Translate

5 Mart 2017 Pazar

7.gün Civita di Bagnoregio, Orvieto

7.Temmuz. 2015

   Güzel bir kahvaltıdan sonra tekrar yollara koyulduk. Bugünkü programımızda ilk olarak Toskana'nın Lazio bölgesinde bulunan Civita di Bagnoregio olan bir ortaçağ kasabası daha doğrusu köyü bulunmakta. Civita Di Bagneregio kasabasına ulaşabilmek için önce bu kasabaya bağlanan Bagneregio kasabasına geliyoruz ve kasabaya varınca arabayı kilisenin önündeki otoparka park ediyoruz.



Bu bulunduğumuz yer Bagnoregio, Civita di Bagnoregio ile bir köprüyle bağlanıyor.


   Civita di Bagnoregio köyüne bir viyadüğün üzerine yapılmış yaya köprüsü ile geçerek gideceğiz. Girişe doğru yürüyüşe geçiyoruz, giderken cafelerin oradan geçerek muazzam viyadüğün üzerindeki yaya köprüsünü ve tepedeki Civita di Bagnoregio köyünü seyredeceğimiz bir balkona çıkıyoruz. Buradan muhteşem vadiyi fotoğraflıyoruz.











   Köy uzaktan çok cazip görünüyor. Çok eksantrik, özelikle böyle bir ortaçağ köyüne köprüyle bağlanmak çok otantik, gizemli ve estetik. Gitmenin çok heyecanladırdığı bir yer.

   Tabi köyün bu şekildeki görüntüsünün gerçek sebebi volkanik kül üzerinde bulunan sert kayalarmış. Zamanla bu yumuşak toprak yağmurlarla, erozyonlarla ve altından geçen Tiber, Torbido ve Chiaro nehirleriyle oyula oyula bu hale gelmiş ve böyle bir görüntü ortaya çıkmış.
   Adeta tüf bir uçurum üzerinde konmuş küçük bir köy.











Tabelada İtalyanın en güzel şehirlerinden biri diye yazıyor.



  Kasabadan yürüyerek köye gideceğimiz viyadüğün girişine geliyoruz. Yürürken muazzam vadiyi seyrediyoruz. Aynı zamanda biraz yanımızdaki sandviçlerle karnımızı doyuruyoruz.












    Köprüye girmeden önce köye giriş için kişi başı 1.5 euro ödeme yapıyorsunuz.
Köprü çalı süpürgeleriyle ve üzerinde küçük çıngıraklarla süslenmiş. Ortama çok güzel bir hava katıyor. Tek sıkıntı çok sıcak oluşu, üstelik köye yaklaşırken oldukça bir dik yokuş da çıkacağız.


















    Köye yaklaşırken size bu köy hakkında biraz bilgi vereyim. Etrüskler tarafından 2500 yıl önce kurulmuş bir ortaçağ köyü ve Kralın Banyosu anlamına geliyor. Lombard Kralı Desiderious, yaralıları bölgelerdeki kaplıcaların sağlıklı suları ile iyileştirildiği için bu ismi bu bölgeye vermiş.(Balneum Regis).
    Erozyonlar nedeniyle dış dünyadan uzaklaşmış ve gittikçe yok olan bu yüzden adına ölen şehir olarak da anılır bir hale getirmiş.



Bu yokuşu çıkmak bu sıcakta insana deli gibi geliyor.... Ama çıktık tabi ki.....



   Ne diyorduk Etrüks döneminde oldukça yoğun bir ticaret güzergahı olan bu eski yol konumu dolayısıyla önemli bir kent idi. Bu bilgiler ve nüfusun birçok izi San Francesco Vecchio 'nun manastırında bulunan antik kazı çalışmalarından elde edilmiştir.









   Manzara nefes kesici, yukarı çıkınca köyün çıkışından çektiğimiz fotoğraflar bakış açısı olarak çok daha ürpertici ve gizemli geliyor bize.
   Civita köyü 1695 yılında bir depremle ciddi hasarlar aldı, çünkü sürekli çürüyen bir yerdi. Bu devam eden depremlerin sonunda bir heyelan meydana geldi ve köyün tamamı neredeyse terk edildi. Şu anda da çok sayıda insan yaşamamasının sebebi bu.







   Ortaçağ köyüne devasa bir taş kapıdan giriyoruz. Kapının adı Santa Maria kapısı. Kapının her iki tarafında ve kemerin üzerinde  iki aslan ve aslanların pençelerinde insan kafaları sembollerinin bulunduğu işlemeler var. Bunların bir hikayesi var. Bir zamanlar köyü yöneten Monaldeschi Ailesi halktan çok yüksek miktarda altın ve ürün alıyormuş. Halkta 1457 yılında bir ayaklanma gerçekleştirmiş. Sonunda köyün yönetimi halka geçmiş ve şehre gelenleri de ikaz maksatlı bir uyarı niteliğinde bu sembolleri giriş kapısına işlemişlerdir. Halkın derebeylerine karşı savaşlarının zaferi .....çok hoş geliyor kulağa.





Eski yol bu şekildeymiş internette buldum

   Gerçek tarih olarak bakacak olursak şehir 774 yılında Lombards Franks tarafından yenilgiye uğrar ve Papalık şehri alır. 1140 yılında ise Civita uzun süren feodal bir hakimiyet sonrası özgür bir komün olur. Kasabayı yöneten feodal lordlar arasında aynı zamanda Orvieto'nun efendileri olan Monaldeschi Civita ve Oriveto arasındaki ilişkilerde problem çözümleyici olamamış, yanlış politikalarla ve barışçıllıktan uzak bir tutum sergilediği için iki şehir halkı arasında sık sık düşmanlığa sebep olmuşlardır. 
     Bununla beraber Monaldeschi Civita üzerindeki hakimiyetini Viterbo eyaletine karşı olan dini çatışmalarla stratejik bir yer olarak korumak istemiş bu halkın 1457 yılında isyan etmesi ile son bulmuş. Monaldeschi'lere ait Cervara Kalesi yok edilmiş. Zafer hatırlatıcısı olarak da Santa Maria kapısına insan kafalarını kavrayan iki aslan heykeli konulmuştur.



    Ve nihayet kasabaya giriyoruz. Gerçekten rüya gibi bir köye giriyorsunuz. Ortaçağ kasabalarından sonra ortaçağ köyü de gördük ve muazzam. 








Köyün tam ortasındaki bu avluda köyün kilisesi ''San Donato'' ve çan kulesi var. 




   Etrükslüler zamanında tapınak olarak, Romalılar tarafından da kilise olarak kullanılmıştır. Şu anda da kilise olarak görevini sürdürüyor. Kilisenin ön yüzü Rönesans döneminde yenilenmiştir.



    Kapıdan girince büyük bir avluya çıkıyorsunuz. Zaten köy çok küçük. Yazın 12 kişi kışın da 200 - 300 kişi civarında ikamet eden bir halk var. Ama köy turist dolu. İnanılmaz bir rağbet var. Köy erozyon bölgesi olduğundan ikamet etmek için tehlike arz ediyor. Bu yüzden 1800'lü yıllarda bu köyde kalmayı yasaklasalar bile yerel halk terk etmemiş köylerini.



    Köy masal gibi ....ortaçağın tüm etkilerini görüyorsunuz. Evler kapılar sokaklar, kaldırımlar.....hepsi çok güzel bak bak doyamıyorsunuz. Her yerde fotoğraf almak istiyorsunuz.










    Ölen şehir (Il paese che muore) adını alan bu köyde yaklaşık bir asırdır Haziran ve Eylül ayının ikinci pazarında meydanda eşek yarışı da yapılıyormuş. 




  Tekrar inişe geçtik ...tabi bu arada ilginç fotoğraf kareleri de yakalayabiliyorsunuz. Bu kediciğin bir aslan heykelinin yanında oturması gibi. 






     Bu güzel köyü terk ederek tekrar aynı yoldan geri dönüp arabamızı park ettiğimiz Bagnoregio yerleşkesine geldik. Şimdiki durağımız Orvieto ortaçağ kasabası.
   Orvieto merkezi İtalyanın Umbria bölgesinde güney batısında Terni iline bağlı bir Toskana bölgesinin en gözde ortaçağ kasabalarından biri.



   Şehir volkanik tufa kayalıklı bir tepenin üzerine kurulmuş oldukça çekici ve otantik bir kasaba. Kasaba dikey olarak 20-50 m yükseklikteki uçurumların üzerine kurulmuş ve
savunma surları da bu tufa taşlarından yapılmış, dolayısıyla kasaba Avrupa'nın en dramatik tarihsel şehir manzarasına sahiptir.

   Kasabaya geldiğimizde amacımız arabayı park ederek buradan finiküler ile yukarı çıkmaktı ama nedense olmadı ve biz öncelikle bu nostaljik yolculuğu es geçtik araba ile tepeye tırmandık ve arabayı park ederek biraz tırmanarak kasabaya çıktık. Ama tavsiyem kesinlikle finüküleri kullanmanız çünkü bu şehrin özelliği bu zaten.

   Epey bir tırmandıktan sonra şehrin tepeden görüntüsünü alan panaromik balkona geldik . Burada bir turist aileyi fotoğrafladıktan sonra onlarda bizim fotoğrafımızı çekmeyi teklif ettiler Bizde kaçırır mıyız hemen atladık tabi. Nihayet ecüş bücüş olmadan bir fotoğraf çektirebildik.




   Orvieto kasabasını en özel kılan yerlerden birisi Bizdeki Kapodakya şehrindeki yeraltı şehrinin olması. Fakat biz giriş saatini kaçırınca 2 saat de bekleyip girmek bizim zamanımızı alacağından giremedik. Bu da bizi azıcık üzdü. Ama tekrar gelmek ve görmek isterim Ayrıca tekrar buralara gelmek için bahane olur.


    Orvieto yeraltı şehri 1970 yıllarında bir toprak kaymasının sonucunda bulunmuştur. Birçok oda tıpkı Kapadokya'daki yeraltı şehrindeki gibi tünellerle birbirine bağlanmış. Şehrin kuşatılmasına karşı yapıldığı ve bu tünellerle surların eteklerine ulaşılıyormuş. Etrüksler tarafından yapılan bu yeraltı şehrine yağmur suyunun tutmak ve damıtmak amacıyla kanallar yapılmış. 264 yılında Etrükslerin Roma karşısındaki kuşatmasına iki yıl bu şekilde dayanmışlar. Ama biz göremedik.  
      Bir diğer şanssızlığımız da St Patric Kuyusu. Burayı da göremedik çünkü kapalıydı. Artık Orvietoya bir kez daha gelmek için hatırı sayılır nedenler oluştu.
   St Patric Kuyusu 1527 yılında savaşlarda acil su karşılanması için yapılmış ve yapımı 10 yıl kadar sürmüştür. 62 metre olup spiral biçimde inen ve 62 pencereden oluşan bir kuyu ....

    Panoromik balkondan çıktık ve  boynumuz bükük bir şekilde şehir meydanına girdik. Karşımıza bir anda muhteşem inanılmaz bir katedral çıktı.



   Orvieto Katedrali 1290 yılında yapılmaya başlanmış ve gotik mimarinin en önemli şaheserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Özellikle ön cephesiyle dikkat çeken mimarinin tasarımı Alfredo di Cambio tarafından hazırlanmış sonrada 14 yy da mimar Lorenzo Maitanı tarafında çok sayıda heykel eklenerek ön cephesi beyaz travartin ve yeşilimsi siyah bazalt taşları ile süslenmiştir. 



  Orvieto Katedarli görkemli mimarisi ve iç ve dış cephesi ile İtalyanın en büyük katedrallerinden biri olarak kabul ediliyor. 1960 yılında tekrar yenilenmiştir.








    Katedralde Fra Angelico ait fresko tablolar ve Luca Signorelli ait Giudizio Universale (Kıyamet Hesap Günü) fresko tabloları da bulunmakta. Söylenenlere göre Leonardo Da Vinci bu frenskleri hiç beğenmemiş.



  Katedralin tahta kapıları 1600 yıllarında yapılmış, ana bronz kapı ise 1964 yılında eklenmiştir. Orvieto Katedralinin 1962 ve 1970 yılları arasında Emilio Greco adlı sicilyalı bir heykeltraş tarafından yapılan bronz kapılar, katedralin tahta kapılarının yerini almıştır. Toplamda üç kapı bulunmakta  iki yan kapı melek figürlerine Ana kapı ise merhamet eserlerine ithaf edilmiştir. 




   Bu arada ilginç fotoğraflar yakalamaya devam ediyoruz. Bu genç kızın asker arabasının aynasının makyajını tazelemek için kullanması ve askerin bakışları....





    Biz tekrar katedralimize dönelim. Etrüsks döneminin ruhani merkezi olan Oriveti'deki Orvieto Katedrali hristiyan dünyasının en önemli katedralleri içinde yer alıyor. Katedralde bir katolik mücizesi olarak bilinen Corporal of Bolsena kumaşı bulunmakta. Bu mucizevi kumaş 1337 yılından beri Paskalya yortusundan sonra ilk Perşembe günü şehirde büyük bir geçitle halka gösteriliyormuş. Ayrıca katedralde başka dinsel mucizevi eserlerde saklanıyormuş.



    
   Katedralin içini de gezebilirsiniz. Kişi başı 3 euro ama bence zaten dış mekanı çok güzel, vaktiniz varsa gezebilirsiniz.


    Orvieto Hiristiyan dünyasında önemli bir yer olan iki yortunun başladığı yerdir. Biri Corpus Christi (İsa'nın bedeni) yortusu diğeri ise Palombella (Beyaz Güvercin)Yortusu


   Corpus Christi yortusu bir papazın 1263 yılında Roma'ya hacca gitmesi ile başlıyor. Rahip dönerken Santa Cristina kilisesinde bir ayine katılır ve burada sunağı örtüsüne kan damladığını görür, Bunun üzerine Papa örtünün Orvieto ya getirilmesini ister. Halk ve rahip bu örtünün mabet yapılması konusunda hem fikir olunca yortu başlar.


   Eskiden Papa bu kanlı örtüyü yortuda şehirde sokaklarda taşırmış. Günümüzde ise yortu zamanı halk ortaçağ giysileri giyip yürüyüş yapıyorlarmış. Görmek isterdim. 



    Palombella yortusu ise Orvietolu bayan asilzadelerin vasiyeti ile başlanmış. Katedralin önüne Meryem'in ve havarilerin çeşitli figürleri bulunan ayaklı gezgin bir tapınak konuyor. Üzerine çelik bir tel çekilerek kutsal ruhu temsil eden beyaz bir güvercin kaydırıyorlar. Paskalya pazarından 50 gün sonra havai fişekleri ile kutluyorlar.








  Katedralin yanındaki bina Soliano Sarayı. Buranın 1. katında Emilio Greco adlı (bronz kapıyı yapan) heykeltraşın grafik çalışmaları sergileniyormuş.



   Tam arkamızda çan kulesi görünmekte, şimdi ara sokaklara dalma vakti geldi.
Orvieto dar sokakları sizi sizden alıyor. Sarımtırak evler çiçeklerle süslemiş dar Arnavut kaldırımlı sokaklarda kendimizden geçerek yürüyoruz.


   Orvieto Roma döneminde çanak ve çömlek endüstrisi nedeniyle önemli bir yere sahip iken, Romanın yıkılıp Şehrin Vizgotların akınına uğramasıyla şehir 12 yy da kendini yöneten bir komün haline gelmiş. Bu zamanda kardinale bağlanmış ve Papalık şehri olmuştur.15 yy da sivil bir reform geçirerek bugünkü halini alıyor. Tüm bu tarihsel dokuyu şehirde iliklerinize kadar hissediyorsunuz.





   Her yerde hediyelik eşyalar, çiçekler el yapımı çikolata satan dükkanlar, ev yapımı tatlılar reçeller,makarnalar, tahtadan yapılmış oyuncaklar, renkli seramikler demirden eşyalar ...yok yok. Sokaklar çok göz doyuruyor. Sokaklara bittim. Ama bu bölgedeki bütün ortaçağ kasabaları böyle hiç mi bozulmaz diyorsunuz içinizden.













    Yorulduk azıcık dinlenelim. Yavaş şehir ünvanını alan bu kasabada yavaş seyretmek lazım ama yolumuz uzun ayrılma vakti geldi .Orvieto şehrini 3D seyretmek için aşağıdaki siteyi inceleyebilirsiniz 
https://www.airpano.ru/files/Italy-Orvieto/2-2 
  Orvieto'dan ayrılırken aslında planımızda Pitiglano kasabası da vardı ama oldukça geç kalacağımız için önünden geçerken sadece fotoğrafladık

  Pitigliano kasabası Yahudiler tarafında kurulmuş bir ortaçağ kasabası. Şarap ve zeytinyağı üretimde önemli bir bölge. Bu kasaba da sünger taşlar üzerine kurulmuş çok eski görünümlü bir kasaba biz dışarıdan fotoğrafladık içini gezemedik ama oldukça eski bir şehir olduğu apaçık görünüyor. Ayrıca Ressam Francesco Zuccarelli de bu kasabada doğmuş.





    Evet artık hızlanmamız gerek, rotamız kükürtlü su kaynağının bulunduğu Saturnia şehri. Ayrıca bu doğal su kaynağına hiç el değmemiş, araştırmalarım bunu gösteriyor. Ama inanın burayı bulmak oldukça zor oldu. 
  Bulunduğumuz yerden 30 km uzaklıktaydı ama bizim orayı bulmamız 45 dk aldı üstelikte geç kalıyorduk neyse sonunda bulduk. Buraya giderken bir çok termal tesisi de var. Önceleri bunlar sanıyorduk ama bu  tesisler özel yapılmış bizim gideceğimiz yer tamamen doğal. Aslında yollarda ilerlerken Pamukkale'ye benzeyen bu su kaynağını görüyorduk ama bir türlü ulaşamadık işte. Tabi sonunda bulduk arabamızı park ettik arabada mayoları giydik ve termal banyoya gittik. Giriş ücretsiz ama yanınızda havlu terlik falan olsun.

Uzaktan görünümü



  Muhteşem bir deneyim, buralara uğrarsanız bu doğal kaynak kükürtlü suya mutlaka girmelisiniz.


   Antik çağdan beri kuzey-orta İtalya'nın Toskana şehrinde bulunan bu kaplıcalar Etrüks ve Romalılara göre Jupiter tarafından fırlatılan yıldırım civatalarının sonucu oluşmuştur. Efsaneye göre mitolojik iki tanrı arasındaki şiddetli savaşlar sırasında Satürne atılan civatalar buraya isabet ediyor ve bu oluşum gerçekleşiyor.


   Saturni'deki bu kaynak yaz kış 37 derece kükürtlü suyu bulunduruyor. Ana termal şelale ise Gorello Şelaleleri ve Molino Şelaleleri tarafından besleniyor. Kaynak saniyede 800 litre su verebiliyor. Su içerisinde çözünen minareller litre başına 2,79 gram. Bizim Pamukkale'deki traventerlerin benzeri bir doğal havuz.



   40 - 45 dk kükürtlü suda oyalandık. Bizim için çok ilginç bir deney oldu. Kesinlikle tavsiye ederim.



   Buradan ayrıldığımızda saat oldukça geç olmuştu. Planımız Pisa'ya gidip kalmak. Şu anda tek ihtiyacımız üzerimizdeki bu yoğun kükürtlü atmak olacak çünkü duş alamadık.... Ne yazık ki Pisa'ya gece 11 doğru vardık yol üzerinde lüks bir otel gördük ve şanslı günümüz oldukça iyi fiyata kaldık. Notlarıma göre otel 4 yıldızlı ve iki kişi sadece 99 euro idi üstelik kahvaltı dahil.

Odamıza çıktıktan sonra hemen duş ve yatak. Ama beynimde ortaçağ kasabalarından köylerinden bir türlü kurtulamadım. Ne muazzam yerlerdi,şehirlerin kasabaların köylerin bunca yıldır dokularını korumaları, geleneklerinde değerlerinde geçmişlerine saygı duymaları onları korumaları....imrendim .........sonra uyumuşum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder