Translate

8 Ağustos 2019 Perşembe

9. Meissen - Bastei Köprüsü

12.07.2016 

   Çok güzel bir salı gününe kalktık. Otelimiz Leipzig şehrinin dışında NH otel. Konumu çok güzel yemyeşil tarlaların kenarında kurulmuş. 






    Kahvaltımızı yaptık biraz çevreyi dolaştıktan sonra yola koyulduk. Dresden'in biraz ilerisinde bulunan Meissen kasabasına gidiyoruz. 
   Meissen'e geldiğiniz de arabayı park edip eski şehre giriyorsunuz hemen. Bütün olay bu.


  Şehrin katedrali ve şato aşağıdan üzerimize düşecek gibi görünüyor. İçinizden bir an önce yukarıya tırmanıp bölgeyi görme isteği uyanıyor.


   Otopark ücretini öderken eski şehrin girişini de bulmuş oluyoruz. Bu tarihi bölgenin tepesine kurulmuş katedral ve kalenin iki girişi var. Biz birinden girip diğerinden çıktık.




   Meissen Saksonya eyaletinde Dresden'e 25 km uzaklıkta Elbe nehri üzerinde bulunan bir kasaba. Kasabaya toplu taşıma araçlarıyla çok rahatlıkla da gelinebiliyor.



Sabahın erken saatleri olduğu için etraf epey bir tenha. 



  Yönümüzü bulduktan sonra turistik önem taşıyan katedral ve kaleye tırmanacağız. Yönümüz sürekli yukarı doğru maalesef. 


Bence Meissen'in ara sokaklarında dolaşmak bile başlı başına bir zevk. Ben çok sevdim.



Evleri, sokakları, nehri, sessizliği...Zaten Almanya'nın kasabalarını tek geçiyorum.



   Kasabanın merkezine geldik. Burada kafeler, hediyelik eşya dükkanları ve olmazsa olmaz Meissen porselenleri yer almakta.



    Aslında Meissen denince akla bu bölgede üretilen porselenler geliyor. Meissen porselen ve şarap bağlarıyla ünlü bir kasaba. Şehrin tüm dükkanlarında porselenlerle karşılaşabilir satın alabilirsiniz. Ayrıca tarihi bölgenin dışında Meissen porselen fabrikası da bulunmakta; gezilebilir.

 
     Meisende porselen üretimi 18. yy başlarında başlar ve çömlekçi kili ile çini kili yerel birikintileri ile yapılır. Porselenlerin simgesi ise çapraz duran iki tane mavi kılıç ile tanımlanmaktadır.
    Porselenlerin ilk üretim yeri bu eski bölge de bulunan Albrechts kalesidir. 150 yıl sonra ise yeni fabrikasında üretime devam etmiştir.
     1708 yıllarında Saksonya elçisi ve Polonya kralı güçlü Augustus'un  Avrupa'ya ithal edilin Çin porselenleri ile hikaye başlar. Daha sonraları bu porselenlerin sırrı çözülür ve bu bölgede üretilmeye başlar.
  Şimdilerde yeni fabrika dediğim gibi tarihi bölgenin dışında yer almaktadır. Fabrikanın en üstünde Neo-klasik sergi sarayında 300 yıllık en iyi porselenlerin sergilendiği bir de müze bulunmaktaymış. İlginiz var ise gezebilirsiniz.




   Tırmanmaya başlıyoruz. Aslında tepeye çıkmak için camdan bir de asansörde var. Panoramaaufzug Burgberg denen bu asansörle 1 euro karşılığında şarap bağlarını seyrederek çıkabilirsiniz. Ama tırmanmak işin zevki. Tüm kasabayı içinize çekerek gezebiliyorsunuz.
















   Kale surlarının kenarından tırmanarak meydana geldik. Buradaki meydan diğer meydanlardan çok farklı. Çok samimi ve sıcak. Meydanda 1471 ve 1485 yılları arasında yapılmış Albrechts Kalesi ve Gotik Meissen Katedral binası bulunmakta. 



  Meydana girince hemen sol tarafta Albrechts Kalesi görünüyor tam karşısında da katedral konumlanmış.



Alberchtsburg kalesi 15.yy da bu meydanda katedralin yanına inşa edilmiştir.  





   Kale 929 yılında Almanya kralı I. Henry'nin Slav Glomacze kabilesini bastırarak Elbe nehrinin yukarısında bulunan bu tepeye inşa edilmiştir. Bu yüzden kale Almanya'nın en eski kalesidir.


  Kale bir çok el değiştirmeden sonra 1710 yılında Kral II. Augustus ilk porselen üretim merkezini Johann Friedrich Böttger denetiminde bu kalede kurdurdu. Meissen porselenleri 1863 yılından beri yeni fabrikasına taşınan kadar burada faaliyet gösterdi.


   Sağ tarafında ki katedrale geçiyoruz şimdi. Ama meydanda bulunan ağaca doğru yöneliyorum hemen.



     Katedralin önünde bulunan bu ağaç beni bitirdi. Küçük meydanda çok güzel duruyor. Meydan çok rahatlatıcı ve huzurlu.



   Mesissen Katedralinin inşaatı 1260 yılında başlar. Bitmesi ise 1410 yılına kadar sürer. Meydan küçük olmasından dolayı katedral Avrupa'nın en küçük katedrallerinden biri olmuştur.




 Katedral Gotik mimarisinin en saf örneklerinden biri olarak kabul edilmekte. Ayrıca Saxon kiliselerinin en zengin ve en değerli ekipmanlarından birine sahiptir.


   1813 yılının Nisan ayında katedrali ziyaret eden ünlü Alman şairi Gothe '' Katedralin  dıştan çok çekici olmadığını ama mekanın içi gördüğü en zarif ve en güzel bina olduğunu dile getirmiştir.
       Biz içini katedralin kapalı olmasından dolayı gezemedik. Ama bu porselen şehrinde içinin iyi olması şaşırtıcı değil.



   Meissen Katedrali Arezzo'nun Aziz John ve Donatus'una adanmıştır. Bu yüzden St. John ve St. Donatus'un adını taşımaktadır. 






Katedral kapısının zerafeti...Hiç gösterişli değil ama estetik.






Şimdi Katedralin sol tarafındaki sokaktan aşağıya iniyoruz.






 Tam bu kapıdan da giriş yapabilirsiniz. Biz bu kapıdan çıkarak inişimizi gerçekleştireceğiz.



  Meydandan bu kapıdan çıkacağız. Bu kapılar Burgberg olarak tanımlanıyor. Bu köprü 1220 yıllarında Mittlerer Burgtor tarafından Romanesk tarzda yapılmıştır. Bu geçit 1700 yıllarında kaldırıldıktan sonra 1870 yılında Gotik tarzda tekrar inşa edilmiş ve St George'u tanımlayan mozaiklere de sahiptir.


Surların ardındaki Elbe Nehri..




   Meissen'e sonbaharda gelirseniz eğer Weinfest adlı bir festivali de görebilirsiniz. Bu festival çanak çömlek pazarı ve şarap hasadını kutlamaya yönelik. Bu arada Meissen şarabıda Saksonya şarabının bir parçası olup Elbe nehir vadisinde yetiştirilmektedir.


















    Kasabanın güzel sokaklarından tekrar iniyoruz. Farklı açıdan fotoğraflar yakalamaya çalışıyorum.


Elbe nehrinin eteklerindeki tepedeki bu kale muhteşem bir görüntü ile kasabayı süsülüyor.



   Otoparka geldik, arabayı aldık ve düştük gene yollara..... 1,5 saat kadar sonra Lohmen kasabasına bağlı Bastei bölgesine geldik. Bu bölgede ünlü Bastei köprüsünü göreceğiz




  Bölgeye gelince arabayı park edebilir ve Saxon İsviçre Ulusal Parkın'a sizi götüren otobüse binebilirsiniz. Ya da aracınızla gidebilir yada 3,5 km yürüyebilirsiniz. Biz otobüsü tercih ettik. Bastei Köprüsü bu doğal park içinde.



  Merdivenlerden aşağıya doğru iniyoruz. Her inişin bir çıkışı olduğunu unutmadan. Ulusal parka ücretsiz girebiliyorsunuz. Bu da bizi oldukça şaşırttı.


   Sakson İsviçre Ulusal Parkı Almanya'nın Dresden şehrinin güneyinde Pirna kasabasına çok yakın ve bir kaplıca merkezi olan Rathen kasabasına da oldukça yakın bir yerde konumlanmıştır. Ulusal Parka Dresden'den de trenle gelip aşağıdan yukarıda tırmana biliyorsunuz. Bu yolu genellikle bu rotada olan yürüyüşçüler tercih ediyor. Çünkü Bastei Saxon-İsviçre Ulusal parkı aynı zamanda da bir yürüyüş rotasıdır.



   Köprüye doğru ilerlerken farklı girişler yaparak seyir balkonlarına çıkabiliyorsunuz böylece hem köprüyü hemde kayalık vadiyi farklı açılardan fotoğraf alabilirsiniz. Ama yazımı yaparken yapmış olduğum araştırmalardan şimdilerde bir seyirlik teras tehlike arz ettiği için  kapatılmıştır.





Elbe nehri yukarıdan yine muazzam görünüyor.




   Saxon- Bohemya İsviçre bölgesi Elbe kumtaşı dağlarındaki Elbe nehrinden 194 metre yükseklikte bir kaya oluşumudur. Deniz seviyesinden 305 metre yükseklikte oluşan bu kaya oluşumu 1 milyon yıl önce su erozyonları ile oluşmuştur. Elbe nehri milyonlarca yıl boyunca Saxon-Bohemya İsviçresi'nin bu kayalık bölgenin kayalarını oyarak bu bölgeye böyle bir  oluşum sağlamıştır. Elbe Kumtaşı Dağlarının doğasının toplam alanı 700 kilometre kareden fazladır. Aslında bu büyüklük iki ülke arasında bölünmüş Yaklaşık 93 kilometre karelik kısmı Almanya'da 79 kilometre karelik kısmı Çek Cumhuriyetinde bulunmaktadır. Bu bölünmüş kısımların adları da Almanya'da olan Ulusal park Saksonya İsviçre Milli Parkı Çek Cumhuriyetinde olan kısma da Bohemya İsviçre Milli Parkı deniyor. 




























   Bu arada Ulusal parkın adını Sakson İsviçre olması insanın kafasını karıştırsa da asıl hikaye şöyle; 18. yy Dresden Sanat Akademisinde çalışan İsviçreli iki ressamın Adrian Zigg ve Anton Graff tarafından Elbe nehrinin civarında çevre gezileri yapmaya başlarlar, karşılaştıkları kumtaşı oluşumları onları etkiler ve bu oluşumlar onlara memleketleri İsviçre'nin Jura bölgesindeki oluşumları hatırlatır. Yazdıkları mektuplardan bu bölgeden Saksonya İsviçresi olarak bahsederler. Bazı yayın organlarında yer alan bu tanımlamalar giderek popüler bir hal alınca bölgenin adı Saksonya İsviçresi olarak kalır. 




   Adrian Zigg ve Anton Graff ressamlarının bu gezilerinde kat ettikleri yollarda ''ressamlar yolu olarak adlandırılır. 112 km'lik bu romantik güzergah 1990 yılında Ulusal milli park ilan edilir. Bölge sanatçılara büyük ilham kaynağı olmaktadır.





Ve köprü göründü.

  Bastei köprüsünün gizemli görünüşü.






















Seyirlik teraslardan köprüyü fotoğrafladıktan sonra köprüye doğru yöneliyoruz.


   Bastei 200 yıldan uzun bir süredir bu bölgenin turistik cazibesini korumuş ve korumaya da devam etmektedir. 1824 yılında önceleri bu bölgeye en dışta kalan kaya Steinschleuder ile Neurathener Felsentor (Neurathen Kaya kalesi) kayalarının birleştiren bir ahşap köprü inşa edilmiş, daha sonrada köprü artan ziyaretçiler yüzünden tehlike arz etmeye başlamış ve 1851 yılında kumtaşından yapılan bugünkü Bastei köprüsü oluşturulmuştur.



   Ulusal parkın en çekici bölgesi olan bu köprü tam 76 metre uzunluğunda Mardertelle (Marten çukurunda) bulunmakta




















    Köprüden çıkınca diğer giriş tarafındaki bölgeye yöneldik ama yarısına kadar indik. Sonra geri çıkarak servis otobüsünün olduğu yere geldik.




   Aşağıda Wehlen kasabası bulunuyor. Aslında tren ile Dresden'den geldiğinizde küçük bir feribot ile bu bölgeye gelip Ulusal parka çıkabiliyorsunuz. Böylelikle bu güzel kasabayı da gezmiş oluyorsunuz. Ne yazık ki biz bunu gerçekleştirmedik.




     
    Bölgede 1100 yerde 17 bin tırmanma rotası olması da ayrı bir özellik. Bir duyuma göre de 100 yıl öncesine ait çıplak ayakla tırmanma geleneği bu bölgeye aitmiş.










     Artık ayrılma vakti geldi. Unutmadan söyleyeyim Bastei-Berg Hotel bu bölgenin en ünlü oteli imiş.




    Arabayı diğer tarafa park ettiğimiz için geri dönüş yaptık, otobüse binerek arabamızın olduğu yere geldik. Çok orjinal bir yeri gezdiğimizi düşünüyorum. 18. ve 19. yüzyıla ait sanat eserleri ile yaşamdan izler bırakan bu Saksonya İsviçre bölgesi bir çok sanatçıya ilham veren bir doğaya sahip bence. Bölgenin milli parkı, yüksek yaylaları doyumsuz manzarası, köprüsü sanat eseri dağları kale ve ormanları ile bence turistler için mükemmel. Üstelik bunları yaparken hiç bir ödeme yapmıyorsunuz.....  Otopark hariç.....

         İstikamet Wroclaw... Geceyi bu şehirde geçireceğiz. Redzinski köprüsüyle şehre giriyoruz ama ayırdığımız otel şehrin dışında o yüzden Wroclaw'ı biraz geçtik, şehri gezemedik.





Kaldığımız otel Hotel Trezabnika. Çok güzel bir göl kenarında. 




   İyi ki biraz erken gelmişiz. Dinlenmeye ihtiyacımız var. Yarın zorlu bir gün olacak. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder