İtalya da uyanmak bir başka oluyor. Güzel
bir kahvaltıdan sonra programımıza bir göz attık. Bugün ki programımızda Isola
Bella adasındaki Borromeo ailesine ait saray ve bahçelerini gezmek buradan da
Milano’ya gitmek.
Isso Bella
adasına giderken Maggori gölünün kenarındaki otellerinde resmini çekmeden
edemedik. Muhteşem bir cadde, bir kenarında olağanüstü oteller, bir kenarında Maggori gölü ve yürüyüş parkları. Buradaki oteller lüks olmasının dışında balkonlarının çiçeklerler bezenmiş olması binalara ayrı bir renk ve hava katıyor.
Maggori gölü İtalya’nın 2. büyük gölü olup göl kenarı zengin Borremo ailesi tarafından 15. Yüzyıldan itibaren kilise, kale ve villalarla donatılmıştır.
Gölde ki üç adadan Borremo ailesine ait olan Isso Bella adası, Isode Pescatari (Balıkçılar Adası) ve Isola Madre (Anne Adası) adalarının içinde en güzelidir. Bir balıkçı köyü iken 16. yy yaşamış olan Carlo Borromeo tarafından satın alınmış ve karısının ismi verilmiştir.
Arabayı park ettik ve Isso Bella adasına bizi götürecek motorların oraya gittik. Burada sadece Isso Bella adasına gitmek isteseniz iki kişi 10 € ödüyorsunuz. Bazı turlar sizi balıkçı adasına da götürüyor, onlar için ayrı fiyat alınıyor ama biz sadece Isso Bella adası için bilet aldık. Ve Isso Bella adasına doğru yola çıktık. Teknede çok tatlı iki bebek vardı 10 dk süren yolculukta epey bir eğlendik.
Motor
adanın ön bölümündeki iskeleye yanaşarak bu durakta inecekleri indiriyor. Ada
küçücük, her yerini yarım saatte gezebilirsiniz. Daracık taşlı sokaklar, cıvıl
cıvıl esnaflar , restoran ve hediyelik eşya dükkanları ve tabi ki Borromeo
tarafından yapılmış ünlü sarayı sizi karşılıyor. Borromeo Sarayı ünlü bahçesiyle birlikte adanın tamamını kapladığı için dükkanların ve restaurantların sayısı yeterli değil. Sahil boyunca yürümeye
başladığınızda restoran ve evlerin hemen hepsini görebiliyorsunuz
Sahilden yaklaşık 150 metre yürüdüğünüzde sarayın avlusuna ulaşıyorsunuz. Stresa'dan bakarsanız adanın üzerinde büyük sarayı göreceksiniz. Bu yapı Palazzo Borromeo (Borromeo Sarayı).
Ada ilk kez 16. yy dan beri Borromeo ailesine ait. O dönemlerde adanın ismi L'Isola Inferiore ya da Isola di Sotto olarak biliniyormuş. 1632 yılında III. Carlo Borromeo, çok sevdiği karısı Isabella D'Adda'nın ismini adaya verince ada Isola Isabella olarak anılmaya başlanmış. Daha sonra Isola Bella olarak kullanılmış.
Saray mimarisiyle olduğu kadar siyasi yapısıyla da dikkat çekmiş. Edward Gibbon, Napoleon ve karısı Joséphine , Wales Prensesi Caroline bu sarayda kalmış. Ayrıca İngiltere Başbakanı MacDonald , Fransa Dışişleri Bakanı Pierre Laval, ve İtalya Başbakanı Mussolini 1935 yılında yine bu adada bir araya gelerek Stresa anlaşmasını imzalamışlar.
Ve saraya giriş. Saraya arka avludan giriyorsunuz, giriş iki kişi 26 € . İçeride resim çekmek yasakmış, öğrendiğimizde biz epey bir çekmiştik yada işimize geldi, tabi ki onları sizle paylaşacağım. Bahçede istediğiniz kadar çekebiliyorsunuz.
Bahçeye çıkar çıkmaz hemen karşınızda Teatro Massimo (Büyük Tiyatro) adı verilen bölüm duruyor. Çeşitli heykellerle süslenmiş bu bölüm bahçenin en göz alıcı bölümü.
Tiyatroya doğru yürürken sağ ve sol taraftaki muhteşem güzellikteki tavus kuşlarını görebilirsiniz
Sahilden yaklaşık 150 metre yürüdüğünüzde sarayın avlusuna ulaşıyorsunuz. Stresa'dan bakarsanız adanın üzerinde büyük sarayı göreceksiniz. Bu yapı Palazzo Borromeo (Borromeo Sarayı).
Ada ilk kez 16. yy dan beri Borromeo ailesine ait. O dönemlerde adanın ismi L'Isola Inferiore ya da Isola di Sotto olarak biliniyormuş. 1632 yılında III. Carlo Borromeo, çok sevdiği karısı Isabella D'Adda'nın ismini adaya verince ada Isola Isabella olarak anılmaya başlanmış. Daha sonra Isola Bella olarak kullanılmış.
Saray mimarisiyle olduğu kadar siyasi yapısıyla da dikkat çekmiş. Edward Gibbon, Napoleon ve karısı Joséphine , Wales Prensesi Caroline bu sarayda kalmış. Ayrıca İngiltere Başbakanı MacDonald , Fransa Dışişleri Bakanı Pierre Laval, ve İtalya Başbakanı Mussolini 1935 yılında yine bu adada bir araya gelerek Stresa anlaşmasını imzalamışlar.
Ve saraya giriş.
İki duvarda muhteşem resimlerle süslenmiş
geniş ama uzun bir koridordan avluya çıkıyorsunuz, bahçe saray zemininden biraz
daha yüksekte olduğu için saraydan bahçeye geçerken küçük bir avluya çıkılıyor, Bu avluya Atrio di Diana (Diana Avlusu) deniyor. Daha sonra
avlunun iki yanından çıkılan merdivenlerle bahçeye giriyor.
Saray bahçesinin planları 1631 ve 1634 yılları arasında mimar Giovanni
Crivelli Angelo tarafından gemi tasarımı şeklinde oluşturulmuş. Sarayın gemideki
kaptan köşkünü oluşturduğunu, bahçe bölümü de ön güverteyi oluşturduğu şeklinde
söylenebilir
Bahçeye çıkar çıkmaz hemen karşınızda Teatro Massimo (Büyük Tiyatro) adı verilen bölüm duruyor. Çeşitli heykellerle süslenmiş bu bölüm bahçenin en göz alıcı bölümü.
Tiyatroya doğru yürürken sağ ve sol taraftaki muhteşem güzellikteki tavus kuşlarını görebilirsiniz
Büyük Tiyatro'nun iki yanındaki merdivenlerden yukarı çıktığınızda ise
adanın en uç kısmındaki bahçeyi görüyorsunuz. Simetrik şekilde planlanmış
bahçenin ortasında bir süs havuzu bulunuyor. Aşağı doğru inen basamaklarda da heykeller bulunuyor.
Alt bahçenin sağ ve sol bölümlerine yine simetrik olacak şekilde kulübeler yapılmış. Bunlar şimdilik kitap dükkanı ve cafe olarak kullanılıyorlar. İşte kitap dükkanı olarak kullanılan kulübenin Büyük Tiyatro'dan çekilmiş fotoğrafı.
Bahçenin sonundan dışarı çıktığınızda adanın da sonuna gelmiş oluyorsunuz. Sarayın dışındaki sokaklarda yerleşim son derece sıkışık. Merdivenlerle yukarı doğru çıktıkça sağlı sollu eski evler var ama çok nostaljik.
Sonunda yorulduk ve iskeleye geldik gölün kenarında ağaçların altında taşların üzerinde oturarak teknenin gelmesini bekledik, bir iki küçük sandviç yedik muhteşem gölü seyrederek, 15 dk sonra tekne bizi kıyıya götürdü. Milano’ ya uğramayı düşünürseniz , Steresa bölgesine ve özellikle İsso Bella adasına gelmeyi ihmal etmeyin.
Bahçenin sonundan dışarı çıktığınızda adanın da sonuna gelmiş oluyorsunuz. Sarayın dışındaki sokaklarda yerleşim son derece sıkışık. Merdivenlerle yukarı doğru çıktıkça sağlı sollu eski evler var ama çok nostaljik.
Sonunda yorulduk ve iskeleye geldik gölün kenarında ağaçların altında taşların üzerinde oturarak teknenin gelmesini bekledik, bir iki küçük sandviç yedik muhteşem gölü seyrederek, 15 dk sonra tekne bizi kıyıya götürdü. Milano’ ya uğramayı düşünürseniz , Steresa bölgesine ve özellikle İsso Bella adasına gelmeyi ihmal etmeyin.
https://www.youtube.com/watch?v=zCztktfWAIw
sitesini inceliyebilirsiniz.
Kıyıya çıkıp otoparka gittik, arabamızı alarak Milano yoluna koyulduk.
Kıyıya çıkıp otoparka gittik, arabamızı alarak Milano yoluna koyulduk.
Aslında
Como gölü de planlarımız içindeydi ve şiddetle tavsiye edilmişti bize ama biz
niye ise oraya gitmedik. Aslında oldukça iyi de araştırmıştım.Neyse içimde Como gölü kalarak artık bir başka sefer deyip Milano’ya vardık. Milano’ nun dışında bir
otel bulduk, Hotel Silver (104€) burada 1 gece kalıp ertesi günü Venedik’ e
geçecektik. Kaldığımız otel çok güzeldi. Diğer otellere benzemiyordu farklı bir
dizaynı vardı. Odalar süperdi.
Duomo dünyanın en büyük üç katedralinden birisidir.14. yy da başlamış olan inşaatı 1800'lerin başında tamamlanabilmiş. Yani 500 yıl gibi bir sürede bitmiş. Napolyon ‘nun burada İtalya kralı olarak taç giydiği söylenir. İçindeki eserler de gerçekten muhteşem. Çatısına da asansörle çıkılabiliyormuş (6.00 Euro) ama biz geldiğimizde çok geç olmuştu ve katedral kapanmıştı.
Bu arada Duomo Meydanı inanılmaz kalabalık, her milletten insan var herkes selfie çekiyordu. Meydan oldukça büyük, şehrin kalbi burası olsa gerek.
Duomo Katedralin eşsiz bir mimari olduğu şüphesiz, yapıyı her bir bir değer olan 2000 kadar mermer heykel dış cepheden süslüyor.
Katedralin yapımında İtalyan, Fransız ,Flaman, Alman ustalar ve heykeltraşlar çalışarak ortak bir yapı sunmuşlar.
Vittorio Emanuele II heykeli |
Katedralden
meydanının hemen yanı başındaki Vittorio Emanuele II adını taşıyan ve Galleria
diye de adlandırılan büyük bir pasaj da var
.Cam tavanlı bu pasaj aslında oldukça ünlü bir pasaj. Çünkü lüks alışveriş
mağazalarından oluşuyor. Aynı zamanda kafeler, restoranlar ve kitapevleri de
mevcut.
Giuseppe Mengoni tarafından 1865-1877 yılları arasında inşa edilen Galleria Vittorio Emanuele II adlı tarihi alışveriş merkezine Duomo meydanından giriyorsunuz Scala meydanından çıkıyorsunuz . Bu galeri iki meydanı birbirine bağlıyor. Bu muhteşem galeriyi yapan Giuseppe Mengoni adlı İtalyan mimar eserinin tamamlandığı göremeden binanın cam çatısından düşerek ölmüş. Üzücü bir yaşam öyküsü.
Ünlü mağazaların bulunduğu pasaj gezilmeye değer tabi ki marka meraklısı iseniz yüzlerce marka bu pasajda sizi karşılayacaktır, Biz ancak resmini çekebildik
Pasajdan çıkınca birden bir yağmur bastırdı tekrar pasaja döndük, yağmurun dinmesini bekledik, 15 dakika sonra yağmur dinmiş ve güneş açmıştı ve gezimize devam etmemiz için bizi çağırıyordu.
Galleria' nın öbür
tarafına çıkınca dünyaca ünlü opera binası La Scala'nın da
bulunduğu Scala Meydanı (Piazza della Scala) ve kocaman Leonardo da Vinci heykelini görüyorsunuz. Leonardo, yüzünü meşhur La Scala Tiyatrosu'na (Teatro alla Scala) doğru dönmüş. Leonardo da Vinci heykelinin bulunduğu yerde fotoğraflarımızı çektik.
Ortasında
kocaman bir havuzun bulunduğu meydandan
aynı zamanda Viscontilerin yaptırdığı 15. yüzyıldan kalma dört bir
tarafı tuğlalardan örülmüş Castello Sforzesco kalesi bulunmakta. Bu kaleye
Milan kalesi de deniyor.
Kaleye giriş ücretsiz ama içinde bulunan müzeler ücrete tabi. En ilginç olanı Pieta Rondaninidir. Bu eser Michelangelo’ya ait bir eser dir. Ayrıca Barnabo Visconti’nin mezarı da bu müzede yer almaktadır . Leonardo Da Vinci tarafından dizayn edilen freskleri de bulabilirsiniz Ayrıca başka önemli heykel ve eserler de bulunmaktadır. Biz müze gezmeyi sevmediğimizden müzelere girmedik .Zaten kapanış saatlerinde oradaydık. Ama gene de gezmezdik herhalde. Kalenin dış cephesi ve avluyu gezmekle yetindik. Ama bu tür aktivitelere meraklıysanız gezmenizi tavsiye ederim. Aynı zamanda antik çağ sanatları müzesi, resim galerisi, müzik aletleri müzesi gibi sanatsal bölümleri de kale bünyesinde barındırıyor.
19. Yüzyılda restorasyon geçirmiş olan kalenin oldukça da geniş bir avlusu bulunmaktadır.
Visconti hanedanlığı kalesidir olan Castello Sforzesco (Sforza Kalesi) 15. yüzyıl sonunda Francesco Sforza tarafından, 13. yüzyıldan kalma bir yapının üstüne inşa ettirilmiştir. Sforza ailesin tarihteki önemi Milan dükalığına en parlak dönemini yaşatan ve bu dönemde Leonardo Da Vinci , Donato Bramante gibi pek çok sanatçıya ev sahipliği yapmış olmasıdır.
Tarih boyunca birçok savaşa tanıklık etmiş olan bu kaleden geçerek arka tarafında bulunan Parco Sempione‘ya geçiliyor.
Sempione parkı çok geniş bir alana yapılmış, yemyeşil uçsuz bucaksız sanki,heykeller, göletler ağaçlar çiçekleri yeşil alabildiğine..... gençler yaşlılar yeşillikler üzerinde uzanmış kitap okuyup sohbet ediyorlardı....
Parkın sonuna yaklaşırken 1807 yılında I. Napoleon tarafından Luigi Cagnola' ya yaptırılmış Barış takısı (Arco Della Pace) ulaşıyorsunuz.Bu geçiş Paris ve Milano'yu birbirine bağlayan yeni Sempione denilen yolun başlangıcını anlatan bir tak.
Yürüyerek bu geçiş kapısına da vardık. O kadar geniş alanlar ki inanılmaz Bir meydan dan başka bir meydana geçip durduk ve inanılmaz alanlar kaplıyor biz de böyle bir yeri asla boş bırakmazlardı, herkes tarihine değerlerine inanılmaz sahip çıkıyorlar
Metro ile otelimize dönerken, döndüğümü bile hatırlamıyorum.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder