Translate

24 Temmuz 2017 Pazartesi

12.gün Paris

12 /Temmuz/ 2015

   Sabah erkenden kalktık hazırlandık eşyaları arabaya yerleştirdik. Çok güzel bir kahvaltı yaptık. Arabayı burada bırakarak yürüyerek Eyfel (Eiffel) kulesinin olduğu yere gitmeye karar verdik. Aslında şöyle bir sıkıntımız olacak önceden internetten bilet almadığımız için uzun bir kuyruğa razı olacağız.
    Pazar sabahı......ve biz Paris'te Şanzelize caddesinden Eiffel kulesinin olduğu alana gidiyoruz.
    Bu arada caddenin sonundaki zafer takı Napolyon Bonapart 'ın emri ile Austerlitz Savaşından galip gelen Fransız askerlerinin Paris'e dönüşü şerefine yaptırmıştır. Zafer takının dört tarafında savaşı anlatan heykeller bulunmakta. Bunlar savaşa gidişi, zaferi, direnişi ve barışı simgeliyor. Biz bu zafer takısını Paris gezimizin sonuna bırakarak Eyfel'e doğru yöneldik.
    Kule Eiffel adlı bir mühendis olan Gustave Eiffel tarafından 1887 yılında yapılmaya başlanmış ve  2 yıl gibi bir sürede tamamlanmış. Kulenin ismi de bu yüzden mühendis Alexandre Gustave Eiffel'den alınmıştır.Aslına bakarsanız Newyork'taki Özgürlük anıtı da 

Gustave Eifell tarafından tasarlanmış.



   Kule Paris'in hatta dünyanın en ünlü demir kulesidir. Fransa'nın bir sembolü haline gelmiş kulenin yaratıcısı Gustave 1887 ve 1889 yılları arasında Fransız Devrimi'nin 100 yıl kutlamaları anısına kulenin yapımını Dünya Fuarı için fuarın giriş kapısı olarak planlamış, 1988 yılında Barselona' da yapılması planlanmış daha sonra Seine nehrinin kıyısında Champ de Mars'da yapılmasına karar verilmiştir.
   Adresimiz Champ de Mars. Kule burada. Champ de Mars'a geldiğinizde heybetli Eyfel kulesini görüyorsunuz. Günlerden pazar günü olmasından dolayı çok kalabalıktı. Oysa erkenden gelmiştik. 3 sıra yapmışlar. Önce bilet alıp kuyruğa giriyorsunuz. Kuleye parti parti aldıkları için çok bekledik çooook. Siz siz olun önceden internetten alın biletlerinizi. Bu durumda bile sıra var. Tam 1 saat kuyrukta bekledik. 








   Maurice Koenchlin, Emile Naugier ve Stephen Sauvestre de kulenin yapımında rol oynayan mimarlarmış. Aslında kulenin mimarı Gustave Eiffel değil İsveçli Maurice Koenchlin'in siparişi üzerine Stephen Sauvestre tasarlamış ve meslektaşı Emile Naugier ile birlikte ilk tasarımlar yapılmıştır. Kulenin inşaat masrafları,kle bittiğin bittiğinde tahminlerin 1 milyon frank üzerinde imiş ama 1889 yılındaki açılış tarihinden önceki 5 ayda ziyaretçi sayısının fazla olması ile bu masrafın oldukça büyük bir bölümü kapatılmıştır. Yani daha başlangıçta çok fazla gelir getireceği bir konuma gelmiştir.

   Kule 31 mart 1889 törenle açılmış ama faaliyete 6 Mayısta geçmiştir.




   Eyfel Kulesi dünyanın en çok turist çeken yerlerinden birisidir. Yılda yaklaşık 6 milyon turist bu kuleyi ziyaret etmektedir.  2002 yılında bu ziyaretçi sayısı 200 milyona ulaşmıştır.


   Kule yapımı bittikten sonra halk ve sanatçılar tarafından çok büyük eleştiriler almıştır. Kule beğenilmemiştir. Şehrin ortasında bir demir yığının olduğu söylenmiştir.
    Eyfel kulesini hiç beğenmeyen yazar Guy de Maupassant, neden öğle yemeklerinizi kulenin restaurantında yediği sorulduğunda '' çünkü burası Paris'te kulenin görünmediği tek yer '' demiştir.






    Yalnız bu kule çok yüksek gerçekten. Öncelikle ayaklarının bulunduğu alan çok geniş. Bir demir yığının içindesiniz adeta. Biraz karışık. O kadar çok demir var ki ilk etapta itici bile geldi denebilir.


Buradan böyle bakınca o kadar yükseğe nasıl çıkacağımızı hayal edemedim.




    Çokça eleştiriden sonra kulenin yıkılma kararı alınmış ancak son anda kule telgraf anteni olarak kullanılmaya başlanılmıştı. 



     Kule her mevsim sabah 9:30 ile gece 23:30 saatler, arasında açık bulunmakta ve para kırmaktadır. Hafta sonları ve özel tatil günlerinde kule gece yarılarına kadar açıktır.

  
   Kule 18038 parça demir 300 işçinin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. Bu çalışmalar esnasında 1 kişide hayatının kaybetmiştir.


  
    Televizyon anteni ile birlikte yüksekliği 324 metredir. Antenin uzunluğu 24 metredir. Yüksekliği yaklaşık 80-81 katlı bir binaya eşittir.
   Eyfel kulesi'nin 1. katı 57 metre , 2. katı 115 metre ve en tepedeki katı ise 276 metre yüksekliğindedir. 7300 ton ağırlığındaki kule rüzgarlı havalarda 6-7 cm yana yatmakta ve güneşle birlikte tepeden yaklaşık 18 cm kadar genleşmektedir. Soğuk havalarda ise 3 cm küçülmektedir.




    8 milyon frank'a mal olan kulenin maliyetinin çoğunu Gustave Eiffel ve Fransa Hükümeti tarafından karşılanmıştır. Kule ilk etapta Paris'te 20 yıl kadar kalması öngörülmüş fakat 1909 yılında ilgi çekmesi sebebiyle bu karardan vazgeçilmiştir.
     20. yy başından itibaren kule radyo vericisi olarak kullanılmış ve radyofonik deneyler açısından önem kazanmış ve anten sistemiyle de Fransız televizyonunun gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.



   Kule her 7 yılda bir 55-60 ton boya ile boyanarak paslanması önleniyor. Ayrıca bu boya işleminde kule tek renk görünsün diye aşağıdan tepeye doğru koyulaşan 3 ayrı ton boya kullanılıyor olması dikkatimi çekti.


 
     1905 yılında Fransız spor gazetesi L'Equipe bir yarışma düzenlemiş ve kulenin birinci katına 3 dk 12 saniyede ulaşan şampiyon bisiklet kazanmış
     Pilot Leon Colot Eyfel kulesinin altında uçmak isterken güneşin görüşünü kapatması yüzünden antenlere çarparak ölmüş.
  1914 yılında 1. dünya savaşında ilk Marne Muharebesinde Alman ilerleyişini engellemek için radyo dalgalarının engelleyerek Fransa ordusu için iyi bir iletiş aracı olmuş ve Fransa'ya büyük bir zafer kazandırmış.
   Dağcıların kuleye tırmanışı 75. yıl şerefine yapılmış ve televizyondan yayınlanmıştır.100. yılı şerefine ise ünlü ip cambazı Challiot sarayından kuleye kadar yaklaşık 700 metrelik bir ip çekerek yürümüş
    1984 yılında Birleşik Krallık'tan iki vatandaş Eyfel kulesinden paraşütle izinsiz atlamış. Ayrıca 2002 yılında Hugues Richard dağ bisikleti ile kuleye tırmanarak 1998 yılındaki kendi rekorunu kırmış.


    Bu kuleden atlayarak intihar edenlerin sayısı yaklaşık 400 kişidir. Bu yüzden kulenin belirli kısımları tel örgü ile çevrilmiştir.




     Kuleye çıkmak için 2. kat ve en yüksek olmak üzere iki çeşit bilet alabiliyorsunuz. Önce sadece 2. kata kadar çıkabiliyorsunuz. Oradan merdivenlerle inerek 1. kata gelip orayı da gezebiliyorsunuz. Biz bileti en üst kata kadar aldık iki kişi 31 euro ödedik, ama şimdi fiyatlar 
değişmiş olabilir. Mevsimine göre değişebiliyor.
www.tour-eiffel.fr si
tesinden fiyatları takip edebilir online da alabilirsiniz.
    İçeriye gurup gurup alıyorlar asansörle 2. kata çıkıyorsunuz burayı gezdikten sonra tekrar sıraya girerek en üst kata çıkıyorsunuz. Tabi kuleye yanındaki telle çevrilmiş merdivenlerle de çıkabilirsiniz ama kondisyonunuz iyi ise. Biz asansörü tercih ettik. 
   Bilet gişesine kadar ki 9 basamağın ardından, kulenin 1. katına 328 basamak, 2. katına 340 basamak ve asansör alanına ulaşmak için de 18 basamak bulunmakta. Asansörle 3. kata gelindiğinde gözlem yapılan alan ulaşabilmek içinde 15 basamak daha çıkılması gerekiyor. Tabi merdivenleri tercih edenleri de gördük. Merdiven boşluklarının açık olması turistlere çıkarken Paris manzarası da sunuyor.
   Sonunda sıramız geldi. Önce gruplarla içeri alınıp asansöre biniyorsunuz. Asansör yukarı çıktıkça insanı bir ürperti sarıyor. Asansör 2. katta gelince duruyor. Buradan tekrar sıraya girip en üste çıkılacak. Ama önce bu katı gezeceğiz. Ama benim yükseklikten biraz başım döndü korkmadım desem yalan olur. En üste nasıl çıkacağımı düşünmekten 2. katı bile içime sindirerek gezemedim.


2. kattan Paris böyle görünüyor.

























  Champ De Mans parkı yukarıdan bu kadar küçük görünüyor. Bu park çok meşhur. Gençler sevgililer aileler burada çimler üzerinde oturup eğleniyorlar.




   2. katta fotoğraflar aldıktan sonra tepeye çıkmak için tekrar asansör için kuyruğa girdik. Sonrası malum ben çıkana kadar gözlerimi yumdum. En üste geldiğinizdeki balkon manzarası nefes kesiyor. Her yer telli idi biraz büyük bir kafesin içindeymiş gibi bir duygu yaratıyor, manzara muhteşem ama.... Orada olmak lazım
























Ve tekrar asansörle inişe geçtik. 1. kata gidiyoruz.



  1. katta camlı bir platform yapmışlar. Çok eğlenceli duruyordu herkes üzerinde yatıyor , zıplıyor, ama ben ayağımı bile basamadım çok tedirgin edici geldi bana ....sadece fotoğrafladım ne yazık ki !







   Bu bölümde ayrıca cafeterya, oturulacak alanlar, hediyelik eşyalar satan dükkanlarda mevcut.











Asansörle değil merdivenleri kullanarak inmeyi tercih ettik. Birazda yorulduk.....






Bu güzel macerayı da arkamızda bırakarak kendimizi Paris sokaklarına attık...

   
      Bulunduğumuz köprü Pont's Lena bu köprünü tam karşı istikametinde şu meşhur Champs de Mars parkı var. Bu park inanılmaz kalabalık. Çimlerin üzerinde insanlar piknik yapıp dinleniyorlar. Biz gezimize köprü yoluyla devam etme kararı aldık.



   Biz tekrar Seine nehri üzerindeki Pont's Lena(D'Lena) köprüsüne dönelim. Köprüyü geçerek karşı tarafa geçtik. Tabi bol bol fotoğraflayarak.














   Köprüyü geçtikten sonra Eyfel sağımızda kalacak şekilde Newyork caddesinde ilerlemeye başladık. Buradan yürüyerek giderken Alma köprüsünün yanından geçerek Alexandre III köprüsüne kadar geldik. 



 Seine nehri üzerindeki bu köprü bence Paris'in en görkemli köprüsü. Köprünün her iki girişinde de sağlı sollu olmak üzere altın sarısı rengindeki heykeller köprüye farklı bir hava veriyor. 






   Pont Alexandre III 1900 yılında inşa edilmiş olup Champs Elysees ve Invalides bölgelerini birbirine bağlıyor. Köprü Paris'teki 37 köprüden en gösterişlisi.  
  1896 yılında yapımına başlanan köprü Rus çarı II.Nicholas'ın oğlu Çar III.Alexandra'nın adının almıştır.


  Köprünün öbür tarafına geçip Seine nehri kıyısından gezinize devam edebilirsiniz ama biz önce Jardin des Tuileries (Tuileries Bahçesi) ne gitmeyi düşünüyoruz





   Köprünü altında bir pazar kurulmuştu. Daha çok eski eşya satılan bir yer burada biraz zaman geçirdik.









     Seine nehri boyunca ilerlemeye başladık sağda Pont Alexandre III köprüsünden sonra
tam Concorde meydanının karşısında bulunan Porte la de Concorde köprüsüne geldik.



internetten alınan bir fotoğraf


  Concorde köprüsü 1787 ve 1791 yılları arasında Jean-Rodolphe Perronet tarafından inşa edilmiş taştan yapılmış bir kemer köprüsüdür. Köprü 1772 yılında tasarlanmış ama inşası ancak 15 sonra başlamış. Perronet ilerlemiş yaşına rağmen 1791 de köprüğü bitirdiğinde 82 yaşında imiş. Zaten 3 sene sonra da ölmüştür.




  Fransız devrimi sırasında bile çalışmalarının sürdürmüş olan köprünün yapımındaki bazı taşlar Bastilla hapishanesindeki molozlardan kullanılmıştır. Burada Bastilla hapishanesinin tarihte şöyle bir önemi var. Bu hapishane orta çağın ve kralın mutlak otoritesinin uzun zaman sembolü olmuş ve 14 temmuz 1789 Fransız Devrimin'de halk ayaklanması ile yıkılmıştır. Ellerinde tüfek tırpan ve kürekler binlerce Fransız Bastillaya yürüyerek içlerinde Marquis de Salle ve Voltaire gibi tutsakların da bulunduğu 7 düşünce suçlusunu kurtarılmıştır.

    Hapishanenin yok edilişinden sonra moloz ve taş yığınlarının çoğu köprünün yapımında kullanılmıştır. 

Köprünün bu noktasından caddenin karşısına geçerek Tuileries  bahçelerine ulaştık.

    Tuileries bahçeleri, büyük bir tarihi simge olup 22,4 hektarlık bir alanı kaplar. Carrousel bahçesi ise Louvre'un kanatları arasında uzanmaktadır. Parkın sonunda ünlü Louvre müzesi var.
    Jardine des Tuıleries Paris'in en güzel yerlerinden biri olup buradan önemli cazibe merkezlerine rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Batısında Concorde meydanı güneyinde Orsay müzesi ve Seine nehri doğusunda Louvre müzesi ve kuzey kısmın hemen arkasında Place Vendome bulunmakta. Ayrıca  Louvre müzesinde Pont des Arts köprüsünden geçerek Notre dam Kilisesine gidebilirsiniz. Bizde aynen böyle yapacağız.



   Jardine des Tuılerie ,kiremitler bahçesi olarak adlandırılan bu bahçe Louvre sarayı- Concorde meydanı- Şanselize bulvarı- Zafer takı aksında sarayın önünde yer alıyor . Dolayısıyla bu önemli aks size çok geniş bir görüş açısı sunarak parktan izlenebiliyor.


internetten alınan bir fotoğraf
   Güzel bir ağaçlı yoldan yürüyerek parka çıkıyorsunuz. Bir çok girişi var google haritada görebilirsiniz. Biz gösterdiğim bahçe haritasında yan tarafta bulunan ağaçlıklı yoldan girdik.
   Yürüme yollarında sağlı sollu bulunan yeşillikler arasında dinlenme yerleri, kafeteryalar bulunmakta. Kiremitler bahçesi Paris'in diğer parkları ile karşılaştırılırsa daha az yeşilliklere sahip görünüyor.




    Bahçe tasarımı ile Paris'in gelişmesinde kilit bir rol oynayan Jardin de Tuileriea ilk kez Kraliçe Catherine de Medici tarafından 1564 yılında Tuileries Sarayının bahçesi(Palais des Tuileries) olarak yaratılmıştır. Seine nehrinin kıyısındaki Jardin de Tuileriea 1667 yılında halkın kullanımına açılan ilk Paris bahçelerinden biri olmuştur.
  


    Ortaçağdan bu yana bu yer çini üreticileri ve çömlekçilerin merkezi olmuştur. Bölgede zamanın en önemli kiremit imalathaneleri bulunuyormuş. Dolayısıyla bu bahçenin adı Kiremitler bahçesidir.(Tuileries). 
   Edindiğim bilgilere göre Fransa Kralı II. Henri'nin dul eşi Catherin de Medici buraya bir saray inşa etmek istemiş ve bölgedeki seramik sanatçıların mahallerini yaktırmış. 
    Yaklaşık 100 yıl sonrada XIV.Louis bünyesindeki bahçe Andre Le Notre tarafından da bu bahçeler düzenlenmiştir. Andre Le Notre inanılmaz bir perspektif çizgisi açarak İtalyan tarzı bahçeyi Fransız tarzı bir bahçeye dönüştürülmüştür.
   Bahçenin yapımında düzenlenmesinde ve tasarımında Andre Le Notre dışında da bir kaç peyzaj mimarı ve bahçıvan çalışmıştır. Bunların arasında 1990 yıllarında ''Granda Louvre '' projesiyle ilgili siteyi geliştiren Pascal Cribier ve Louis Benech gelmektedir.

İnternetten alınan bir fotoğraf
    Bahçe ilk olarak kraliyet mensupları için tasarlansa da XIV. Louis döneminde gezinmek için saygın halka açıldı. Fransız devrimi sırasında Tuileries sarayı yıkılmış, bahçelerde tüm halkın ulaşabileceği bir yer haline gelmiştir. 
   Tarihin önemli olaylarına da tanıklık etmiş olan bahçede Fransız Devrimi sırasında VI. Loui ve Marie Antoinette'nin tutuklanmaları Louvre Sarayının bahçesinde gerçekleşmiştir. Ayrıca 1893 Paris Komünü ateşi bu bahçede yakılmıştır.
   Bahçede festivaller ve törenler her dönemde varmış.1574 yılında Polonya elçileri adına büyük bir resepsiyon burada düzenlenmiş, devrim sırasında ölenler için anma törenleri bu bahçede yapılmış. 1810 yılında Napoleon ve Maria-Louse'nin düğün geçidi yine bu bahçede gerçekleşmiş.19 yy boyunca her siyasi rejim altında çok sayıda resmi festivale ev sahipliği yapmış 1900 yılındaki dünya fuarı sırasında ''Belediye Başkanlarının Ziyafeti düzenlenmiş ve yaklaşık 22 000 belediye başkanı konuk olarak katılmıştır. 1. Dünya savaşı başlamadan önce Cumhuriyetçi devlet adamları Jules Ferry ve Pierre Waldeck -Rousseau onuruna ait anıtlar kurulmuştur. Daha bir sürü etkinlik, araştırabildiklerim bunlar.


  
   Park inanılmaz büyük nereye bakacağınıza şaşırıyorsunuz. Carrousel ve Tuileries Bahçeleri bir nevi açık hava heykel müzesidir. Bahçelerde 17 yy dan 21. yy kadar yapılmış 200 den fazla muhteşem heykel ve vazo gezilebilir. 

    Her mevsim 7 den 70 herkesin ilgisini çeken bahçe yürüyüşlere, rahatlamaya çok güzel bir ortam oluşturuyor. Bahçe boyunca yürüyüş yolları, havuzlar ve heykeller bulunmaktadır. Ayrıca Concorde meydanına bakan köşesinde ünlü Orangerie Müzesi de bulunmakta. Hemen yanında da devasa boyutta bir de dönme dolap bulunmakta.
     Orangerie müzesi portakal bahçelerinin düzenlemeleri için yapılmış olsa da 19 yy ait eserlerden oluşan hatırı sayılır bir koleksiyona ev sahipliği yapılıyormuş. Bu eserler arasında Monet'in dev Nilüfer tabloları da bulunuyormuş. Ben gezmedim ama sanat sevenlere duyurulur. 




Rodin'sin The Kiss heykeli müzenin hemen önünde bulunuyor.





Hava çok bulutlu birazdan yağmur kesin yağacak.

    Her yıl yaklaşık yerli yabancı 14 milyon ziyaretçisi var. Ayrıca bahçe tarihi bir anıt olarak tescillenerek ''Banks of the Seine'' sitesinin bir parçası olarak  Unesco Dünya Mirasları listesinde de yer almaktadır.





   Azıcık ileride ünlü Grand Bassin Rond bulunmakta. Büyük havuz ve kenarında yeşil sandalyeler. Ününü çok duymuştum ama bir tane oturacak yer yoktu. Neyse bence çok abartılmış zaten ...ortasında bir fıskiye olan bir havuz işte. Çevresinde her çeşit insan oturmuş keyif ediyordu. Fotoğraflayarak yürüyüşümüze devam ettik.

    Kraliyet sahipleri bahçenin var oluşundan itibaren yenilikleri ve deneyleri teşvik etmişlerdir. Beyaz dut ağaçları için ipek böceği yetiştirilmiş, 1783 de hidrojen dolu bir balon gösterisi ve 1898 de ilk motor gösterisi yapılmıştır. Birçok sanatçı bahçeyi tasvir etmiş, Monet dahil olmak üzere birçok empresyonist ressamlara esin kaynağı olmuştur.








 Tuileries ve Carrousel bahçeleri ve piramit mimar Leoh Ming Pei tarafından tasarlanan Tuileries terası ile ayrılıyor. Bu bahçeler halka açık olmasına rağmen doğusunda yer alan mağaracılık bahçesi, Seine bankside, Infanta'nın bahçesi ve Raffet bahçesi halka açık değildir.


    Bu ağaçlar arasındaki geniş yoldan yürüyerek Carrousel bahçesine çıkıyoruz bunun sonunda da Louvre müzesinin bulunduğu yere gideceğiz.
 Aşağıdaki iki fotoğraf internetten alımış Carrsosel bahçesi.






   Aristide Maillol'un 20 kadar heykeli bu bahçede sergilenmekte. Heykeller gerçekten
olağanüstü. Ayrıca isteğiniz kadar seyredebiliyorsunuz. Çünkü bedava.






   Kim bu Aristide Maillol ? 
   Aritide Maillol 1861 Banyuls-Sur-Mar'da doğmuş ve 1944 yılında yine aynı şehrin yakınlarında ölmüş olan Fransız heykel,ressam ve baskı sanatçısıdır.
    Heykel yapmaya 1900 yıllarda başlamış, 1908 yıllarında Yunanistan'a yapmış olduğu bir gezide bu ülkenin doğasına ve klasik sanat yapılarından etkilenmiş. Bu etkiler çizimlerine ve heykellerine yansımıştır.1910 dan sonra ünü çok yayılmış ve çok sayıda sipariş almaya başlamıştır. Resimlerden çok heykel yapmaya daha ağırlık vermiştir. Yunanistan'dan döndükten sonra yaptığı çıplak kadın heykellerinde sınırlandırılmış bir duygusallık ve net bir tema anlayışı içinde sade yüzeyler oluşturduğu gözlenir.

  Jardin des Tuileries'in Louvre Müzesine bakan girişinde şehrin önemli 3 takısından biri olan Arc de Triomphe du Carrousel bulunuyor. Tak 1808 yılında Napolyon tarafından yaptırılmıştır.



   Ve nihayet piramit şeklinde Louvre müzesi uzaktan görünüyor. Caddeyi geçerek yanına yaklaşıyoruz.





   Louvre dünyanın en büyük ve en meşhur müzelerinden biridir. Müzede 35 000'e yakın önemli eser sergilenmektedir. Bir arkadaşım söylemişti müzedeki her esere bir saniye bakarsanız tüm müzeyi 1 yılda gezermişsiniz diye.
   Louvre müzesi aynı zamanda Paris'in en büyük saraylarından biridir. Tarihi ortaçağa kadar uzanmaktadır. Philippe Auguste 1190 yıllarında Paris'i Viking akınlarına karşı korumak amacıyla kale olarak yapılmıştır. Louvre krallar ve imparatorlar tarafından sürekli genişletilmiştir. 1793 yılında devrimciler sanat kolleksiyonunu halka açmışlardır. Sonraları Napolyon tarafından müzeye döndürülmüştür. Ünlü cam piramid 1989 yılında yapılmıştır. 



   Louvre müzesinin önünde oldukça uzun bir kuyruk vardı. İçini gezmek isterdim, buraya sabah erken gelmek ve bileti mutlaka internetten ayırmak gerekiyor. Zaten gezi planımızda bu yoktu. Ama bu müzeyi gezdiğim zaman size ayrıntılı bilgi vereceğim. 😊



Yukarıdan bakınca belki Mona Lisanın tablosunun görürüm belki dedim 😂

    Park alanından ve Louvre sarayının bulunduğu kapıdan çıkarak Pont Neuf köprüsüne doğru gidiyoruz, bu köprüden geçerek karşı kısma geçeceğiz.


   Sırada Pont Neuf köprüsünü geçerek tekrar Seine nehri boyunca diğer taraftan takip ederek Notre Dam'a gitmek var.
İnternet fotoğrafı
   Pont Neuf köprüsü Seine nehrinin en eski köprüsüdür. Adı ise yeni köprü olarak geçiyor...Hikayesi şöyle; Seine nehri üzerinde 16. yy da yapılan iki köprü varmış dolayısıyla bu köprüler zamanla tahrip olmaya başlamış. 1578 yılında zamanın kralı Henry yeni bir köprü daha yapılmasını istemiş. Bu köprü diğerlerine göre en yeni olduğu için adı yeni köprü yani pont Neuf olmuş. Diğerleri yok olunca günümüzde bu köprü Seine nehrinin en eski fakat adı yeni köprü olmuş.                                                                         Fransız devrimi sırasında köprü üzerinde yıkılan kral Henry'nin bir de heykeli bulunuyormuş.              Köprüde fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik. 

   1991 yılında Unesco dünya mirasları listesine giren köprü 238 metre uzunluğundadır. Birde bu köprüde çekilmiş unutulmaz bir film vardır. Köprüüstü Aşıkları ''Les Amants Du Pont Neuf''. Tabi gerçekte bu köprünün üzerinde çekilmemiş film set olarak güney Fransa'da bir yer kullanmışlar.....işte o filmi seti ve filmin afişi....

 Notre Dam'a geldiğimizde önce mahkeme binasında baktık tam yanındaydı.


    Daha sonra kilise göründü hemen yolun kıyısında , içeri girmek için uzun bir kuyruk var tabi. Ne özelliği var benim için yok filmi, müziği, operası var diye merak ediyordum.



   Paris'in en önemli sembollerinden olan Notre-Dame katedrali şehrin sıfır noktası olarak kabul ediliyor. Yani merkezi....
   1163 yılında III. Papa Alexandre zamanında düşüncede temeli atılmış ve Psikopas Maurice de Sully tarafından tasarlanmıştır. Tam bir gotik şaheseri olan katedral 170 yılda tamamlanmıştır.



   Ben katedralin adının tabiki Victor Hugo'nun ölümsüz eseri ''Notre Dam'ın Kamburu'' eserinden tanıyor ve merak ediyordum. Sanki buraya gelirsem Quasimodo'yu ve Esmeralda' yı görecem.


   Benim için çok bir şey ifade etmeyen katedral Eyfel kulesinden daha çok turist çekiyor. Gerçekte çok muazzam gotik bir yapı ama daha meşhur olmayan benin gözlerimi yuvalarında çıkaran gotik mimarileri de gördüm. İçeriyi bedava gezebiliyorsunuz.....Tabi kuyruğu görmez iseniz. Biz girmedik ama girerseniz belirli bir ücret karşılığında merdivenleri de kullanarak tepesine çıkıp Paris manzarasının seyredebiliyorsunuz. Bunu yaparsanız araştırın bazı günler bedava oluyormuş.


    Seine Nehri'nin ortasındaki Cite Adasında yapılan bu katedral tarih boyunca türlü değişiklikler yaşamış. Fransız devrimi sırasında adı değiştirilerek Aklın Tapınağı olmuş. Napolyon zamanında tekrar ibadete açılmıştır. Tabi Victor Hugo bu katedralin adının duyurmada çok büyük rol oynamış.






     Katedralin arka bahçesini de gezerek buradan ayrıldık. Pont au Double köprüsüyle tekrar karşıya geçtik. Bu esna da köprünü üzerinde paten gösterisi vardı çok eğlenceliydi. Bir müddet seyrettikten sonra Concorde meydanına doğru yürümeye başladık. Bitmek üzereydik bu arada.





Concorde meydanına geldiğimizde yağmur yağmaya başladı.

   Meydandan daha önce geçmiştik  Bu meydanda sadece sütunu görememiştik onuda fotoğrafladık ve meydanı Şanzelize caddesine bağlayan yola girdik. 

   Bu arada bu uzun sütunun adı Luksor Dikilitaşı.1829 yılında dönemin Mısır Hidivi Muhammed Ali Paşa tarafından hediye olarak getirilmiş ve 1936 yılında III.Napolyon tarafından meydan diktirilmiştir.

  Yağmur altında Şanzelize caddesine giriş yaptık. Paris'te yağmur altında çok romantik bence.....

     Avenue des Champ Elysees 2 km uzunluğunda dünyanın en ünlü caddelerinden biri. Geniş kaldırımları ve birbirinden ilgi çekici dükkanları kafeleri ile dikkat çekiyor. Güzeldi ama bana göre öyle ahım şahım bir durum yok.
     Arabamızı otelin önünden alarak yola koyulduk. Saat epey geç oldu Versay sarayını görmeye gideceğiz ama içini kapanmadan yetişmek biraz zor olacak. Aslında bir gün daha kalınabilirdi ama program yoğun dolayısıyla yolcu yolunda dedik ve ünlü zafer takının altından geçerek Versay sarayına doğru yola koyulduk



  Ve ünlü Versailles sarayı. Çok büyük bir alana kurulmuş. Otoparkı bile çok büyüktü. Saraya vardığımızda kapanmak üzere idi üzüldüm. Görmek istediğim yerlerdendi. 




   Versay sarayı 1668 yılında XIV. Lois tarafında yaptırılmış, Paris'in en güzel ve büyük saraylarından biridir. 


    20 bin kişiyi içine alabilen bu sarayın projeleri Lois La Vau ve Jules Hardouin- Marsart tarafından iç dekorasyonu ise Charles le Brun tarafından yapılmıştır. Bahçe düzenlemelerinin peyzaj mimarı ise Andre Le Notre dir. Ama göremedik sadece dışarıdan fotoğrafladık.



Paris'e tekrar gelirsem ilk önce geleceğim yerlerden birisi bu yer olacaktır.







Sanki insanlarının çıkışının karşılamak için gelmiş gibiyiz.






    Tekrar yola koyulduk.İstikamet Vieux Ville. Buradan Bayeux'a geçeceğiz akşam burada kalacağız. Bu arada hava da epey bir serinledi. İşte size Vieux Ville manzaraları.





    Rouen'i geldik. Geceyi burada geçireceğiz. Bu arada söylemeden edemeyeceğim bu şehir Jeanne d Arc' ın asıldığı yer. Aynı zamanda Normandiya bölgesinin merkezi. Ama biz şehri gezmedik. Aslında daha sonradan öğreniyorum şehir gerçekten gezilip görülmesi gereken bir çok tarihi olaya ev sahipliği yapmış. Özellikle ''Place du Vieux Marche '' meydanın ilgi çeken en önemli meydanı....Meydanın özelliği İngilizlere karşı Fransa adına savaşmış ve cadılıkla suçlanarak bu meydanda yakılmış ünlü kadın kahraman ''Jeanne d Arc'' . Dolayısıyla yolunuz buraya düşerse araştırıp şehri gezebilirsiniz.
  Her neyse biz burada Ibis Rouen Centre Rive Gauche St Sever otelde kaldık. Otel 3 yıldızlı olmasına rağmen İtalya'daki 4 yıldızlı otellerden daha temizdi.
    Çok yorulmuştuk. Paris'i 1 günde gezdik ya inanamıyorum. Ama daha yavaş gezmek ve şehri içine sindirmek için 2-3 gün gerekli diye düşünüyorum. Beni Eyfel etkiledi ama diğer parklar yapılar çok etkilemedi. Ama diyeceğim şudur ki Paris'te olmak nasıl söyleyeyim insana değişik bir tat veriyor. Çok güzel bir dondurma yemek gibi......Aslında Fransa çok güzel bence beni en etkileyen ülkelerden biri. Tabi daha çok ülke gezmeyi planlıyorum ama şimdilik bence Fransa rüya ülke.........


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder