev bir Paskalya yumurtası sanırım. Aslında Paskalya Tatili Romanya'da önemli bir bayramdır. Bizim şeker bayramı gibi. 


  Ada Snagov Belediye Binası tarafından Rumen Patrikhanesine ücretsiz olarak verilmiş ve halen Bükreş Başpiskoposluğu tarafından yönetilmektedir.





Şimdi manastıra giriyoruz.
Manastırın ilk tarihsel kanıtı 1408 yıllarını gösteriyor. Ancak burada 1364-1379 yılları arasında              I. Vladislav dönemine ait küçük bir şapel de bulunmuş. 

  Vlad Tepeş 1456 yılında adaya hainler için bir de hapishane, bir savunma duvarı ve su altı sığınak tüneli inşa ettirmiş ayrıca adaya ulaşmak içinde bir yaya köprüsü yaptırmış. Kilise daha sonraları Prens Neagoe Basarab ve Mirceo Cieban tarafından da restore edilmiş.

  Kilise Bizans üslubunda tuğladan inşa edilmiş, çatısında kiremitle kaplı sekizgen bir kulesi var.  Kilise oldukça estetik bu yüzden bölgenin en güzelleri arasındadır. 

  Kilisenin içi, on beşinci yüzyılın muhteşem fresklerinin yanı sıra, tüm aile ile birlikte St. Neagoe Basarab ve oğlu Teodosie, Mircea Ciobanul gibi dönemin önde gelen şahsiyetlerinin portreleri ile süslenmiştir. Zamanla, freskler birçok dönüşüm ve restorasyon geçirmiş olsa da, bunlar Romanya'da bir kilisede korunan en büyük duvar resmini oluşturmaktadır. 




  1643 yılında Hükümdar Matei Basarab'ın bir matbaa hediye etmesiyle kilisenin kültürel değeri arttı. Burada Yunanca, Slavca, Arapça ve Latince basılmış kitaplar bulunmaktaymış.


Buda manastırın köpeği herkesin sevgilisi olmuş.


Dönüşte sis kalkmıştı hava açılmış bizimde ruhumuz ferahlamıştı.



Şimdi Sinaia'ya doğru yola koyulduk.  

Sinaia, Prahova eyaletine bağlı Romanya Krallığı'nın eski başkenti. Vilayet Braşov iline bağlıdır. Kış turizminde Avrupa şehirlerinden biridir. Braşov'da bulunan Poiana Braşov kayak merkezinin başlangıç noktasıdır.

Burada Romanya'nın önemli manastırlarında biri Sinaia Manastırı bulunuyor.

  Sinaia Manastırı alçak binalarla çevrili iki avludan oluşmaktadır. Her avlunun ortasında Bizans tarzında inşa edilmiş küçük bir kilise var. Bunlardan biri 1695 yılından kalma Eski kilise (Biserica Veche) diğeri ise 1846 yılında inşa edilmiş daha yeni olan Büyük kilise (Biserica Mare) bulunmaktadır.

  Prens Mihail Cantacuzino Mısır'ın Sina Dağında bulunan Büyük Saint Catherine Manastırı ziyaret ettiğinde buradan çok etkilenir. Hac dönüşü buna benzer bir manastır yapmak ister. Böylece Eski kilise 1695 yılında Prens'in emriyle inşa edilir.


  Kilise önceleri 12 rahibin yaşadığı küçük bir kilise olarak tasarlanmış. Sonradan rahip sayısı artmıştır. 1735-1739 yılları arasında Rus Osmanlı savaşında rahipler değerli eşyaları kilise çanının altına gömmüşlerdir. Osmanlılar kiliseyi yıkmışlar. Bu yıkım sonrası Manastır uzun süre kapalı kalmıştır. 


  1795 yılında ünlü ressam Parvu Mutu tarafından kilisenin iç kısımları restore edilmiş. Binanın restorasyonu ise 1951-1957 yılları arasında yapılmıştır. 2006 yılında tekrar restorasyon görmüş ancak 2016 yılında tekrar açılmış. Şimdi gezilebilir bir kilise ama biz gezmedik. İçeride fotoğrafa izin verilmiyormuş, bilginize. Kilisenin şöyle bir özelliği de var; I. Karl tarafında kiliseye su, elektrik ve doğal gaz bağlanmış, böylece Romanya'daki elektrikle aydınlatılan ilk kilisesi olmuş.



  Manastırın diğer yapısı da Büyük Kilise. Eski kilisede ibadet için yeterli olmamaya başlayınca ve rahiplerin sayılarının artması ile bu kilise yapılmıştır.


  1846 da bitirilen yeni kilise kompleksin ana kapısında girince hemen görünüyor. Komplekste bir de Manastır müzesi bulunuyor. Müze 1895 yılında açılmış başta 17.yy dan kalma ikona ve haçlar ile Romence ilk incil ve çok değerli koleksiyonlar barındırmakta. Burayı da 5 lei karşılığında gezebilirsiniz. Manastır alanını gezmek ise ücretsizdir. 




Kilisenin Çan kulesinin zarifliği çok etkileyici ve sade bence


  Yolumuzun üzerinde Peleş kalesi var. Gezmek için gittiğimizde çok kalabalık olduğunun gördük ve oradan ayrılarak Bran kalesine doğru yola çıktık.



  Bran Kalesi, Bran yakınlarında Braşov'un yakınlarında bulunan ulusak bir anıttır. Kale Erdel Prensliği ve Eflak sınırları arasındadır. Çok iyi bilinen bir kale. Bu şöhreti Bram Stoker'ın birçok kez beyazperdeye de uyarlanan romanı Drakula'ya borçlu.


  Arabayı kasabanın kenarına park ettik. Kasaba çok turistik olmuş her yerde turistik eşya satan yerler var üstelikte çok kalabalık. Yürüdüğümüz kaldırımdan biraz sonra çıkacağımız kaleyi görüyoruz.



   5. yy da bölgede hüküm süren Vlad Tepeş ya da Kazıklı Voyvoda hem bölge halkına hem de Osmanlı askerlerine korkunç işkenceler uygulamasıyla dehşet verici bir üne sahip olmuştur. Romanya Kazıklı Voyvoda'nın yaşadığı Bran Kalesi ile epey ünlenir ve turist akınına uğrar.  Bram Stoker'in yarattığı Drakula karakteri ile kalede Drakula'nın kalesi oluverir. Aslında Stoker'ın bu kale hakkında bir bilgisi yokmuş ancak Drakula karakterini oluştururken Kazıklı Voyvoda'yı ilham almış. Neden acaba? Aslında kimdir bu Kazıklı Voyvoda?


   İşte bu zat III. Vlad. Bu portresi 16. yüzyıl başlarında yapılmış. Avusturya’nın Innsbruck şehrinde, Ambras Kalesi’nde sergilenmekte

Eflâk beylerinden biri olan Vlad Tepeş'i tanıyalım,
Yaklaşık 12 yaşındayken kardeşi ile birlikte Osmanlıda hapsedilmişti. Smithsonian adlı dergiye göre arkeologlar, 2014 yılında, III. Vlad ve kardeşinin hapsedildiği zindanın muhtemel yerini buldu; Türkiye’nin kuzeyinde yer alan Tokat Kalesi. Kale, şu anda restorasyonu devam eden halka açık gizli tünelleri ve zindanları ile oldukça esrarengiz bir yer.
1456 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet'in emriyle Eflak Voyvodası olan III. Vlad, iktidarda kaldığı süre boyunca hem yerel halka hem de özellikle bölgedeki Osmanlı askerlerine büyük zulümler yapmış, pek çoğunu akla gelmeyecek işkencelerle öldürmüştür. 
Kısa sürede elde ettiği başarılar ve Macarları bölgeden püskürtmesinin ardından III. Vlad iktidarını güçlendirmek için ilk olarak yerel beyleri devre dışı bırakmaya başlamış. Giriştiği mücadelede Eflâk'taki tüm rakiplerini yenmeyi başarmıştır.
   III. Vlad daha sonra Osmanlı birliklerini hedef almaya başladı. Önceleri vergilerini düzenli öderken gittikçe ödememe ye kandırmacalara en sonunda da başkaldırmaya başlamış. Bölgede bulunan Osmanlı askerlerini Bran Kalesi'nde korkunç işkenceler uygulamış. Bu işkencelerden en çok duyulanı kazıklara oturtmakmış. Kazıklı Voyvoda'ya bu unvanını verdirecek olaylar zinciri de tam olarak bu dönemde başlamış
    Kazıklı Voyvoda'nın bu işkenceleri kısa bir süre sonra İstanbul'da Fatih'in kulağına gelmiş.  Kazıklı Voyvoda 1477 yılında 300 kişilik birliğiyle yakalanmış. Yakalandığı yerde de kafası kesilmiş. Kesik başı, Fatih Sultan Mehmet'in emri üzerine İstanbul'a getirtilip başkentte halka teşhir edilmiş. Böylece bir müddet halk nezdinde büyük bir korkuya neden olan Kazıklı Voyvoda'nın devri sona ermiş.

  Bu hikaye belgelere dayalı ama kafamda deli düşünceler var. Kazıklı Voyvada bence Türkler den bir şeklide intikam alıyorsa, neden önce babasından almamış. Babası rehin vermiş onu. İkincisi ise bir insanın bu kadar nefret ile dolu olmasının kesinlikle bir nedeni olması gerekir. Tutsak edildiği yıllarda yaşadığı travmalar mı var acaba? Düşünmek lazım !


Kale yoluna giriş yaparak tırmanışa geçtik. 


   







  1212 yılında Töton Şövalyeleri yılda bir milyondan fazla tacirin geçtiği Burzenland'deki dağ vadisinin girişinin karşısına yer alan bu bölgeye ahşap bir kale inşa ederler. Fakat 1242 yılında Moğollar tarafından kale yıkılır.  Aradan geçen yüz yıla aşkın bir sürenin ardından 1377 yılındaki belgelerde ahşap kalenin olduğu yere Bran Kalesi adını taşıyan yeni bir yapının inşa edildiği bilgisine rastlanmakta. Belgelerde 19 Kasım 1377 yılında I. Louis tarafından Braşov Sakson'larına masrafları ve emek gücünü kendilerinin karşılaması koşulu ile taştan bir kale yapmalarına izin vermesi yazıyor. 1438-1442 yılları arasında kale Osmanlılara karşı savunulmuş ve1442 yılından sonra da Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Eflâk ile Boğdan, Romanya adıyla birleşip imparatorluktan ayrılana kadar Osmanlı'ya bağlı yerel yöneticinin ikâmetgâhı olarak kullanılmıştır. Bran Kalesi, bu dönemde yaşanılanlardan ötürü günümüzde de dünyanın gündeminde yer bulmaktadır.


   Eflak hükümdarı Vlad Ţepeş'in (Kazıklı Voyvoda) 1448-1476 yılları arasında Bran geçidinden birkaç kere geçmiş olmasına rağmen kale tarihinde önemli bir rol oynamamıştır. Kale Macar Krallığına aitti fakat Kral Wladyslaw'a borcunu ödemediği için 1533 yılında kale yönetimi Braşov şehrine geçmiştir. Kale 15. ve 16. yüzyıllarda Macarlar ve Türkler arasında kısa süreliğine el değiştirse de Bran Kalesi, sonrasında yüzlerce yıl Osmanlı'ya bağlı Eflâk Beyi'nin yönetim merkezi oldu. 


 
18. yy'lın ortalarında Bran kalesi askeri olarak stratejik bir rol üstlendi.


    1920 yılında kale Romanya Krallığı'nın resmi ikametgâhı oldu. Kraliçe Marie'nin favori mekanı ve inzivaya çekildiği yer oldu. Kale kızı Prenses lleana'ya miras kaldı ve 1948 yılında komünist rejim tarafından kraliyet ailesinin kovulması ile ele geçirildi.
    2005 yılında Romanya hükûmeti zorla ele geçirilen mülklerin sahiplerine iadesi ile ilgili özel bir yasayı yürürlüğe geçirdi. Böylece bir yıl sonra Bran Kalesi Prenses llenaa'nın oğlu ve mirasçısı Dominic von Habsburg'a verildi.
    2007 yılının Eylül ayında Romanya Parlamentosu adına araştırma yapan komiteye kalenin Arşidük Dominic'e iadesinin yasal olmadığına ve Romanya mülk ve veraset yasasının çiğnendiğine hüküm getirdiler. Buna karşın 2007 yılının Ekim ayında Romanya Anayasa Mahkemesi parlamentonun konu hakkındaki dilekçesini reddetti. Ek olarak Romanya hükûmeti 2007 yılının Aralık ayında tazminin yasalarla tam uyum içinde olmasını ve tazmin sürecinin yasallığını ve geçerliliğini düzenleyen yasayı tazeledi.
    18 Mayıs 2009'da kalenin yönetimi hükûmetten Arşidük Dominic'e ve kız kardeşleri Maria-Magdalena Holzhausen ile Elisabet Sandhofer'a geçti. 1 Haziran günü Habsburg ülkenin ilk özel müzesi olarak yenilenmiş kaleyi halkın ziyaretine açtı.                                                            
Vikipedi                

  Şimdi kalenin içini gezeceğiz. Kale şu anda turistlere açık bir müze olarak hizmet vermekte, Kraliçe Marie tarafından toplanan mobilya ve sanat eserlerini sergilemektedir. İçi için ayrı para verilmiyor zaten ana girişte kalenin içinde olduğu tüm bahçe ve geleneksel Romanya köylülerinin yapılarının  sergilendiği bir açık hava müzesi de var. Tüm bunlara toplu ödeme yapılıyor.

 

Avluda bulunan kuyu. İçine euroları atmışlar .



   Kale ise 3 kattan oluşuyor. Toplam 58 oda bulunuyor. Burada sergilenmekte olan eşyalar, yemek odaları, yatak odaları, kütüphane, portreler kraliyet taçları, bayraklar, flamalar kıyafetler hemen hemen hepsi Romanya Kraliyet ait eşyalardır. Eşyalar14 yy dan 19 yy kadar toplanan eşyalardır. Kraliçe Marie kalede yaşamaya başlamadan önce kalede epey bir değişiklik yapmıştır. Ayrıca odalarda silah zırh savaş aletleri görebilirsiniz.
































































































    Kalede birde gizli tünel bulunmakta. 1920 yılında Kraliçe Marie’nin emriyle kalede tadilat yapılırken birinci ve üçüncü katları birbirine bağlayan kısımda gizli bir tünel bulunmuş. Tünel Şöminenin arkasına gizlenmiş yıllarca kimsenin haberi yokmuş. 







Gizli tünel sizi direk ikinci kattaki kütüphaneye çıkarıyor.































  Şimdi Kazıklı Vlad'ın 800 metreden daha fazla bir yükseklikte bulunan diğer kalesi Poenari kalesine gidiyoruz.
  Aslında geçek kalesi Poenari kalesidir. Ünlü Eflak hükümdarı Bran'ın yakınından birkaç kez geçmiş olsa da, Bran kalesini ziyaret ettiğini gösteren hiçbir tarihi belge yoktur. Transilvanya'ya yaptığı ziyaretler genellikle Braşov'un boyarlarıyla ilgiliydi. İlk saltanatından sonra sürgüne gönderildiğinde Braşov'a yerleşmek istedi, ancak John Hunyadi onlara barınak sağlamalarını yasakladı.
   Bu kale Voyvoda'nın işkencelerini gerçekleştirdiği yer olarak biliniyor. 


   Arabayı yol kenarına park ettik. Tam karşısından kaleye tırmanacağız. Tam tamına 1480 basamak çıkacağız. Birde bileti alırken adam ayılara dikkat edin demez mi. Bayağı tırsa tırsa çıktık






Tam şu yukarıda görünen uçurumun kenarında kurulmuş kaleye çıkacağız.



Bu tabela ayı çıkar dikkatli olun demek 😅




  Poenari Kalesi, şu anda bir harabe halinde. Araştırmalarıma göre bir tasarımcı ve mimar ekip Avrupa'da harabeye dönen kalelerin mimari çizimlerini ve rekontrüksiyon animasyonlarını yaratmış. Poenari kalesi bunların içinde. İnternetten aldığım bu fotoğrafta kalenin buna benzediği resmedilmiş.
 

  Kale Făgăraș Dağları yakınlarındaki Argeş ırmağı tarafından şekillendirilmiş bir vadide bulunuyor.  Kaleyi 13. yy da Eflak hükümdarı erişilmesi çok zor olan bir eğim üzerinde yaptırmış. 14. yy'da Besarabya hükümdarları kale üzerinde hak iddiasında bulunmuş, sonraki yıllardaysa kale bakımsız kalmış ve terk edilmiş.15. yüzyılda Kazıklı Voyvoda kalenin surlarını restore ettirip kaleyi önemli bir kale hale getirmiştir.












 Çıkış çok yorucu ama manzara enfes. Bir yandan sarı yapraklar ve ağaçlar bir yandan ayı çıkar mı? korkusu öte yandan kimsecikler yok. İnanın sinirleriniz bozuluyor ama ne hikmetse manzara enfes. Karışık duygularla çıkıyoruz.



Neyse çıkarken biraz anlatmaya devam edeyim.

    III Vlad’ın 1476 yılındaki ölümünün ardından yıllar boyunca kale kullanılmış olsa da, sonunda 16. yy da terk edilmiş. 17. yy'da da harabe olmuş. Kalenin konumu nedeniyle ulaşımı oldukça zor bunun bizzat etüt ediyoruz. Dolayısıyla ele geçirilmesi de çok zorlaşıyor. Benim anlamadığım buraya her gün nasıl çıkıyorlarmış. 






Çıkış yolunun haritası. Size nerde olduğunuzu gösteriyor. Buna göre daha yarısına gemişiz.







 Bunun sonu gelmeyecek zig zag zig zag çıktığımız için bir türlü tepeye ulaşamıyoruz. Yolun sonun yokmuş gibi birde bazen çok dik merdivenlerde var onlarda çıkışı epey zorluyor.








 1888 yılında meydana gelen bir heyelan sonucunda kalenin bir kısmı nehre doğru kaymış ve epey zarar görmüş. 



Sonunda kalenin girişine ulaştık.









  Ponerai kalesi Romanya'daki diğer ortaçağ kaleleri kadar ünlü olmasa da beni en çok etkileyen bir kale oldu. Çünkü bulunduğu konum itibariyle öncelikle muazzam. Ayrıca kaleye çıkmak için ormanın içinden çok gizemli bir tırmanış gerçekliyorsunuz. Bunun dışında kalenin bulunduğu konun Barajın hemen gerisinde ve ilerisinde ünlü Transfagaran yolu bulunuyor.


Tabi bu kalenin aslında acısı ve üzerine yerleşmiş bir laneti de var. Tarihsel olay şöyle;


  Eflak’ın tarihi biraz da boyarlardan  Draculeşti ve Daneşti aileleri arasındaki çekişmeleri ile şekillenmiştir. III Vlad'ın babasının öldürülmesinden önce, tahta çıkışından bir süre sonra Vlad Dracul’un rakibi Alexandru Aldea’nın yandaşlarından Albu Taxaba’nın oğlu Büyü Albu bir isyan çıkararak bu tür karışıklıklardan beslenir. Bunun sonucunda kanlı olaylar başlar, çıkardığı isyan örneğinde görülebileceği gibi boyarların bu tür karışıklıkları beslemesi, Dracula’nın ülke içindeki politikasını belirlemesine ve kanlı hadiselerin başlamasına neden olmuştur.

   İsyan eden Büyük Albu ve ailesi yakalanıp kazığa vurulur. Ama Kazıklı Voyvoda toplu intikam almak peşindedir. 1457 yılında diri diri gömülmüş ağabeyini öğrenen ve mezarını açtıran Vlad Tepeş, Paskalya zamanı 200 kadar boyarı kadınları ve çocuklarıyla, Tirgovişte Sarayı’ndaki ziyafete davet eder. Herkes eğlenirken bir anda kalabalığı sararak ortalığı yakar yıkar. Yaşlılar ve gücü kuvveti olmayanlar Tirgovişte şehrinin dışında kazığa vurulurken gençler ve güçlüler zincire vurularak bulunduğumuz yere getirilir. Burada kırbaç altında birçoğu kazıklara oturtularak bazıların kafası kesilerek öldürülür. Böylelikle III. Voyvoda artık “Kazıklı Voyvoda” olarak anılır.

  Aşağıdaki resim Teodor Amar'ın resmettiği Vlad Tepeş'in düzenlediği Paskalya töreni ziyafetinde yakalattığı boyarlar.


  Bunun dışında Poenari Kalesi, zaman içerisinde korkutucu geçmişini aratmayan türlü efsanelerin kaynağı olmuştur. 1700'lerden itibaren ortalama otuz yılda bir gerçekleşen depremlerle yerle bir olan kale köylüler arasında uğursuz sayılarak "Dracula'nın laneti" ile bağdaştırılır olmuştur. Yerel halk Drakula'nın hazinesinin burada gömülü olduğunu ama araştırma yapılmasının kötülüğü çağıracağını söylemektedirler.






















 














 Kale de bizden başka iki kişinin olması bir nebzede olsa içimizi aydınlattı. Burası Tanrının unuttuğu bir yer sanki. Çok gizem dolu kesinlikle görmelisiniz.
















  İnişimiz çok daha kolay ve hızlıydı tabi ki ama yine de ayı çıkarsa neler yapabileceğimizi konuşup durduk. 
  Bu arada ayı ile karşılaşınca ölü taklidi yapmak, durup kalmak yada sakin sakin konuşmak gerekiyormuş. Ayı sizin için bir tehdit olmadığını hissedince geri gidiyormuş.


   Neyse ki bir ayıyla karşılaşmadan sapasağlam indik. Şimdi hemen biraz ilerisindeki Vidraru gölü ve barajını göreceğiz.













Arabayı park edip barajın üzerinde yürümeyi tercih ettik.


 Vidraru Gölü, Romanya'da yapay bir göldür. 1965 yılında Argeș Nehri üzerindeki Vidraru Barajı'nın yapımı ile kuruldu. Făgăraș Dağları'nın gölgesinde yer almaktadır. 


Vidraru Barajı , Romanya'nın ilk barajıdır. Deniz seviyesinden 166.60 m yüksekliktedir. Barikatlı, gölgelikli yol ise 305 metredir.





   Sağ kıyıda, Plesa Dağı'nda, elinde yıldırımlarla temsil eden Prometheus'u (Yunan Mitolojisinde Ateş Tanrısı) elektriği simgeleyen 'Energia' heykeli bulunur.




Aşağıda arabalar vardı. Merdivende var ama nasıl inilir?  inmemize veriliyor mu? bilemedik.
















 Bu gölün dibinde batık bir köy yatıyormuş. Vidraru Gölü, 1965 yılında Arges Nehri üzerinde Hidroelektrik üretimi için oluşturulan bir rezervuar gölüdür. Göl ve çevresindeki tesisler de dinlenme, turizm ve spor amaçlı kullanılmaktadır.


Vidraru barajının yapımı 1960 yılında başlamış ve beş buçuk yıl sonra bitmiştir. Baraj bittiği yıl Avrupa'nın 8. Dünya'nın 20. büyük barajı olmuş.



"Argeş Savunma Planı"na göre afetlere karşı Vidraru barajı yıkılırsa, barajın yıkılmasından 72 dakika sonra Piteşti'de sel 12 metre yüksekliğe ulaşacakmış. Umarım yıkılmaz .


Buradan kalede görünüyor. Ters ışıkta kalmış ama yine de görünüyor.



     Barajdan  Bungee jumping da yapılıyormuş. Biz görmedik. Göl kıyısında kamp alanı da bulunmaktaymış.






Bu tünelde sanırım açılmış ama nereye gideceği belli değil gibi. Pek anlayamadık


Şimdi barajın üzerinde geçip elektrik santralin yanından meşhur Transfagarasan yoluna gireceğiz. 



 Transfăgărășan yolu Karpat Dağlarının güney kesiminden geçen bir dağ yoludur. Haritada ayrıntılı verdim. Pitesti yakınlarında bulunan Bascov köyü yakınlarından başlamaktadır ve DN1 ve Sibiu arasındaki kavşağa, ülkenin en yüksek zirveleri olan Moldoveanu ve Negoiu'ya 90 km uzanmaktadır. Yol, Transalpina'dan sonra ülkenin ikinci en yüksek asfalt yolu olup adını Fagaraş Dağları'ndan almaktadır. 1970'lerin başında stratejik bir askeri güzergâh olarak inşa edilen yol Transilvan'yanın tarihi bölgelerini ve Eflak'ı birbirine bağlamaktadır.




  Yol muazzam sanki Mars'a gitmişsiniz orada başka bir gezegende geziyoruz gibi. Kahverengi ve sarı tonlarında tepelerin ardında uzanan uzun ince bir yoldayız.






















Transfagarasan Yolu BBC’nin meşhur Top Gear Programı tarafından dünyanın en iyi yolu olarak seçilmiş. Manzarası ve virajları ile meşhur olan bu bu dağ yolu senede sadece 2 ay boyunca açık oluyormuş. Maalesef biz bir müddet sonra tünelden sonra geri dönmek zorunda kaldık çünkü yol yukarı doğru kapalıydı ve bütün programımızda alt üs oldu. Yol ekim sonundan temmuz ayına kadar kapalı oluyor.


Sovyetler Birliği 1970 yılında Çekoslovakya’ya saldırınca, olası bir Romanya saldırısına karşı Transfagarasan Yolu Diktatör Çavuşesku tarafından askeri bir güzergah olarak inşa ettirilmiş. 



Yolun yapımı 4 buçuk yıl sürmüş. Yapımında 6 milyon kilo dinamit kullanılmış ve 3,8 milyon metrekare dağ kesilmiş. Yolun yapımı sırasında ise resmi kayıtlara göre 40 kişi ölmüş. Gerçekte bu rakamın daha yüksek olduğu da söyleniyor. Yol yaklaşık 90 km uzunluğunda. Dediğimiz gibi biz ancak 30-40 km kadar gittik .










İşte tam buradan itibaren yol kapandı.






Arabayı park edip biraz manzaranın tadına çıkardık.






Çavuşesku, Bükreş’teki Parlemento Binası gibi burayı da göremeden öldürüldü. Halk arasında bu yola Çavuşesku çılgınlığı da deniyormuş.








Gerisin geriye döndük barajdan geçtik. Pinoreai kalesine selam çaktık ve Bükreş'e doğru gittik. Yarın Bükreş'i gezip İstanbul'a döneceğiz.
Kaldığımız otel Bükreş'in içinde Hotel Boutique Vila Arte


Otelin şu süslerine bayıldım





Otelemizden çıktık  Bükreş'in önemli caddelerinden Calea Victoriei caddesine gittik. Buradan gezimize başlayacağız. Bu caddenin önemi Meydanda Atatürk'ün heykeli bulunmakta üzerinde de 
Türkçe ve Romence olarak ‘Yurtta Barış Dünyada Barış’ yazısı yazıyor. Yaptıklarıyla, düşünceleriyle zekası ve gücüyle dünyanın en büyük kıymetlerinden en güçlü liderlerden birisidir.



 Şu anda Universtate bölgesinde bulunuyoruz.  Buradan karşı caddeye geçiyoruz ilk karşımız Ulusal tiyatro çıktı. Tiyatro Intercontinental otelin tam karşısında.


Intercontinental oteli ve karşısında ki havuz




 Bu gördüğünüz heykeller grubunun adı "Paulța cu paiațe" heykel grubu olarak biliniyor. Çevrilişi saman arabası yada pullu arabadır. ''Palyaçolarla araba'' diye de biliniyor,


Sanatçı Ioan Bolborea tarafından yapılmıştır. Carata cu Paiate heykel grubu 2010 yılın sonunda açılmıştır. Kompozisyon ünlü Rumen oyun yazarı Ion Luca Caragiale'ye adanmıştır.


  Heykel grubu Ion Luca Caragiale'nin eserlerinden tanınmış karakterleri temsil eden 16 heykelden oluşmaktadır. Heykel grubunun kompozisyonu ; arabada bulunan 16 kişi bir araba ile seyahat etmektedir.





Topluluk 7 metre yüksekliğe ulaşır ve toplam ağırlığı 25 tonun üzerindedir. Tüm karakterler bronzdan yapılmıştır. 

Bu gördüğünü heykel Pullu vagon heykel grubuna bakan Ion Luca Caragiale'nin heykeli


Bir sandalyede oturmuş karakterlerini hayran ve alaycı bir tavırla izlerken, sigarasını tüttürüyor.







  



4 yılda tamamlanan heykel grubu 1 milyo euro ya mal olmuş, 2016 yılında da, Belediye Binası aynı heykeltıraş için "destek platformunun sanatsal olarak yeniden şekillendirilmesi ve heykel topluluğunun yenilenmesi" için 458.000 lei tahsis etmiş














 Şimdi Çavuşesku sarayını dışardan gezeceğiz. Ben yıllar önce Romanya'da içini gezmiştim. Şimdi girmeyeceğim içine ama siz mutlaka görmelisiniz. Ama bazı bölümlerini gösteriyorlar. Zaten inanılmaz büyük .


 Bunu internetten aldım. Sarayın büyüklüğünü kuşbakışı görelim. 
Binanın kapladığı alan 65 bin metrekare bahçesiyle birlikte toplam 530 bin metrekare. Mısır'daki Keops Piramidi ile aynı hacme sahip.
  Benim gözüme çok kötü görünüyor. Bir bina niye bu kadar büyük yapılır. Niye mütevazi olunamaz . EGO


  Parlamento Sarayı Romanya Parlamentosunun iki Meclisi'nin de bulunduğu çok amaçlı bir binadır. Dünya Guinness Rekorlar Kitabı'na göre, dünyanın en büyük sivil yönetim, en pahalı yönetim ve en ağır binasıdır. Saray, politik ve yönetim yerleşkesi olarak Çavuşesku Rejimi döneminde planlanmış ve bitirilmiştir. Çavuşesku (Ceauşescu) sarayın ismini Cumhuriyet Evi (Casa Republicii) koymuş, ancak Rumenler halen Halkın Evi (Casa Poporului) olarak adlandırmaktadır.


  Saray 270m x 240 m tabana sahip olup, 86 m yüksekliğe ve 92 m yer altında derinliğe sahiptir. 1,100 odası bulunmakta ve 2 yeraltı otoparkı ile 12 kata sahiptir. 4 katın halen inşası sürmektedir.


  Saray bana çok itici geliyor. Burada olsanız ne kadar devasa olduğunu görürüsünüz.
İnşaatında 1 milyon metreküp mermer, 480 şamdan ve 1409 avize için 3 bin 500 ton kristal, sütun ve şamdanlar için 700 bin ton çelik ve bronz, 900 bin metreküp ahşap, değişik boylarda toplam 200 bin metrekare yün halı harcanmış. Bazı büyük halıları üretmek için makineler bina içine taşınmış. Tüm malzemeler yerli malı. 


   İnşası sırasından 40 bin kişi evinden olmuş. Parlamento Sarayı'nın tamamlanabilmesi için 100 bin işçi çalışmıştır. 1.100 odaya sahip binayı, ünlü iş insanı Rupert Murdoch bir milyar dolara satın almak istediyse de bu teklifi reddedilmiştir. Binanın yerin altındaki sekizinci katında bir adet nükleer saldırıya karşı korunmak için tasarlanan sığınak mevcuttur.


Peki nasıl başlamış bu dev binayı inşa etme projesi. 1970 yılında Diktatör Çavuşesku Bükreş’in merkezinde komünizmi gereğince yansıtacak büyüklükte bir bina inşa etmek ister. Böylelikle çalışmalar başlar. Bükreş bir anda inşaat alanına döner. Bu süreçte onlarca kilise, çok sayıda sinagog ve binlerce ev yıkılır. Buda Bükreş'in tarihsel kimliğine zarar verir. Bundan dolayıdır ki Romanya Parlamento Sarayı, uzunca bir süre eleştirilere maruz kalır. 


   Projede on binlerce işçi, yüzlerce mimar ve mühendis çalışır. Çok büyük harcamalar yapıldığı için ekonomik sıkıntılar baş gösterir. Ekonomik sıkıntıların tek nedeni saray yapımı değildir elbet. Ama en önemli nedenlerinden biridir.


    Nikolay Çavuşesku  26 Ocak 1918 Scorniceşti de doğar; 25 Aralık 1989 de Targovişte infaz edilir. 
1965-1989 tarihleri arası Romanya Komünist Partisisi (PCR) Genel Sekreteri, 1967 yılından itibaren Devlet Konsülü Başkanı ve 1974-1989 yılı arası da Romanya Cumhurbaşkanı olan Rumen politikacıdır.
   Yönetiminin ilk on yılında, Soğuk Savaş sırasında diğer Varşova Paktı ülkelerinden farklı olarak Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı açık politika damgasını vurmuştur. 
   Çavuşesku'nun ikinci on yılı, kendine karşı gösterilen suni ve abartılı saygının karekterleştiği, milliyetçiliğin ve Batı Dünyası ve aynı zamanda Sovyetler Birliği ile ilişkilerin sapmalara uğradığı dönem oldu. Çavuşesku Yönetimi Aralık 1989'da yaygın halk gösterilerinin ardından gerçekleşen askerî müdahale ile devrildi. Kendisi ve karısı, askeri bir mahkemenin televizyonda iki saat boyunca yayınlanan yargılaması sonucu kurşuna dizildi.                                                                  Vikipedi


 Çavuşesku’nun rejimi çöktüğünde proje de son aşamasına gelir. Saray parlamento binası ve uluslararası kongre merkezi olarak kullanmaya karar verilir. 


   Totaliter yönetimine rağmen, Çavuşesku’nun Sovyetler Birliği’nden bağımsız politikası ve 1968’deki Çekoslovakya'nın İşgaline karşı protestosu, Batılı güçlerin ilgisini çeker. Romanya Hükümeti 13 milyar dolar Ekonomik Kalkınma Programı’nın finansmanından yararlanarak ağır bir borcun altına girer. Ancak bu krediler ülkenin finansmanında harcanıp gider. Hükümet dış borçları geri ödemeye kararı alır ve bir referandum düzenleyerek, Romanya’nın gelecekte yabancı borç almasını engelleyecek şekilde anayasayı değiştirmeyi başarır. Referandum çoğunlukla kabul edilir.
 Bunun sonucunda ülkede kıtlık başlar. Halk fakirleşir. Yiyecek maddeleri vesikaya bağlanır. Bunun yanında ısınma, gaz ve elektrik kesintileri de başlar. 1980 yılında dükkânlardaki genel ve yiyecek maddeleri bulunmamaya başlar. Dükkanların önünde kuyruklar oluşmaya başlar. 1989 yılında kadar geçen bu süreç de halk gittikçe fakirleşir buna karşın, Çavuşesku devlet televizyonunda sık sık yiyecek dolu dükkânlara girer, yiyecek ve sanat festivallerini ziyaret eder. Kaynayan tencerenin kapağı kapatmaya çalışırsan patlar ve halk ayaklanır. Çavuşesku ve karısı yargılanıp kurşuna dizilir. 24 yıllık Çavuşesku iktidarı, 9 günde biter. 


Ölümünden sonra Romanya dış borçlarını temizler.


  Nikolay Çavuşesku'nun sonunu getiren olay şu şekilde cereyan eder. 16 aralık 1989 yılında Temeşvar’da ilk isyan kıvılcımı ateşlenir, bu sırada  Çavuşesku, resmi bir ziyaret için İran’a gider. İran dönüşü çıkan olayları ciddiye almaz, 22 Aralık’da şimdiki adı İhtilal Meydanında öfkeli halka konuşma yapar. Halkın yuhalaması Çavuşesku’yu panikletir. Karısıyla yakın bir şehre gitmeye çalışırken yakalanır ve 25 Aralık günü yargılanıp anında kurşuna dizildi. 








Buradan sarayın tam karşısında ki yoldan devam edeceğiz.




Bükreş te çok fazla havuzlu fiskiye var. Şehri çok güzel gösteriyor. Parkları da çok fazla
















  Gezdik dolaştık alışveriş merkezlerinde alışveriş yaptık. Bükreş'te dolaşacak çok yer var aslında. Bizim süremiz bitmişti. Hava alanına gidip İstanbul'a döndük.