Güzel bir kahvaltıdan sonra, Assisi yolunu tuttuk. Assisi uzaktan tepenin üzerinde oldukça güzel görünüyordu. Yaklaştıkça yüksek bir tepeye kurulan bu İtalyan şehrinin güzelliği daha da belirginleşti. Güvenlik nedeniyle bu şehirler yıllar önce tepeye kurulmuşlar ve orjinalliklerini de hep korumuşlar. Gerçi dün Toskana'nın bu ortaçağ şehirlerine doymuş ve gücümüz azalmasına rağmen bu sabah epey bir enerji doluyuz. Buralara çabuk alışıyor insan.
Assisi İtalya'nın Umbriya bölgesinde Perugia iline bağlı bir beldedir. Çok iyi korunmuş ortaçağ kasabalarından biri.
Arabayı kaleye yakın bir yere park ettik ve kaleye tırmanmaya başladık.
Önce geldiğimiz yer şehrin en üst noktasındaki kale Rocca Maggiore.
Rocca Maggiore Kalesi 13. yüzyılda yapılmış tüm heybeti ile Umbria bölgesine en tepeden bakıyor.
Buradan manzara müthiş.
Kaleye çıkarsanız Kuzey Umbria'nın tamamını görebilirsiniz. Arabayı alıp şehrin içne gridik, tesadüfen ağaçlıkların arasında bir yer bulduk ve hemen park ettik. Sonra yürüyerek Santa Chiara Bazilikasının bulunduğu meydana gittik.
Eşim turist bir çiftin fotoğrafını çekti. Çok şirinlerdi.
Assisi, Umnria bölgesinin ruhani başkenti. Bu yüzden çok turist çekiyor. Ayrıca şehrin yüzyıllar evvel ki halini de koruması, bazı restorasyonların başarılı yapılmış olması da turisti çekiyor.Ama bizi en çok etkileyen şehrin ara sokaklarında merdivenlerinde yürüyerek turlamak oldu gerçekten o yüzyıllar öncesine gidebiliyorsunuz.
Ve pazarında turladık şehrin girişine kadar uzanıyor. Girişinde çok hoş bir kapı var.
Geri dönerek arabamıza gittik. Çok hoş bir ortaçağ kasabasını da geride bırakarak aşağıya doğru yola koyulduk.
Şimdiki durağımız Terni ilçesine bağlı Marmore çağlayanının bulunduğu park alanı. Marmore, Terni şehrine 7 km uzakta bulunan Avrupa'nın en yüksek şelalesi.
Önce ağaçlıklarla dolu çok büyük bir parka geldik arabayı park ettik. Tabi ne tarafa gideceğimizi bilemediğimiz için parkın içinde şelalenin girişinin tersine doğru gitmişiz. Burada 20 dk kadar gezinince yanlış yolda olduğumuzu anladık ve gerisin geriye döndük ve ters istikamette olan şelale girişini bulduk.
Buradan geçerek biraz iniyoruz ve demirden bir köprüye geliyorsunuz. Burada çağlayanı görüyorsunuz.Tabi fotoğraflamalar başlıyor.
Aslında şelaleyi gördük aşağıya inmemize gerek yoktu derken inelim bakalım dedik. Ve inmeye başladık. İndikçe nasıl çıkacağımı düşündükçe beni bir tedirginlik aldı. İnerken çıkanlar yüzümüze anlamlı bir gülümsemeyle bakıyorlardı.
Ve inmeye başladık, indik de indik.....
Buranın yüksekliği Mersindeki cennet cehennem ve Kapodakya'da ki Ihlara vadisinden daha yüksek.
İnerken küçük bir mağaranın bulunduğu yerde duruluyor.Turistler duruyordu bizde durduk. Sonra bu tünele giriyorlardı tabi biz geri kalır mıyız bizde girdik. 100 m kadar uzunluğundaki tünelde ıslanarak gittikten sonra cennet gibi bir doğal balkona çıkıyorsunuz buradan şelaleyi ve doğayı fotoğraflayabilirsiniz. Muazzam....
Ve balkona çıktık. Bu arada inanılmaz derecede Uzak doğulu turist var. Geçen senede böyleydi.
Buradan çıktıktan sonra inmeye devam ettik, inanın sonu gelmeyecek gibiydi. Ben en aşağıya geldiğimde bir tahta merdivene çöktüm kaldım eşim biraz daha ileriye gitti. O kadar yoruldum ki doğa görecek halim kalmadı daha çıkacağız...........
Eşim kaybolup tekrar ortaya çıktıktan sonra kendimi biraz toparlamıştım, Biraz daha ilerledik park gibi bir yere geliyorsunuz orada durup bir banka yattım, sonra bir şeyler yedik. Ve şimdi geri tırmanacağız yapacak bir şey yok.............
Parktan çıktık yüzümü yıkadık, arabaya bindik ve buradan ayrıldık
Otel çok güzeldi, iyi bir dinlenmeye ihtiyacımız var....... yarın Vezüv yanardağına çıkacağız...........