Translate

20 Mayıs 2022 Cuma

Venedik , Verona

3.07.2017 

   Sabah otelde kahvaltı yaparken otelde kalan bir çift ile tanıştık. Kadın Sırp asıllı erkekte İtalyandı ama Almanya'da yaşayan bu çift Venedik'e birlikte gitmemizi teklif ettiler. Böylece şehre birlikte indik. 



   Ve yine Venedikteyiz...
Venedik'e gelince eşim onlara nerelere gidebilecekleri yerler hakkında bilgi verdi. Daha sonra Şehri gezmeye başladık. Daha önceden de geldiğimiz için önceden gitmediğimiz yerlere gideceğiz.





Ara sokaklarda kaybolarak, köprülerden geçerek San Paolulo meydanına doğru yürüyoruz.






















  Rio Tera dei Nomboli 1818 yılında buradaki Rio nehrin doldurulmasıyla oluşturulmuş bir sokak.




Şimdide Madonna köprüsünden geçiyoruz. Ponte De La Madoneta....





Köprü San Polo bölgesinin yakınında bulunur. 

Dar sokaklarda ilerlerken vitrinlere bakmadan geçemiyoruz. Nefis kokan kurabiye dükkanları, barlar cafeler hediyelik eşya dükkanları Venedik evleri, pencereleri kapıları sizi sizden alıyor.
















 Şimdi San Giacomo di Rialto meydanına çıkıyoruz. Burada ünlü San Giacomo Katolik kilisesi bulunmakta.


  Rialto köprüsü'nün batı tarafında mahkemenin yanında yer alan kilise büyük kanalın diğer tarafında kalan San Giacomo dell Orio'dan ayrılır.


     Arkamda görülen San Giacomo kilisesi tahminlere göre 421 yılında bir marangoz tarafından inşa edilmiştir. Kilisenin Venedik'in en eski kiliselerinden biri olduğu söylenmekte. 1097 yılında bu bölgeden bahsedilen belgeler bulunmasına karşın gerçek ilk belge 1152 yılına dayanmaktadır.
    1071 yılında kilise tekrar inşa edilmiştir. Kilisenin önünde bankerler ve para çeviriciler bu alanın  Rialto pazarı olmasına neden olmuştur. Hatta ilk döviz sisteminin bu pazarda başladığı söylenmektedir.


  
   Kilise binasının birde çan kulesi vardır. Kulenin üzerinde de büyük bir saat bulunmakta . Saatin üzerinde de 15. yy dan kalma Madonna ve çocuğu tasvir eden Gotik tarz bir kabartma bulunmaktadır.



   Saatin tam altındaki Venedik'te şimdilerde bulunmayan yüksek kaliteden ahşap tarzda yapılmış Gotik revak oldukça dikkat çekici. Ayrıca 6 mermer sütunla revak desteklenmiş.

 
  Şimdi şehrin en eski köprüsü olan ve Büyük Kanal üzerinde yer alan Rialto Köprüsünden geçeceğiz. Ponte di Rialto köprüsü Venediğin en en önemli gezilmesi gereken yer. Biz ilk geldiğimizde buraya gelememiştik . Şimdi doya köprünü tadının çıkaracağız. Aşıklar köprüsü olarak ta bilinen köprüsünde bol bol fotoğraf çektirdik.....




  Şu anda Rialto köprüsü üzerinden büyük kanalı görüyoruz. Rialto köprüsü bu kanal üzerime kurulan en eski köprüdür. Şehrin en önemli cazibe merkezlerinden biridir. Biz geçen gelişimizde bu köprüye gelememiştik. Şimdi gezimizde ilk sıraya koydum. 




   Şehrin sembolü haline gelmiş olan köprü 1500 yıllarında Atonio Da Ponte tarafından inşa edilmiştir. Önceleri tahtadan olan köprü dayanıksızlığı yüzünden yıkılıp yerine bugünkü görünümü olan taş köprü inşa edilmiştir. Köprü fotoğraf çektirme yeri olmuş bizde bol bol fotoğrafladık.









     San Marco meydanına geldik. İlk Venedik gezimizde bu meydanın ziyaret edememiştik. Şimdi gezme fırsatım oldu. 
Biz meydana arka tarafından çıktık aslında deniz kısmından da gelinerek girilebilir. 
     Meydan Venedik şehrinin en önemli merkezlerindedir. Meydanda San Marco Bazilikanesı, San Marco Çan Kulesi, Torre dell'Orologion ve Ducale sarayı bulunmakta. Bunlar şehrin sosyal dini ve politik simgelerini oluşturmakta. Dolayısıyla meydan oldukça önemli ve çok popüler. 
    Tarihi geçmişi 9. yy kadar dayanmaktadır. Meydan eskiden düklerin aldıkları kararların açıklandığı küçük bir kilise bahçesiymiş. 12. ve 13. yy da yapılan değişikliklerle dini ve siyası bir merkez olmuş. Meydan da bizim Eminönü'deki gibi insanlardan kaçmayan bir sürü güvercin var. 





   İlk önce San Marco Bazilikanesini göreceğiz ama içeri girmeyi düşünmüyoruz çünkü inanılmaz kalabalık. Fotoğraf bile çekmekte zorlanıyoruz.
  San Marco Bazilikanesi yani Basilica di San Marco a Venezia


  Bazilika Roma Katolik Başpikoposunun ikamet yeridir. İtalyan - Bizansa mimarisinin en önemli yapılarından bir olarak kabul edilir. İlk Bazilikane Düka Sarayına bağlı 828 yılında bir kilise olarak inşa edilmişti. Venedikli tüccarların 829 yılında Mısırdan (İskenderiye'den) Aziz Marcos'un naaşını (kemiklerini) ve ona ait ganimetleri çalarak Venedik'e bu kiliseye getiriyorlar 

  Aziz Marcos, Marcos incilini ilk yazanlarından biri olarak kabul edilir. Ayrıca Katolik kilisesi tarafından Matta, Luka ve Yuhanna ile birlikte Apokalips'te (Vahiy Kitabı) adı geçen 4 azizden biridir.
   Markos incili Markos tarafından Azizi Petrus'a dayanarak MS 60 ile 70 yılları arasında yazılmıştır. İncillerin en eskisi olduğu söylenmektedir. Hatta Matta ve Luka incillerine kaynak teşkil ettiğine inanılmaktadır. 
   Vaftizci Yahya'dan İsa'nın göge yükselişine kadar olan kısmı anlatmaktadır. 
    Mısırdaki İskenderiye şehrinde ilk piskopos olduğu ve burada mucizeler yüzünden putperestlerce büyücü olmakla suçlanmıştır. bir festivalde zincire vurulmuş ve işken görerek öldürülmüştür.
   Yortusu 25 Nisanda Venedik'te yapılmaktadır.












    Kilise 976 yılında IV. Pietro Candiano'ya karşı çıkan bir halk isyanında yakılıp yağmalanmıştır. 978 yılında tekrar restore edilen kilisenin tamamlanması 1092 yılının bulmuştur. Aslında 1063 yılında mütevazı olarak yapılmış ikinci kilise Venedik Cumhuriyetinin politik ve ekonomik olarak zengin olduğunun göstermek için daha görkemli olarak yapılmak istenmiş. 



Son hali 1094 yılından kalmadır. Daha sonradan kiliseye eklemeler yapılmıştır. Ayrıca söylentilere göre 1094 yılında dönemin Venedik Başkanı Vitale Valier zamanında Aziz Marcos'un bedeninin bir sütun içinde bulduğudur. Kilise 1117 yılında kutsanmıştır. 1807 yılına kadar da resmi törenlerde Venedik Dükü'nün özel şapeli olarak kullanılan Bazilikane bu tarihten itibaren şehrin katedrali olmuştur.

  5 kubbesi bulunan Bazilika 62,5 metre genişliğinde ve 76,5 metre uzunluğundadır. Domenico Contarini tarafından gotik tarzda inşa edilmiştir



  Binanın dış yüzey cephesi Aziz Marcos'un yaşamından tavsir eden mozaiklerle süslüdür. Bina frenksler ve heykellerle kaplıdır . İkinci katında ise Venedik Dükünün resmi törenleri izlediği balkon bulunmaktadır.


   Ön cephenin ortasında ve en üstündeki Aziz Marcos'un ve Melekler Heykelinin 15.yydan kaldığı cepheyi süsleyen mozaik ve frenkslerin 17.yydan taç kapı girişini süsleyen oymalı süslerin de 13. yy dan kaldığı bilinmekte.





  Ana kapının üzerinde bronzdan yapılmış 4 adet heykel bulunmaktadır. Heykeller aslında dört at tarafından çekilen zafer törenlerinde kullanılan at arabasının bir parçasıdır. Buradaki heykeler orjinal değil kopyadır. Orjinalleri Marciano müzesinde sergilenmektedir.


Marciano müzesinde sergilenmekte olan orjinal atlar. Müze Bazilikanenin içinde yer almakta
  Hikaye şöyle aslında 1204 yılında 4. haçlı seferleri sırasında Venedik Doge'u (Venedik Başkanı) olan Enrico Dandalo Kudüs yerine Constantinapolis şimdiki İstanbul şehrine gelir ve burayı yağmalar. Buradan yağmaladıklarını San Marco Bazilikasına götürür. Böylelikle Bazilika değerine değer katar. Bunların en önemlisi de bu 4 at heykelidir. Bu arada Enric Dandalo'nun da mezarı  Ayosofya'da bulunmaktadır.
  Ayrıca bu heykeller Napolyon Bonapart tarafından Venedik'ten alınıp Paris'e götürülse de 1815 yılında savaşların son ermesiyle birlikte tekrar Venedik' e teslim edilmiştir.



Buda Venedik'i temsil eden Kanatlı Aslan heykeli. 



   Bazilikanın ön cephesinde yer alana beş kemerden birincisi olan San Alipio kemeri. Bu kısımda 17. yy da yapılmış olan ve Aziz Marcos'un İskenderiye'den kaçırılışını tasvir eden mozaikler bulunmaktadır
Ayrıca tam altında bulunan ve Venedik'i temsil eden incili tutan aslan, boğa ,kartal ve insan  heykel motifleri de Markos, Luka ve Matta'yı temsil etmektedir.



   Dış tarafının gezdiğimiz Bazilikanın içerisini de gezmeyi tavsiye ederim. İçeride 13. yy dan kalma Venedikli ustalarca yapılmış cennetteki İsa figürünün resmedildiği Göğe Yükseliş Kubbesi, yine  İstanbul'dan getirilen hazinelerin bulunduğu Hazine Odası görebileceğiniz ilginç şeylerden bir kaçı. Çok kuyruk olduğu içi biz gezmedik ama içini çok güzel olduğunu söylediler.
11. yy.dan beri Altın Kilise (Chiesa d'Oro) olarak adlandırılan Bazilika'dan tam karşısında bulunan alana geçiyoruz.


Yukarıdan çekimi internetten aldım.


 Procuratie ve Ala Napoleonica meydanın meydanın kuzey kısmında yer almakta bazilikanın tam karşında konumlanmış.


Procuratie ve Ala Napoleonica kısmına girişte bir saat kulesi var. Torre dell'Orologio. Mercerie (şehrin en işlek sokağı) sokağından meydana giriş kapılarında biridir. Güneydeki kanaldan bakılınca iki sütunun arasında yataydaki etkiyi tamamlayıcı şekildedir.

 
   Saat kulesi 1496-1499 yılları arasında Mauro Codussi tarafından yapılmıştır. Venedik tarihinde önemli bir yapıdır. Kuleye 1755 yılında Giorgio Massari tarafından mavi arka plan ve altın yıldızlı mozaik eklenmiştir. Yapımından 517 sene sonra onarılarak tekrar hizmete giriyor. 


 Saat kulesi üzerinde dönemin Venedik Cumhuriyeti ve günümüz Venediklileri için önemli olan sembollar bulunmakta. 


 Dikkat edilecek olunursa saat kısmında Roma rakamları, dakika kısmında Arap rakamları  ay kısmında Astroloji işaretleri kullanılmış

Saatin tam üstünde Meryem ana ve İsa heykelleri bulunmakta. Onun üzerinde de Venedik Aslanı  yapılmış. Epey meşakatli bir saat olmuş. Tabi bitmedi en tepede de çanı çalan iki heykelde var.


Kulenin üzerinde çana vuran bu iki heykel bronzdan yapılmış.

    
   Saat kulesine çıkıp gezilebilir de. Ayrıca bu kulenin altından geçerekte Rialto köprüsüne rahatça ulaşabilirsiniz.
    Saat kulesinin bitişiğinde ünlü alan Procuratie ve Ala Napoleonica kısmına geçiyoruz. Çok büyük bir alan. 




Alanın kuzey ve güney tarafları Procuratie binaları ile sınırlandırılmış. Aslında alan üç parçaya bölünmüş kuzey kısmında Procuratie Vecchie, güney kanadı Procuratie Nuove ve karşı kısmı yani batı kanadı Napolyon Kanadı. 


Kuzey kanasında bulunan Procuratie Vecchie devletin yüksek rütbeli görevlilerini konutları içeren bu yapı 1480-1517 yılları arsında Rönesans tarzıyla inşa edilmiştir.


  Procuratie Vecchie saat kulesinden Napolyon kanadına doğru 152 metre uzanır. 1512 yılında çıkan bir yangında kısmen hasar gören yapı yıkılarak yeniden inşa edilmiştir. Eskisine benzer sitilde yapılmasına karşın bina sayısı artırılmıştır. Eskiden yüksek mevkili yetkililerin bulunduğu ofisler şimdilerde zemin katta dükkanlar restorantlar ve üst katta da ofis amaçlı kullanılmaktadır.
 Ayrıca Venedik'in en ünlü iki kafesinden biri de Caffe Quadri burada bulunmaktadır. 1775 yılında kurulmuştur.

Yine bu sırada Caffe Lavena bulunmakta. Caffe Lavena 1750 yılında kurulmuştur. Oldukça ünlü bir kahvedir. Bir o kadarda pahalı sanırım. 

Procuratie Vecchie bitiminde Ala Napoleonica bulunmakta.


  Yapı Napolyon döneminde 1810 yılında Giuseppe Maria Soli tarafından yapılmıştır. Neo-Clasic tarzda yapılan binanın batı sınırındaki Germiniano kilisesi yıkılıyor. Bina günümüzde Corer müzesi ve Risorgimento müzesi olarak kullanılmaktadır. 
   Biz müzeleri gezemedik ama içeriği hakkında bilgi verebilirim. Correr müzesinde Venedik tarihini gösteren ilginç kollekesiyonlar, düklerin savcıların devlet büyüklerin devlet elbiseleri, kostümleri ayrıca Lorenzo Veneziano ait 14 adet resim ile Bellini kardeşler ,Carpaccio'ya ait resimler mevcut.
  Correr müzesinin yanındaki Risorgimento müzesinde ise 1848 devrimi, Venedik ile Avustur'ya savaşı, 1866 Sardinia Pienmont krallığı ve İtalya'nın birliğini konu alan eserler mevcut.


    Kuzey kanadında bulunan Procuratie Nuove ise Arkeoloji müzesine ev sahipliği yapmaktadır.
Alana girerkn sağınızda saat kulesi onun uzantısında  Procuratie Vecchie devamında tam karşısı Ala Napoleonica onun dönümünde Procuratie Nuove ve yanında kütüphane ve çan kulesi ile alan tamamlanıyor.
    Procuratie Nuove 1586 yılında inşasına başlanmış ve 1640 yılında tamamlanmış bir yapıdır. Jacopo Sansovino tarafından yapılmıştır. Giriş katında kafe ve çeşitli dükkanlar yer almaktadır. Üst kastlarda ise ofisler mevcuttur. Hemen yanında Sansoviniana kütüphanesi yer almaktadır. 

  1805-1814 yılları arasında Napolyon Procuratie Nuove'de yaşamış ve bitişiğindeki Ala Napoleonica da Napolyon emriyle yaptırılmıştır.
   Dünyanın en eski kafesi Caffe Florin'de Procuratie Nuove bulunmakta. Caffe Florin 1720 yılında kurulmuş ve İtalya'da sürekli çalışan en eski kafesidir. Coffe pek çok tanınmış şair yazar ve müzisyene misafirlik etmiş. Goothe, Hemigway Verdi gibi....


   Meydanın bitiminde Çan kulesine doğru gidiyoruz.


 Venedik'in en önemli yapılarında bir ise Çan Kulesidir. 10. yy da yapımına başlanan kule 12. yy da tamamlanmıştır. Kulenin en tepesindeki sivri çatı ve altın kaplama ise 15. yy da yapılmıştır.


  Kule 100 metre yüksekliğe sahip Oldukça gösterişli. Kuleye çıkma için önünde kuyruk oluşturmuşlar. Bir asansörle çıkılabiliniyormuş ve eminim manzarada mükemmeldir. Ama bir çıkmadık




Çan kulesi 1912 yılında ciddi bir restorasyon geçirmiştir. Yazılanlara göre ortaçağda bu kulede zina yapan rahiple burada kafese koyularak cezalandırılırmış.




  Campanile adı verilen bu çan kulesi Vendik şehrinin en yüksek tepesi. Çıkmak isterseniz sabah erken saatlerde olmanızı tavsiye ederim.


  Burasıda Sansoviniana kütüphanesi. İnanın meydanda nereye bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Kesin düzgün bir program yapmanız şart yoksa çoğu yeri es geçebilirsiniz. üstelik inanılmaz kalabalık. Kalabalık sizi adeta sürüklüyor. ve istediğiniz fotoğrafı yakalamak çok güç oluyor.

 Tam Sansoviniana kütüphanesinin karşısında ve Bazilikya bitişik ünlü Palazzi di Ducale yani Dükler Sarayı

  Dükler sarayı 1309-1424 yılları arasında Filippo Calendario tarafından tasarlanmış olup eski bir kalenin yanmasıyla yeniden üzerine inşa edilmiştir. 1340 yılında güney kanadı, 1420 yılında batı kanadı yapılmıştır. Gotik tarzda yapılmış Venedik düklerinin köşküdür.
 Sarayın bir kısmı San Marco Meydanın diğer bir kısmı ise Venedik Lagününe bakar. Lagün Venedik şehrindeki Adriyatik Denizin kapalı körfezi anlamına geliyor.
  1442 yılında Giovanni ve Bartolomeo Bon  Porta della Carta'yı inşa ettiler.

Porta della Carta sarayın Piezzetta tarafında geç gotik tarzda inşa edilmiş anıtsal bir kapıdır. Bu kapı merkez avluya açılıyor.



1574 yılında kötü bir şekilde yanan saray oldukça fazla zarar görmüştür. Yeniden inşa edilmiş ve 16. yy dan beride Ahlar Köprüsüyle hapishaneye bağlanmıştır.



  Saray Venedik Cumhuriyetinin kurumlarına Napolyon işgaline kadar ev sahipliği yapmıştır. Şimdilerde yapı bir müze olarak korunmaktadır. İçerisi muhteşemmiş. Biz görmedik. İnşallah 3. gelişimizde görürüz 😀


  Yapının içinde Tintoretto ve Veronese tarafından yapılmış Venedik devletini yücelten resimler bulunmakta. 


  Meydan inanılmaz kalabalık. Şunda rıhtıma doğru yürüyoruz ama ilerlemek imkansız. Bu arada Çan kulesini arkasında ve Dükler sarayının önünde bazı heykel ve sütunlar göze çarpmakta. Bu heykel ve sütunlar Lübnan bölgesinden çalınarak getirilmişler. Burada  ne kadar hırsız bir milletmiş demeden geçmeyeceğim.... 
  Her neyse sütunlar arasındaki boşlukların anlamı kamı infazları için kullanılmış. İki heykel arasında Pizaatta Dei Leocini meydanı olarak anılıyor. Şuan bulunduğumuz konum.


Dükler sarayının denizden görünümü fotografı  internet aldım

Bu arada bu meydanda Acqua Alta denen bir su taşkının da gerçekleşiyormuş. Bazı dönemlerde San Marco meydanın su basıyor ve su seviyesi oldukça yükseliyormuş. 







Az önce bahsettiğim heykeller ve sütunlar.
Colonna di Marco ve Colonno di Teodoro (Marko ve Tedora sütünları). Bunlardan Marcoyu tanıyorsunuz. Teodoro da Venedik'in ilk aziz koruyucularındanmış
Bu sütunların sağ tarafında bulunanda Aziz Mark aslan heykeli diğeri ise Aziz Thedore heykel ile taçlandırılmış.


Aslan heykeli 18 yy da altın kaplama ile kaplanmış


Buradan Büyük kanalın bittiği yere çıkılıyor. Burada gondol kiralanarak gezebilirsiniz. Çıktıktan sonra sola dönerek sarayı devam ettirip araka tarafına geçerseniz Altar köprüsü ve hapishaneyi görüp , Aşıklar köprüsüne paralel devam ederek geri dönebilirsiniz . Biz sağa dönerek diğer taraftan gittik.

















Artık dönme vakti geldi diğer taraftan gezerek çıkacağız.
Mağazalar bir harika ama alınırmı bilemem para yetmediğinde değilde tuhaf eski kıyafetler.😅



Satılmış tüh kaçırdık....






   Şimdi ara sokaklardan geçerek arabamıza doğru yöneliyoruz. Sokakları birer efsane dükkanlar kanallar köprüler. Tekrar tekrar gelinebilecek bir yer Venedik. Bu gelişimde çok daha güzel olduğunu al
anladım.










Tekrardan Aşıklar köprüsünü görüyoruz . Oraya ilerleyerek devam edeceğiz yürüyüşümüze.





















İki kişinin geçemeyeceği dar sokaklar...












   Güzel Venedik'ten çıkıyoruz......Otobüse binip otele döneceğiz. Oradan Verona'ya gideceğiz. İlk gelişimizde Verona'yı düzgün gezememiştik. Bu sefer Juliet'in evini mutlak göreceğim.

   Verona İtalya'nın UNESCO Dünya Mirasları Listesinde yer alan bir şehir. Ayrıca edebiyat ve tiyatro tarihinin en önemli yapıtlarından bir olan Rome ve Juliet'inde sözde yaşadığı şehir.

   Verona'ya vardığımızda eski şehrin dışarısına park ederek yürüyerek şehri gezeceğiz. İlk geldiğimiz nokta Arena di Verona.


    Roma Arenası Verona'da bulunan Roma kalıntılarının en etkileyici terlerinden birdir. 1. yy da inşa edilmiş arena bugün bile kullanılan bir anfi tiyatrodur. Biz vardığımızda akşam üstü olduğundan dışarıdan gezdik ama zaten içeri girilemiyordu. Tadilatta olduğunun  fark ettik. Dışarıya devasa heykeller atmışlardı. Tiyatroda zaman zaman bu heykeller kullanılıyor.


  Arena Verona Piazza Bra'da bulunmaktadır. Bugün de kullanılan bu Roma amfi tiyatrosunda opera performansları ve festivalleri uluslar arası üne sahip. En iyi korunmuş antik yapılardan birdir.






   Piazza Bra yani Bra  meydanında Amfitiyatronun dışında Honours sarayı ve Barbieri Plazasıda bulunmakta. 
Palazzo Barbieri Neoklasik tarzda yapılmış ve şimdilerde belediye binası olarak kullanılan bir saray. 

   Saray ve Anfi tiyatro birbirinin yanında konumlanıyor. Binaların önlerinde epey bir dekor var sanırım tiyatro gösterileri ve festivaller için kullanılan bu dekorları buraya niye yığdıklarına anlam vermedim


   Palazzo Babieri Giuseppe Barbieri tarafından yapılmıştır. İnşaat 1836 yılında başlamış olup 1848 yılında tamamlanmıştır. Sarayın ilk adı Palazzo della Gran Guardia Nuova imiş. Avusturya işgali sırasında saray savaş amaçlı kullanılmış ve İmparatorluk Şehir ve Kale Komutanlığına bağlanmış.
    2. Dünya Savaşı sırasında 23 Şubat 1945 aldığı bombayla çok hasar almış. Savaş sonrasın da Raffaele Benatti ve Guido Troiani tarafından tekrar dizayn edilip inşa edilmiştir.



  Piazza Bra meydanında çok güzel fıskiyeli bir de park bulunmakta. Meydan inanılmaz büyük ve cıvıl cıvıl. Meydanın biraz ilerisinde Lapidary Meffeiano Müzesi ve tasarımım Domenico Curtoni ye ait Ottolini Sarayını görebilirsiniz. Burayı araştırarak gelmeniz gerekiyor çünkü nerede ne var tam olarak bilmek gerekiyor. Yoksa bizim gibi bazı eserleri es geçebilirsiniz. 
Biz meydanı gezdikten sonra buradan ayrılarak Rome ve Juliet'in evine doğru yöneldik.










  Casa di Giulietta (Juliyet'in Evi) evine doğru giderken size biraz Verona şehrinden bahsetmek istiyorum.
  Verona İtalya'nın belki de Avrupa'nın hatta ve hatta dünyanın en romantik yerlerinden biri olarak kabul ediliyor. Kültürü ve tarihi ile turistlerin favori yerlerinden biri. 
Şehrin ortasından gün batımını romantizmle süsleyeceğiniz Adige nehri uzanmakta
   Verona'nın tarih MÖ 4. yy kadar uzanmakta. Geçmişte Etrüsk Medeniyetine ait bir yer olduğu tahmin ediliyor. 










   20 dakika yürüdükten sonra ünlü Julietin evini bulduk. William Shakespeare'nin ünlü eserin olan Romeo ve Juliet'in romanındaki Juliet'in evi. Tabiki bu eser bir hayal ürünü. Peki niye bu kadar ünlü diyecek olursa vallahi bende bir anlam veremiyorum....Tamamen bir pazar diye düşünüyorum
































    Evin gerçek sahibi Capello ailesi 1905 yılında Shakespeare'nin '' Romeo ve Juliet'' oyununda Juliet'in soyadı ile benzerlik gösterilince evleri Juliet'in evi olarak ilan edilir ve ev çok meşhur olur. 

    
  Tiyatro tarihinin en önemli sahnelerinden bir olan Juliet'in ünlü balkon sahnesidir. Shakespeare'in Romeo ve Juliet'in ilk diyaloğu bu balkon sahnesinde doğmuştur 




    Bina 20 yy başlarında Antonio Avena tarafından pitoreks tarzda tekrardan restore edilmiş ortaçağ konutudur. 




 
     İnsanlar Juliet'e aşk hayatlarına dair mektuplar göndermiştir. Hatta bu mektuplar hakkında Letters to juliet adlı 2010 yılı bir filmde var. Bu mektuplar binanın içinde 2. katta gönüllüler tarafından cevaplanmaktadır. Biz binanın içine girmedik. Giriş 6 Euro.
 Ama içeriye girerseniz  16. ve 17. yy ait mobilyalar Romeo ve Juliet'e ait frenksler rönesans dönemine ait seramikler varmış. 



 
Verona'nın sembolik bir yeri olan bu ev dünyanın her yerinden turistlerle dolup taşmakta. 


Avlu her zaman halka açık. Avluda Juliet'in ünlü heykeli bulunmakta


 Juliet bronz heykeli Nereo Costantini'nin tarafından yapılmıştır .Heykel hakkında birde inanış mevcut. Juliet'in sağ memesine dokunanlar sonsuz aşkı yakalıyorlarmış. 



    Juliet'in evi bence çok iyi pazarlanmış bir yer. Günün her saati çok kalabalık. Gerçekten çok başarılı olmuşlar. Buraya gelen turistler aşklarını kağıtlara yazıp duvarlara yapıştırıyorlar. Ama duvara zarar verirseniz 500 euro ceza veriyorsunuz. Bunu da unutmayın














Juliet'in evinden çıktıktan sonra Erbe Meydanında doğru yöneldik.


  Erbe meydanı şehrin en hareketli ve yüzyıllar boyu şehrin ekonomik ve siyasi merkezi olmuştur. Geçmişte Roman Forum adını taşıyan bu meydanda gelmiş geçmiş birçok yöneticisinin heykelleri bulunmakta. 


  Meydanın en önemli eserlerinden biride meydanın tam ortasında yer alan zarif çeşme. Çeşme 14. yy da yapılmış ve Scaligeri ailesi dönemini yansıtmaktadır. 


Madonna Verona olarak adlandırılan çeşme olağanüstü bir zerafetle yapılmıştır

 
   Madonna Verona çeşmesinin etrafında Ortaçağ mimarisinden esinlenerek yapılan cafeler hediyelik eşya dükkanları bulunmaktadır.  

 
 Roma Mahkemesinin ilk temelleri yine bu meydanda atılmış ve duruşma salonu olarak kullanılmıştır. Çeşme 1368 yılında inşa edilip mahkemeye hediye edilmiştir.
    

   Fotoğraflar güneşe karşı çekilince çok net çıkmamışlar. Bina Mazzanti ailesini evidir. Evin ilk sahibi Verona'nın önemli ailelerinden della Scala 'ya aitmiş. Ev yeşil kepenkleri ve frenksleriyle dikkat çekiyor


   Verona Erbe Meydanının kuzey doğusunda 12. yy yapılmış Lumberti Kulesi bulunmaktadır. Kule 1172 yılında Veronalı Lamberti tarafından inşa edilmiştir.


  Romaneks tarzda inşa edilmiş kulenin 1403 yılında yıldırım çarpması sonucu üst tarafı tahrip olmuştur.
  Onarımı sonrasında orjinalden daha yüksek yapılmıştır. Yüksekliği 84 metreyi bulan bina Verona'nın en yüksek binasıdır.


Kuleye çıkabiliyorsunuz. 


   Bu yapıda Aedicula '' Berlin'' olarak adlandırılan dört sütunlu küçük tapınak anlamına gelen bir yapı. Bu pavyon 13. yy dan kalma ve yeni hükümdarların açılışında kullanılmaktaydı. Ayrıca bu pavyonda zamanın suçluların başları kesilerek sergilendiği söylenmekte




  17. yy başlarında bölgenin söz sahibi ailelerinden Maffei ailesi tarafından yapılan sarayda yine bu meydanda. Saray barok tarzda yapılmış ve binanın üzerinde adları Herkül, Jüpiter, Venüs, Merkür , Apollo ve Minerva adında heykeller bulunmaktadır.


  Binanın hemen önünde Aslanlı sütun yükselmekte. Colonna di San Marco olan bu aslanlı sütu n kanatlı Aslan Markos' temsil etmektedir. 1528 yapılan sütun Venedik hakimiyetini temsil eden Venedik tarzı bir semboldür.


  Sarayın hemen yanında Gadello kulesi bulunmakta . Torre del Gardello adlı bu kule 14 yy yapılmıştır





 Şimdide aynı meydan da bulunan Domus Mercatorum veya Casa dei Mercanti binasına doğru yürüyoruz. Tüccarlar evi olarak ta anlayabilirsiniz


   Bina ortaçağda 1210 yılında yerel tüccarlar birliğini barındırmak için inşa edilmiştir. 1301 yılında Alberto della Scala tarafında binaya kemerler eklenmiş, ölümünden bir kaç yıl sonrada özellikle yün ticareti olarak tasarlanıp yeniden yapılmıştır. Banca Popolare di Verona da bu binada bulunmakta .


   Binanın tam karşısında Spada di Liberta -Özgürlük kılıcının gökyüzüne kaldıran kadın heykeli de bulunmakta.  
   14 kasım 195 yılında 1. Dünya savaşı sırasında Avusturya uçağı şehir merkezini bombalayarak bir çok sivilin ölümüne sebep olmuştur. Heykel hayatında kaybedenlerin anısına dikilmiştir.

 
  
 Elbe meydanından çıkarak geldiğimiz yerden dönüp otoparka doğru yönlendik. Saat geç olmaya başlamıştı kendimize bir otel bulmamız gerekiyordu



 Akşam için Castelnuova de Garda da Active Hotel Paradiso & Golf adlı bir otelde yer ayırdık. Otel gerçekten güzeldi. Golf sahası akşam yürüyüş bile yaptık.









😀

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder