Translate

15 Nisan 2016 Cuma

3. gün Montalcino - San Quirico d'Orcia- Pienza -Torrita di Sieana- Montelpulciano - Cortona




3.Temmuz. 2015

   Sabah kalktık kahvaltı yaptık ve yola koyulduk. Toskana Toskana biz geliyoruz......
Otelimizden çıktıktan 2 dk sonra sol tarafta bulunan Lucignano D'arbia adlı bir kasabaya giriyoruz. Aslında oradan geçiyorduk ama kasaba sabahın erken saatinde bizi kendine çekti adeta. Hiç üşenmeden arabayı park ettik ve 10 dk kadar kasabayı turladık. İnanın muazzamdı. Sabah sabah ruhumuza çok iyi geldi.




Kısa gezimizden sonra arabamıza atladık ve yola koyulduk. Bugünkü rotamız şöyle.


    Montalcino, San Quirico d'Orcia(Bagno Vignoni), Pienza, Montepulciano, Torrita di Siena, Cortona, Perugia......
 Montalcino tepede bir yer oraya varmadan iki tane şarap üreten ve satan mağazaya uğradık. Buralarda çevrede yetişen şarapları tadıyor ve isterseniz alıyorsunuz. Bizde aldık tabii Bologna hava alanında da gümrükte bırakmak zorunda kaldık, üstelik bütün yolculuk boyuncada taşımıştık. Çünkü şişeleri valize koymanız gerekiyordu. Ama bizim valizler tıka basa dolu olunca sırt çantası ile gümrükten geçiririz diye bir Türklük yaptık ama yemedi.























Uzaktaki tepe Montalcino oraya çıkacağız birazdan...



Her yer üzüm bağları ....




  Montalcino'ya doğru çıkmaya başladık, tırmandıkça bağlar ovalar muhteşem görünüyor. Böyle bir güzelliği doğayla içi içe olmayı hissetmek çok ayrı bir zevk, yaşamak gerekir.



Ortaçağ kasabasına girmeden kenarda durduk ve muhteşem vadiyi seyrettik.












  Kasaba çok küçük, yarım saatte gezebiliyorsunuz. Kalesi, küçük dar sokakları, küçük bir pazarı ve bol manzarası olan bir ortaçağ kasabası hemen hemen hiç bozulmamış. Arabayı kasabaya girişte bulunan bir otoparka park ediyorsunuz, park ettikten sonra kasabayı dolaştık gezimizin sonunda da kaleyi  gezdik. 



  Montalcino'da ara sokaklar çok hoş, çok kısa sürede gezilebiliyor. Arabayı park ettikten sonra kaleye çıkmadan kenarından aşağı vadiyi görebiliyorsunuz. Burayı gezmek bana çok cazip gelmedi ama şehrin ortaçağ dan kaldığını bilmek ve hiç bozulmamış olması tabi ki insanı etkiliyor.


  Montalcino, İtalya'nın en ünlü ve pahalı şaraplarından olan Brunello şaraplarının merkezidir. Hatta eğer vaktiniz var ise üzüm bağlarını içeren turlar var bunlara katılabilirsiniz.

http://www.enotecalafortezza.com/informazioni/I/1/chi-siamo-enoteca-la- fortezza 
siteyi gezebilirsiniz.


  Tabi kalesine de girmek gerekiyordu. 14 yüzyıldan kalma bu kale Rocca olarak da anılıyor.

   
   Montalcino kalesi 1555 yılında Siena Cumhuriyetinin Floransalı İspanyol askerlerine karşı savunduğu son kaledir. Kale Val d'Orcia vadisine bakmakta ve manzara gerçekten baş döndürücü.
















   Bu arada kalenin surlarına çıkmak istiyorsanız kalenin içinde bir cafe var oradan bir merdiven var oradan çıkabilirsiniz ama bedava değil tabi.






     Kalenin en güzel yeri.... 

Arabamıza gittik ve bu ortaçağ kasabasını saat 11 sularında terk ettik. Şimdiki durağımız San Quirico d'Orcia (Bagno Vignoni) ve Pienza

Castiglione d'Orcia



  Önceden gideceğimizi bildiğimiz için San Quirico d'Orcia yolunu bulabildik, yoksa gözden kaçabilir.
   San Quirico d'Orcia, Val d'Orcia vadisine bakan küçük bir köy, özelliği termal sularına sahip olması ve bir doğal termal havuzu var. Ayrıca Roma döneminden kalma banyolara da ev sahipliği yapıyor.
   Arabayı çok şirin bir parkın yanına park ederek önce havuzu görmeye gittik.



   15. yüzyılda Roma'nın yolunu tutan hacıların uğradığı termal açık hava havuzuyla ünlü Bagno Vignoni.

   Ara sokaklardan yürüyerek o çağlardan kalma banyo tesislerinin bulunduğu yere doğru ilerliyoruz. Aslında bunun gibi bir iki sokak daha var. Köy bundan ibaret. Ama bu köy ortaçağdan bu zamana sapasağlam kalmış, şaşılacak şey doğrusu.



Ve vadiye bakan banyolar. 




Hala kaplıca suyu geliyor.









 Kaleleri, çiftlikleri, üzüm bağları, ortaçağdan kalma köyleri kasabaları barındıran şaşırtıcı derece güzel çok az vadi vardır. Val d'Orcia vadisi de bunlardan biridir. Zaten tüm bölge doğal park olarak ilan edilmiş ve koruma altında.




   Biraz oturduk, manzaranın keyfini ve huzurunu çıkardık, vadiye uzun uzun baktık. Yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerle karnımızı doyurduk enerjimizi kazandık ve yola koyulduk



Şimdi Pienza'ya doğru gidiyoruz. Val d'Orcia vadisine bakan bir başka güzelliğe doğru,,,



  Pienza nasıl güzel bir ortaçağ kasabası. Anlatmama imkan yok o kadar güzel ki daha kasabaya girer girmez sizi sizden alıyor. Çiçeklerle süslü evler ve sokaklar, taşlı yollar, tarih kokan evler avlular ve doyumsuz manzara.......................


Tabiki şehir Unesco Dünya Mirasları listesinde.






 Pienza Rönesans şehirciliğinin en iyi planlanmış kasabalarından. Evler o zamandan bu yana hiç bozulmadan kalmış, sokaklarda gezerken burnunuza tarih ile birlikte mis kokan çiçekler geliyor.


  Sokaklarda oldukça çok cafe ve hediyelik eşya satan yerler bulabiliyorsunuz. Ayrıca dondurması da çok güzeldi.

   Pienza'nın özellikle taze ve yaşlandırılmış Pecorino peyniri çok ünlü ama bana kokusu çok ağır geldi. Dolayısıyla almadım. Peynir dükkanları yanyana sıralanmış, Bu peynirden tadabilir ve alabilirsiniz.






 Evlerin arasından daracık geçitlerden geçerken birden büyük avlulara çıkabiliyorsunuz

   Pienza aynı zamanda Papa II. Pius'in doğum yeriymiş. Papa II. Pius Pienza'yı örnek bir kasaba yapmak istemiş, bence yapmışta.


  Vadiye bir bakış. Buradan surlara çıkıp üzerinde de gezebiliyorsunuz.Tüm vadi ayaklarınızın altında










   
 Burası Duomo'nın olduğu meydan, Duomo di Pienza'yı da gezebilirsiniz. Ama bizim ilgimizi çeken Helga Voggenhuber yarattmış olduğu şahaser heykeller oldu. Sergi Duomo'nın hemen karşı köşesinde bulunan Pazzo Piccolomini'de sergileniyor.





























  Bu köye tekrar gelmek isterim, burası bir cennet, arabamız atlayarak Montelpuciano doğru yola çıktık. Yol üzerinde bir ortaçağ köyü olan Torrita di Siena'ya da uğrayalım dedik.
  
 Torrita di Siena güzel küçük bir yer. Ama kasaba siesta da sanırım sokaklarda in yok cin sanki terk edilmiş gibi. Buralara gelmeden önce İtalyanların saat 4'e kadar bir siesta saatleri varmış yani evlerine çekilip uyuyup dinleniyorlarmış, sıcaktan sanırım. Buna siesta deniyormuş. 3-5 genç gördük, akşama bir sanat gösterisi olacak ki küçük meydanlar hazırlanmış. 15 dk kadar kaldık fotoğraf aldık ve yolumuza koyulduk.










   Montepulciano'ya varmadan biraz önce Antonio Sangallo tarafında 1518- 1545 yılları arasında Dük 1. Cosmino de Medici için inşa edilmiş, Rönesans döneminden kalma Chiesa di San Biagio kilise bulunmakta. Zaten yol sizi buraya çekiyor. İster istemez buraya gelme ihtiyacı duyuyorsunuz, yol öyle güzel ki bir görelim derken pat diye karşınızda muhteşem kilise.









 İki çan kuleli kilisenin birde hikayesi var. Kilise varlığının bir mucizeye borçluymuş. Şöyle ki 23 Nisan 1518 yılında iki kadın ve bir çoban önünden geçtikleri Meryem Ana frenskinin gözlerinin hareket ettiğini görürler ve kilise bu freskin etrafına inşa edilir.





 İçini gezmedik. Ama içi Michelangelo tarafından yapılan Meryem'i ve azizleri tanımlayan vitray çalışmaları ile doluymuş. 





Ve Montelpulciano....

  Montepulciano'ya geldiğnizde arabayı dışarı da park ediyorsunuz ve büyük bir şehir kapısından şehre giriyorsunuz. Burası tam bir ortaçağ kasabası daha doğrusu köyü. Hiç bir şey değişmemiş. Çok etkiyici ama Pienza'dan sonra çok etkilendim diyemeyeceğim.

    Montepulciano bir tepeye kurulduğundan manzara nefes kesici, şehre girmeden önce manzarayı doya doya seyredebilirsiniz. 

   Sokaklarında yürürken burnunuza ağır koyun peyniri kokuları geliyor. Ne yalan söyleyeyim bana çok ağır geldi hele bir peynirciye girdim nasıl çıkacağımı bilemedim. Herkes çok beğeniyor. Ama bana göre değil.
    Montepulciano, İtalya'nın önemli gastronomi merkezlerinde biri, aynı zamanda asil şarapları anlamına da gelen Vino Nobile şarabının da üretildiği yer. 
    Bu bölge 790 yılından beri Vino Nobile şarabınn üretmekte, 1350 yılından itibarende diğer ülkelere ihraç edilmektedir. 16. yy da Papa 3. Pavlus şarabı övünce şarap da çok ünlenmiş.


 Şimdi Doumo' ya geldik her şehir de var.Bu kasabada da olmasa şaşardım. Duomo 1592 ve 1630 yıllarında Ippolito Scalza tarafından inşa edilmiştir.













  Ve bu ortaçağdan kalma bir şehri daha terk ediyoruz. Bu kasabalar bizde olsa çoktan orjinalleri bozulurdu. Çok fena....
 Şimdiki rota Cortona....en çok merak ettiğim kasabalardan biri...

   Tekrar tepeye çıkıyoruz. Tüm gittiğimiz ortaçağdan kalma kasabalar tepe üzerine kurulmuş, kasabalara gelince mutlaka yokuş çıkılıyor, öyle ki vadi ayaklarınızın altında kalıyor ve her gittiğimiz kasabadan bu muhteşem vadiyi seyredebiliyorsunuz. Cortona da aynı şekilde muhteşem manzaralı Toskana'nın en çok beğenilen kasabalarından biri. Arabayı çıkarken yokuş üzerinde bir yere park ettik ve birazcık tırmanarak kasabaya ulaştık. Bir parka geldik tabi hemen muhteşem manzarayı seyrettik. Bugün kesin rüyamda üzüm bağlarının üzerinden uçacağım......





  Cortona İtalya'nn Arezzo iline bağlı ufak ama birçok tarihi, eşsiz manzarayı barındıran bir kasaba.







 Buradan hemen meydana çıkıyorsunuz. Her şey bu meydanın etrafında. Buradan el yapımı seramiklerin, oyuncakların birbirinden güzel hediyelik eşyaların satıldığı sokakları, meydandaki merdiveni, Duomayı ve kafeleri gezebilirsiniz. 



  Cortona Etrüskler tarafından kurulmuş en önemli 10 kasabadan biri olarak sayılıyor. Aslında buraya yerleşim Etrüsklerden önce olmuş, Etrüsklerin gelmesi ile önemli bir yer haline gelmiş. Kasabanın her yerinde Etrüsk kalıntıların izlerine rastlayabilirsiniz.









   '' La Vita Bella'' ve ''Under the Tuscan Sun'' gibi birçok ünlü filmin bazı sahneleri bu kasabada çekilmiş. Özellikle.''Hayat güzeldir'' çok etkilendiğim bir filmdi. Filmin çekildiği yerleri görme duygusu beni çok heyecanlandırdı.




    Cortana'da en ilginç şey hala bozulmamış olan eskiden kalma kapılardı. Bu muhteşem kapıları mutlaka görmek gerekiyor.





    Ara sokaklar oldukça yokuş ama gezerken hiç yorulmuyorsunuz. Seramikleri, çiçekçileri, şarap dükkanlarını ve özellikle kapıları gezmek çok keyifli.






















Gezdik dolaştık tekrar meydana geldik. Bu seferde merdivenin arka taraflarını gezdik.



  
 Rönesans sanatçılarından Lucca Signorelli ve Barok ustası Pietro de Cortona bu kasabadan. Ayrıca erken dönem Rönesans dönemi İtalyan ressam Giovanni de Fiesole (Fra Angelico) 'nunda evi burada yer almaktaymış.

























    Şimdiki durağımız Perugia. En çok görmek istediğim ortaçağ kasabalarından biri.
Perugia oldukça modern dizayn edilmiş bir şehir. Aslında kasabanın eteklerinde Tiber Nehri kıyısında kurulan yeni şehir ve tepede orjinalliği bozulmamış ortaçağdan kalma merkez.
    Biz şehri hemen hızla geçerek tepeye doğru yol aldık. Amacımız eski şehri üniversitesini gezmek daha sonra aşağıya inip bir otel ayarlayıp kalmaktı. Ama kente çıktığımızda park edecek bir yer bulamadık üstelik ara yollarda o kadar kaybolduk ki araba dar sokaklardan zorla geçiyor, virajları çok zor alıyorduk 15 dk böyle bir mücadeleden sonra Perugia 'yı başka bahara deyip terk ettik.
    Normalde arabayı aşağıya park edip yürüyen merdivenlerle de şehre çıkabilir ve kasabayı doya doya gezebilirmişiz.
    Buradan çıktık. Assisi ye doğru yola koyulduk Assisi'ye varmadan 2-3 km önce yolda çok güzel bir otel gördük ve burada kalmaya karar verdik. İyi ki de kalmışız otel gerçekten güzeldi. Dinlenmeye ihtiyacımız vardı...




Otel eskiden bir manastırmış. Uyurken ortaçağda kayboldum.......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder