Translate

21 Ekim 2015 Çarşamba

Würzburg- Koblenz Kaleler Yolu

    4.Gün (4.07.2014)

       Sabah erkenden kalktık, güzel bir kahvaltı yaptık, biraz sandviç hazırladık yanımıza aldık, çünkü dışarı da yemek bize hem pahalıya mal oluyor hem de midemiz kötü oluyor, dışarıdan su da almak çok pahalı, o yüzden büyük marketlerde durup 6 lt lik büyük şişeler (plastik şişeli bütün içeceklerde % 25 depozito ücreti alınıyor, şişeyi herhangi bir markete götürdüğünüzde depozito ücretini geri alıyordunuz) alıp arabaya koyuyorduk aynı zamanda bu marketlerde kendi zevkimize göre sandviç malzemeleri, simit, tatlı vb yanımıza alıyorduk. Bu bizi hem keyiflendirdi hem de bütçemizi hafifletti ama otelleri düzgün seçmeye çalıştık, buna özen gösterdik. 
      Yola koyulduk, hedefimiz Romantik yolun son durağı Würzburg.

     Würzburg'a doğru giderken yolumuzun üzerinde Almanya’daki 350 termal merkez içinde en önemlilerinden biri olan, aynı zamanda Romantik Yol’un tek ve Almanya'nın en önemli kaplıca merkezi olan Bad Mergentheim'e uğramadan geçmedik.
     Şehir 1800 yıllık bir geçmişe dayanıyor. 3 km boyunca yeşillikler ve çiçekler arasında yürüyüş yapmak, kaplıcaya girmek ve şarap tadımı için güzel bir yer.  
  Öncelikle Kurgarten adı verilen ve estetik bahçelerden oluşan geniş parkıyla her yıl Almanya'nın en güzel 10 parkından biri olarak seçiliyor. Dış dünyadan yalıtılmış yemyeşil parklar da Fransız, İngiliz ve Japon  bahçeleri de var. Üstelik bu parklarda çimlere rahat rahat basabilirsiniz. Çiçekleri hatta laleleri bile kopara biliyorsunuz. Ama çiçek dalında güzel diyerek şehri turluyoruz. Bu kasabanın ilginç hikayeleri de mevcut.


     Ünlü besteci Beethoven bu kasaba da 6 ay yaşamış. Kendisi Mozart'la tanışmak için Viyana yoluna düşüyor, Bu esnada  Bad Mergentheim' de bir arkadaşına uğruyor ve burada bir kıza aşık oluyor ve kasabada 6 ay kalıyor, bu esnada da Mozart öldüğü için kendisi ile hiç tanışamıyor. 

    İkinci bir hikaye de, kasabadaki  Turken Gasse adlı bir sokağın hikayesi. Bu sokağın ilginç yanı 1684’ te Viyana Kuşatması sırasında esir alınıp kasabaya getirilen Türk askerlerinin daha sonraları bir çoğunun burada Almanlarla evlenerek kalmaları ve yaşadıkları sokağa bu adın verilmesi. Turken Gasse'de hala 17. yüzyıldan kalma evleri duruyor. (Biz de olsa çoktan yerine 20 katlı ev çıkmıştık).





    Nihayet Wüzburg' vardık. Wüzburg  çok güzel bir şehir, yaşanabilen, diğer romantik yol kasabalarına göre daha hareketli capcanlı bir şehir. Bu şehri görür görmez beğendik. 
   
    Kentin ortasından geçen Main Nehri üzerinde bulunan, heykellerle süslenmiş tarihi taş köprünün bir tarafında Gotik kuleler şehrin siluetini oluştururken, diğer tarafında bir tepe üzerine kurulmuş üzüm bağlarıyla çevrili Marienberg Kalesi tüm ihtişamıyla şehre bakıyor. 
   
     Main Nehri üzerindeki tarihi taş köprü Alte Mainbrücke’den geçerek, 13. yüzyıla ait Marienberg Kalesi’ne gitmek için arabayı park ettik. 









   
    Alte Mainbrücke (Old Main Köprüsü) Prag daki Kari köprüsünün kopyası olarak inşa edilmiş. 16. yüzyılda psikoposluk yüzde 10 luk vergiye itiraz eden köylüleri sindirmek için 20 köylüyü bu köprüde infaz etmiştir. Ayrıca işkence gören ve hapisler atılanların arasında Marienberg kalesinde ilginç eserlere imza atan heykeltraş Tilman Riemenschneider de bulunuyormuş 

    Daha sonra kaleye çıkma yollarının aradık fakat kaleye çıkacak yolu bulduğumuzda yorulmuş olduğumuzu fark ettik ve dışarıdan seyretmeyi tercih ettik. Aslından nehrin yanından geçen seyirlik bir yoldan 20 dakikalık bir yürüyüşle ya da otobüsle kaleye gidilirmiş, bu kaleye çıkmadık. Ama buralara geldiyseniz ve birkaç gün burada vakit geçirecekseniz mutlaka kaleyi görmenizi tavsiye ederim. Hatta bağların arasından gezerek çıkartan bir tur olduğunu da okumuştum. Bu ilginç olsa gerek.

    Würzburg’dan ayrılmadan önce görmeniz gereken yerlerden biri de Residenz. Yapımının 1744 yılında tamamlandığı bu saray için Napolyon “Avrupa’daki en güzel piskopos evi” demiş. Würzburg’u o dönem piskoposların yönettiğini söylersek, Napolyon’un ev dediği malikaneye herhalde saray da diyebiliriz.

    2. Dünya Savaşında oldukça zarar gören sarayın bir kısmı hala orjinaline uygun olarak restore ediliyor. Ayrıca saray UNESCO Dünya Mirası listesinde.
   Fakat biz bu sarayın yanından geçtik ve ne yazık ki zamanımızın daraldığını görünce sarayı gezemedik. Şehirden elimiz boş ayrıldık. Hata yaptık iyi bir plan yapamamıştık, oysa Wüzburg' da 1 gün daha kalınırmış, çünkü gezecek çok yer var ayrıca çok güzel bir üniversite şehri. 

http://www.romantic-road.com/index.php?id=homepage&L=11


   Wüzburg aklımızda kalarak Frankfurt yoluyla Koblanz'e doğru yola çıktık. Bu arada eve döndükten 1 hafta sonra Frankfurt yolunda ceza yemişiz, kredi kartından çekilince anladık. Otobanlarda kurallara çok dikkat etmek gerekiyor. Biz bu tatile çıkmadan önce bunları bayağı bir araştırdığımız için çok dikkatliydik ama yinede farkında olmadan ceza yemişiz.
(30 euro)

   Koblanz’e vardığımızda saat 4 civarındaydı. Koblenz Unesco Dünya Mirasları listesinde. Amacımız buradan Ren vadisi boyunca kaleler yolunu gezmek. Ama geç olduğu için feribot bulamadık. Daha doğrusu arabalı olduğumuz için feribota binmedik. Bizde nehir boyunca kaleleri gezerek gitmeye karar verdik. 
  Koblenz nehirlerin kraliçesi olarak anılıyor, çünkü Mosel nehrinin Ren nehrine döküldüğü yerde bulunuyor. Adından da anlaşılacağı gibi bir nevi kavşak. Tam bu kavşakta da bir burun var, bu burunda da Wilheim’in at üzerinde oldukça ihtişamlı bir heykeli bulunuyor. Buradan Ren nehrinin karşısına baktığınızda Ehrenbreitstein tepesini Ehrenbreitstein kalesini görüyorsunuz. Biz bu tepeye teleferikle çıkmaya karar verdik. Teleferik gidiş geliş 13 euro. Fakat ondan önce yarım lt suya 2 euro vermiştik, suyumuz kalmayınca mecbur kaldık, tabi suyu damla damla içtik.



   Hiç vakit kaybetmeden teleferiğe bilet aldık ve nehrin üzerinden tepeye doğru süzüldük. İnmesi de çıkması da ayrı bir güzellikteydi. 
   

Festung Ehrenbreitstein yukarıdan görünümü internet alımı


   Muhteşem bir gezinti, buraya gelirseniz mutlaka bu teleferiğe binmenizi tavsiye ederim, Teleferikten indikten sonra inanılmaz bir yeşil alana iniyorsunuz, kalabalıktı ama alan çok büyük olduğu için çok ferah geziyorsunuz. Seslerin geldiği yöne doğru ilerledik bir fuar alanı vardı.  Alanın bir kısmına büyük bir perde çekmişler, Almanya - Fransa maçını seyretmek için toplanmış aileler bulunuyordu.



   Daha fazla geç kalacağımızı düşünerek tekrar teleferiğe binerek aşağıya indik, Koblenz'de arabamıza binerek sahil kenarından kaleler yoluna giriş yaptık.
  İnanılmaz bir yolculuktu ne tarafa baksanız kale, şato ve muhteşem Ren…. 
Ren  Almanya’nın  en önemli su yolu. Biz Koblenz’den Mainze kadarlık kısmında ilerlerdik. Buralarda bulunan tarihi kale ve şatoları gezebilirsiniz ama bunlar için daha uzun bir vakit ayırmanız gerektiğini unutmayın. En az 2-3 gün buradaki kale ve şatoları keşfetmek havasının solumak lazım. Ayrıca feribotla da gezme imkanınız var. Biz güneş batana kadar Mainze geldik. Güneş kale ve şatoların ve tabi ki de Ren'nin üzerinden batarken Mainze geldik.        




















                                                                          Eltz kalesi

   Hava kararmaya başlayınca için bir Mc Donald’s aramaya başladık ve nihayet bulduk.   Wi-fi aldıktan sonra Booking’e bağlanarak Mannheim de Leonardo Royal Hotel  (Augustaanlage 4-8, 68165 Mannheim, Almanya) yer ayırdık (85 euro). Otel inanılmaz lükstü çok beğendik, yolunuz buralardan geçerse mutlaka buradan yer ayırın. Bu arada akşam biraz şehir de turladık aslına bakarsanız çok güzel bir şehir Mannheim, programımızda yoktu ama sabah biraz vakit ayıralım dedik ama olmadı sadece aklımda  lüks otelimiz ve önündeki muhteşem fıskiyeli havuz kaldı.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder