Translate

24 Ekim 2017 Salı

1. gün Ulm - Lichtentstein

4.07.2016 

   Bu sene gezimize tekrar Almanya ile başlıyoruz . Münih'e gelerek buradan hareket edeceğiz. Arabamızı buradan kiraladık yine. Münih'ten geziye başlamak çok iyi oluyor. Her olanağın daha uygun kaliteli ve ekonomik olduğunu düşünüyorum.
  Uçaktan indik ve arabamızı aldık. Yine Bavyera bölgesinde biraz daha kuzeyden Ulm şehrine doğru gidiyoruz...

İnternetten alınan bir fotoğraf

   Navigasyon bizi merkeze daha doğrusu eski şehrin olduğu bölgeye getirdi. Şehire varır varmaz arabayı park ettik ve kendimizi tekrardan attık sokaklara, meydanlara.... 



        Eşim acıkmıştı bir pastahaneden kendisine zor da olsa bir çörek aldı.



     Ulm sokaklarında ilerleyerek meydana doğru ilerledik. Malum Avrupa şehirlerin de güzel sokaklar ve evler hepsi bir meydana çıkıyor. Meydanda da mutlaka bir kilise veya tarihi bir katedral ve bazılarında da gezmek için bir kale veya şato bulunuyor. Hepsi bu .... ama buradaki insanlar şehirlerinin kıymetini biliyorlar.. Her yer tertemiz, öncelikle hiçbir şekilde tarihi dokulara dokunulmamış yeni hiç bir bina yok sadece tadilat yapılmış. Sonuçta insan bu küçük şehirlerde nefes alıyor.





   Ulm şehri Federal Almanya'nın Baden-Württemberg şehrinde Tuna Nehri üzerinde yer alan 850 yıllarında kurulmuş tarih ve gelenek bakımından oldukça zengin bir şehirdir. Aynı zamanda Albert Einstein'ın doğum yeri olan Ulm Üniversitesi ve yükseklik olarak Dünyanın en büyük katedraline sahip olması ile de dikkat çekmektedir.  


   Meşhur Katedralin bulunduğu yere geldik. Katedral hakikatten görülmeye değer. Kuleler çok yüksek bak bak bitmiyor.



  Bu kilise 161 metre yüksekliği ve gotik tarzdaki mimarisi ile çok göz alıcı. Kilisenin kuleleri açık havalarda İsviçre'nin Zugspitze dağından görünebiliyormuş. Kilisenin içini de 4 euro vererek gezilebilir, kulesine çıkıp manzara keyfi yapabilirsiniz......






















      1879 tarihinde doğan Albert Einstein da doğduğu ev bu şehirde. Ayrıca 1967 yılında kurulmuş olan Ulm Üniversitesi fen bilimleri, matematik, tıp, ekonomi bilgisayar bilimleri, mühendislik dallarında öğrencilere olanak sunuyor. Bu da şehrin önemini ikiye katlıyor.











   Meydan da biraz dolaştıktan sonra arabamıza gidip yola koyulduk. Rotamız Lichtenstein şatosu.
   Yolda giderken Almanya'nın bu bölgesine bir kez daha hayran kalıyorsunuz....Almanya'nın Bavyera bölgesi gerçekten gezilmesi gereken bir yer.. Buralarda gezerken ruhunuzun dinlendiğini ve gerçekten yaşadığınızı hissediyorsunuz. Bizde şatoya giderken Almanya'nın Pfronstetten-Huldstetten denen bir bölgesinde çevreye dayanamadık ve durduk. Bir ağacın altında çevreyi seyrettik ve tüm kışın yorgunluğundan ruhumuzu arındırdık. Sessizlik yeşillik  mavi gök ve iki ağaç arası bank.....












    Ulm'dan ayrılıp Pfronstetten-Huldstetten yoluyla Lichtentstein kalesine geldik. Yol güzergahımız aşağıdaki gibidir.



     Lichtentstein kalesi hep ziyaret etmek istediğim bir başka masalsı şato idi...
Honau köyü ve Svabya Alpleri'nden yerden 800 metre yükseklikte bulunan tıpkı masallardan fırlamış bu şatonun tarihi 13 yy'a kadar gidiyor.... Belki de masallar bu şatolardan esinlendi.....Yine bu şato da Almanya'nın Baden-Württenberg eyaletinde yer almaktadır.



 
     Şato'ya giriş 2 euro ama içini gezmek isterseniz ayrı bir ücret ödemeniz gerekiyor. Biz sadece bahçesini gezmeyi tercih ettik.


    
     Şato'nun içini gezdikten sonra ziyaretçiler bu asma köprüden çıkıyorlar... Ben zincirin altından geçip fotoğraf çektirdim Hulala....


 
     Şato 1200 yıllarından beri bu platoda bulunmaktadır. İki kere yıkılma aşamasına gelmiş olan kalenin ilk 1311 Reichskrieys savaşında ve daha sonra 1381 yılında Reutlingen şehir devleti olma aşamasında tahribe uğramış. Bu tahriplerden sonra şato yıkıntıya dönüşmüştür.. Taki 1802 yılında Wüerrenber kralı I. Friedrich şehiri ele geçirdikten sonra buraya bir av kulübesi inşa etmesine kadar.
  Av kulübesinin inşasından sonra 1837 yılında kralın yeğeni Urach dükü Wilhelm, William Hauffun romanı Lichtenstein'dan etkilenerek 1840-1842 yılları arasında şu anda burada bulunan şatoyu kulübeye ekletmiştir. Şato halen Urach dükünün mülkiyetinde olup ziyarete açıktır.


Şato'nun mimarı Carl Alexander Heideloff şato'yu romantik neogotik tarzda tasarlamıştır.













       Buradan ayrılarak Herrenberg kasabasına gittik geceyi burada ayırdığımız bir otelde geçireceğiz. Bu oteli seçmemizin sebebi güzergahımız üzerinde olması. Dolayısıyla Stuttgart şehrine girmeyeceğiz.
   Bu kasabada H+Hotel Stuttgart Herrenberg otelinde kaldık. 4 yıldızlı ve yaklaşık 90 euro kadar. Tabi o zamanlar 90 euro 270 TL karşılık geliyordu şimdilerde 400 TL karşılık geliyor. Bu yüzden şimdilerde gitsem bu otelde kalmam diye düşünüyorum.


Yarın yeni maceralarda görüşmek üzere.....