Translate

28 Ocak 2016 Perşembe

Hallstat, Viyana

13. Gün (13.07.2014)

   Otelin kahvaltısı güzeldi. Diğer otellerin kahvaltılarından daha zengin bir kahvaltısı vardı.Tabii ki hiç biri Türk kahvaltıları gibi olmuyor. Sabah erkenden ayrıldık, rotamız Viyana yolda Hallstat’ a da uğrayacağız. 


   Yine muazzam yollardan giderek bir saat içerisinde Hallstat’a varıyorsunuz. Ama bu yol biraz zorlu bir yol, gidiş o kadar kolay olmuyor. 
    Hallstat kasabasına bir tünelden geçerek giriyorsunuz. Tünelden çıkar çıkmaz karşınıza bir göl kenarına kurulmuş bir kasaba çıkıyor. Daha arabadan inmeden kasabanın güzelliği karşısında mest oluyorsunuz. Ben geziye başlamadan önce bu kasabayı araştırmıştım. Hakikatten çok güzel bir yer; sanki tünelden çıkarken bir tablonun içine giriyorsunuz gibi.


   Hallstatt, tarih öncesi çağlardan kalma tuz üretimi ile bilinir ve buna da Hallstatt kültürü adı verilmektedir. Dünya tarihinin en eski tuz madeni burada yer almaktadır. Aynı zamanda Unesco Dünya Mirasları listesi içinde yer alır.
    Hallstatt, inanılmaz manzarasıyla gölün durgunluğu ve dağların heybeti arasında kalmıştır. Avrupa’nın en eski yerleşim yerlerindendir.
    Arabamızı bir otoparka park ettikten (6,5 €) sonra şehri gezmeden önce tuz madenine çıkalım dedik. Oradan da şehri gezip ayrılabiliriz diye program yaptık.
   Tuz madenine gidebilmek için bir finükülere binerek çıkıyorsunuz. Eğim bazen 45 dereceye kadar yükselebiliyor. Çıkması da inmesi de çok eğlenceliydi. Ama zaten finükülere gidene kadar yürürken çevre bizi mest etti.



















   Finükülere binip tuz madenlerine gidiş dönüş 26 € ayrıca tuz madenlerine girip gezmekte ayrı bir para idi ama biz onun biletini almadık. Sadece finükülere biniş bileti alarak yukarı çıktık. Hafiften yağmur yağıyordu. Yukarı çıktıkça kasabanın tümünü görebiliyorsunuz. Tuz madenlerini de gezmeyi tavsiye ederim benim bel problemim olduğu için binmedik.



  Çıktığımız yer 7000 yıllık dünyanın en eski tuz mağarası.Binlerce yıl önce insanlar bu kadar yüksekte olan bir yerden tuz çıkartıyorlarmış. Buraya merdivenleri kullanarak da çıkabilirsiniz ama çok dik ve gerçekten epey mesafe var. Dolayısıyla insanlar finüküleri tercih ediyor. Ama yürüyerek çıkmakta ayrı bir zevk olsa gerek.



   Fünikülerden iner inmez karşınıza Johann Georg Ramsauer'in demirden yapılmış plaket resmi çıkıyor. 
  Johann Georg Ramsauer Hallstatt Bergmeister’de 1846 yılında bu bölgede bir mezarlık keşfediyor, ilk kazılardan sonra da 1847 yılında, başka bir 24 mezar daha buluyor.1846 yılında yapmış olduğu bu keşif Demir çağına ait ilk kazılardır. Ayrıca Avrupa arkeoloji tarihinin erken tarihli belki de en kapsamlı dokümantasyon kayıtlarını bu bölge sağlamaktadır. Hallstatt’ın 7000 yıllık tarihini sergileyen müzede, bölgeyle ilgili geniş bilgi edinebilirsiniz. Hallsatt Kültür Mirası Müzesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.





















   Hallstat'ı tepeden görmek için inanılmaz bir köprü yapmışlar. Köprü ucuna doğru V yapacak şekilde bir balkonla tamamlanıyor. Balkonun ucuna kadar giderek muazzam kasabayı ayaklarınızın altına alıyorsunuz. Aslında biraz ürperiyor insan ama yaşanılması gereken bir duygu diye düşünüyorum.



























   Bu arada tesadüfen bir Türk vatandaşla karşılaştık, fotoğrafımızı çekmeyi teklif etti, bizde seve seve çektirdik...







  Balkondan ayrılarak madenlere doğru yürüyüşe geçtik, balkondan sonra madenlere doğru oldukça uzun bir yol vardı ama yolculuk hızlı geçiyor, çünkü her adımda madencileri ve o döneme ait bilgileri, yolun kenarlarına diktikleri tabelalarla tanıtmışlar, bir nevi açık hava müzesi gibi. Sizler için yolu fotoğraflayarak bilgilendirmeye çalıştım. En sonunda madenlere geliyorsunuz ve bir ücret karşılığı da burayı kaydıraklı bir mekanizma ile gezebilirsiniz.






















  Madenlere geldiğinizde balkonun uzaktan görünüşü.






 Tekrar onca yolu geri döndük ama daha rahat oldu çünkü yokuş aşağıydı bu sefer.
Ve finükülere gelince inişin daha zevkli geçtiğini söyleyebilirim.



    Artık şehri gezme vakti gelmişti. Hallstatt’ı gezmek için 1,5 saat yeterli bir süredir. Kasabanın bir ucundan diğer ucuna bu sürede rahatlıkla yürüyebilirsiniz. Ayrıca“Kemik Evi” anlamına gelen Beinhaus’da gezebilirsiniz. Pazar günü olduğundan biz gidemedik ama bilgi olarak sizinle kemiklerden inşa edilmiş bir ev olduğunu paylaşabilirim. Sınırlı mezar alanı sebebiyle ölüler geçici olarak gömülüyor, 10-15 yıl sonra kemikler toplanıp güneşte beyazlamaları için bırakılıyor. Ardından Beinhaus’ta dekoratif şekillerde sergileniyor.
     Evet şimdi şehri gezelim. Bugün şehirde hava kapalı olmasına rağmen cıvıl cıvıl , çok hareketli ve kalabalık.Turistlerin çoğunun uzak doğulu olduğunu söyleyebilirim.


 Evleri, bahçeleri, ağaçları, yolları, çiçekleri, kasaba gerçekten görülmeye değer...








 Tuz taşıyan işçilerin heykeli




















































  Hallstat bir rüya kasaba, elimden geldiğince fotoğrafladım, Salzburg'a gelirseniz bu           
kasabaya mutlaka uğramalısınız.
  Hallstatt gezisinden sonra arabayı alıp yola koyulduk. Yol yine muhteşemdi. Buralarda araba kullanmak bir harika. Adeta yeşil halıların arasından yol alıyorsunuz gibi.
  Mavi yeşil birbirine karışırken bazen gördüğünüz özenli küçük kulübeleri, sizi bir resmin içine alıyor. Nasıl bu kadar özenli düzenli ve temiz kalabiliyorlar.























  Tabi biz böyle eğlene eğlene giderken Liezen’nin Bezirkshauptmannschaft kasabasına girdik birden polis bizi durdurdu. Arabayı ben sürüyordum ehliyet ruhsat derken, kasabadan geçiyorsunuz hız limitiniz 50 oysa siz 67 km. hızla gidiyorsunuz dedi ve 35 € cezayı hiç acımadan kesti. Böylelikle 67 km. ile ceza yedim, çok acı geldi, üstelik kasaba mı köy mü ne burası 2 tane ev vardı. Çok sinir oldum kah üzülerek kah halimize gülerek Viyana yoluna koyulduk, tabi arabayı artık eşim kullanıyordu...

   Nihayet Viyana'ya girdik, kalacağımız otel Viyana’ da The Hotel 1060 Vienna. Otel şehir içinde güzel bir otel. Otoparkından yararlanmadık. Çünkü Pazar günleri buralarda yola bedava park edebiliyorsunuz. Ama ertesi günü saat sabah 9 da alıp otelin otoparkına koyduk neyse bir gün bir gündür dedik, çünkü bir gece için 10 € otopark ücreti alıyorlar. Buradan da anlaşıldığı üzere bugün ve yarın Viyana’ da kalmak planımız.


  Otele yerleştikten sonra hemen şehre inip biraz gezelim dedik. Metro ile Viyana'nın en önemli meydanlarından biri olan aynı zamanda St.Stephen Katedrali'nin olduğu Stephansplatz meydanına geldik. Bütün zamanımızı da burada harcadık. Avrupa'nın en ünlü gotik yapılarından biri olan Aziz Stephan katedralinin çevresini turladık, sokak çalgıcılarını dinledik heykelleri hayranlıkla inceledik, banklara oturup gelen geçeni dondurma yiyerek seyrettik, Mozart'ın çikolatalarını satan dükkanları gezdik ama yemedik çünkü dondurma yemiştik. Hatta Casinoya bile girip 54 € kaybettik. Ve otele dönüp uyuduk. Şimdi size bu manzaralarla baş başa bırakıyorum.


































































 Otele döndük ve hemen yattık. Yarın Viyana ile uzun bir görüşmemiz olacak. Şimdiden çok sevdim Viyana'yı. Sanırım benim şehrim burası.....