İşte yeni bir gün, günlerden Pazar, bu
gün çok güzel olacak, çünkü Fransa ya geçerek Strasbourg ve Alcaz Şarap yolunu
gezeceğiz. Hızla hazırlandık ve çıktık rahatlıkla Fransa’ ya geçiş yaptık ,
kimse bir şey sormuyor, kontrol noktası falan yol bir şehirden bir şehre geçer gibisiniz…veee
Strasbourg Alcaze bölgesinin başşehri. Almanya ile Fransa arasında yüzyıllara
yayılan birçok savaş yüzünden sürekli iki ülke arasında el değiştiren, her
savaştan sonra tekrar toparlanan Strasbourg şu an Alman kültürü ve mimarisinin
etkilerini taşıyan bir Fransız kenti.
Bu şehir kesinlikle yürüyerek gezilecek bir şehir. Şehir Unesco Dünya Mirasları listesine 1988 yılında eklenmiş.
Şehre girdiğinizde muazzam bir güzelliğe sahip olduğunuzu görüyorsunuz. Bu güzelliği birde Würzburg’da yaşadık.
Şehir inanın hiç bozulmamış, bir tane yeni bina olmaz mı, yok ama her yer temiz ve eski inanılır gibi değil.
Bu şehir aynı zamanda bir üniversite şehri olup uluslararası platformda tanınmış olan öğrencilerin % 20 si barındırmaktadır.
1015'te
başlayan yapımı 1439'da tamamlanan katedrale, Erwin von Steinbach'ın 1277'den 1318'deki ölümüne kadar önemli katkılar sağlamıştır. Notre Damme Katedrali 1647 ile 1874 arasında
142 m ile Dünya'nın en yüksek yapısı ünvanını almıştır. Sonra bu ünvanı Hamburg'daki Aziz Nikolai Kilisesi'ne kaptırmıştır. Günümüzde Dünya'nın en yüksek altıncı kilisesidir.
142 m ile Dünya'nın en yüksek yapısı ünvanını almıştır. Sonra bu ünvanı Hamburg'daki Aziz Nikolai Kilisesi'ne kaptırmıştır. Günümüzde Dünya'nın en yüksek altıncı kilisesidir.
Victor Hugo bu katedrali "dev ve narin
harika" olarak betimlemiştir.
Katedral alanını gezdikten sonra günlerden Pazar olduğu için katedralde ayin vardı onu da izlemek için girdim içeri, çok kalabalıktı. Papaz, bir şeyler söylüyordu insanlar ayakta durarak onu tekrar ediyordu, neyse biraz dinledikten sonra çıktım.
Bu gördüğün en büyük ilk katedraldi, çok etkilendim.
Veeeeee katedralden görüntüler. Katedral o kadar büyük ki bir fotoğraf karesine sığdıramıyorsun.
Ünlü ekmekleri, bütün turistler bunların önümde kuyruk oluşturuyorlardı. Daha sonra bulunduğumuz bölgeden çıkarak şehri gezmeye başladık.
Burası bir sağlık ocağı. Kapının üzerinde sağlığın simgesini gösteren yılan figürü bulunuyor.
Pazar günü olduğu için her yer kapalı idi. Şehir sakin ve turist yönünden kalabalıktı ama hafta içi olsa idi aslında daha canlı olduğunu düşünüyorum.
Evler çok orjinal. Dükkanlarda çok nadir tanıtım tabelaları var. Bu şehir büyüleyici, burada yaşamak isterim sanırım.
Yandaki fotoğrafta Saint -Pierre- Le Jeune Katolik kilisesini görmektesiniz. Adalet sarayının hemen yanında bulunmaktadır.
Avrupa Birliği görüşmeleri 1949 yılından beri burada gerçekleşmektedir. Avrupa Parlamentosu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi bu şehirde bulunmaktadır. Şehir Brüksel'den sonra Avrupa'nın en önemli 2. şehridir. Cenevre ve Newyork'un yanısıra başkent olamayıp fakat uluslararası önemi olan en önemli üç şehirden birisidir.
Bir müddet gezdikten sonra Strasbourg'un en güzel yeri olan La Petite bölgesine yürüdük, nasıl da güzel yarı ahşap evler, evlerden taşan pencere önü çiçekler, süslü daracık sokaklar, L’ill Nehri nin yanından süzülen bir ortaçağ kasabası gibi. Gerçekten her zaman gelinebilecek bir şehir. İnanılmaz beğendik
Kalbimiz Strasbourg da
kalarak Alcaze şarap yoluna doğru yola çıktık.
İlk durağımız Mollsheim.
Daha sonra Obernaiye doğru yol aldık, yolumuzun üzerinde Bischofsheim adlı bir kasabadan geçerken, bir Pazar çarşına rast geldik. Burada insanlar eski eşyalarını getirip satıyorlardı, bizde arabayı bir yere park ederek bu pazarı kaçırmadık tabii.1 saate yakın gezmişiz.O kadar değişik şeyler vardı ki inanamazsınız. Yok yok .. eski plaklar eski mantolar değişik yöresel kıyafetler çanaklar tabaklar aklınıza ne gelirse. Bizim için değişik bir deneyim oldu. İyi vakit geçirdik
Bu çeşmenin orjinal hali yıl 1370. Şehir hiç değişmemiş çok önemli bir şey bence.
Burada 1 saat kadar zaman harcadıktan sonra şarap bağlarının arasında geçerek Barr kasabasına geldik.
Sokakların boş olmasının sebebi daha önceden belirttiğim gibi Pazar günü olması. Pazarları ölmüş buraları. Bizde de eskiden pazar günleri hep bomboştu ailemizle vakit geçirirdik, sokaklar çarşılar hep boş olurdu, şimdilerde İstanbul'da AVM ler dolup taşıyor. Burada zaten AVM kültürü yok AVM yok zaten, alışveriş dükkanları da hep şehir dışında. Ama ben yine de pazar günlerinin de hareketli olmasından yanayım, Çok sıkıcı oluyor böyle. Biz de çıktık kasabadan çok güzeller ama hareket yok.
Düştük gene yollara , sırada Dambach La ville var. Tabi bu arada kasabadan kasabaya geçerken üzüm bağların arasından geçiyoruz. Yollar bir cennet. Ama durup da bir şarap tadamadık. Her yer kapalı çünki..
Ve Dambach La ville.... kasabanın girişi
Bu güzel tablo gibi fakat boş kasabadan, çıktık. Sanki resim seyrediyorsunuz, her yer mükemmel ötesi bu güzellikleri çeşitli figürlerle çiçeklerle bezemişler ve çok da temiz (sokaklarda kimse olmadığı için temiz sanırım 😊
Buradaki kasabaları gezmek için mutlaka 3 gün ayırmak gerek, buradaki kasabaların dışında köylere de uğramak üzüm bağlarının gezip şarap tatmak muhteşem olur. Böyle bir gezi düşünüyorsanız kesinlikle dediğim gibi 3-4 gün ayırmak şart.
Birde dikkat edin Pazar olmasın. Aslında bizim için iyi oldu çünkü bizim tatil programımızda seri gezim için kalabalık olmaması şans.
Alcaze yolunda sağlı sollu bir çok güzel köye daha uğradık, bazılarına uğrayıp arabayla gezdik bazı kasabaların dışından gezdik bazılarında park edip yürüyerek dolaştık.
Veeeeeeeee
Kinztheim. Kientzheim gezdikten sonra Kientzheim Şatosu’na Volerie Des Aigles
mutlaka gezin gerçi biz gitmedik ama çok güzel bir yer olduğunu çıkmadan okumuştum. Şatonun arka bahçesinde minik yırtıcı kuşlar bulunuyormuş. Bunların ayakları zincire vurulmuş bir haldeymiş. Bence bu çok kötü bunu görmemem iyi oldu ama siz bu kuşları görmek isterseniz buraya uğradığınızda ziyaret edebilirsiniz.
Buradan hemen yanındaki bir başka tablo gibi olan Riquewihr kasabasına
geçtik. Artık çiçeklerden güzel evlerden taşlı sokaklardan tablo gibi manzaralardan, üzüm bağlarından ruhumuz doldu doldu taştı.
Sırada üzüm bağlarının kıyısında bulunan köylerden biri Ribeauvillé
var. Çeşme çiçek taş kaldırım yamuk yumuk evler sanki film setinde gibisiniz. Ribeauvillé tepesinde üç tane kale var. Bunlara köyden yürünerek ve tırmanarak gidildiğini okumuştum. Bu kaleler Saint Ulrich,Haut-Ribeaupierre ve Girsberg kaleleridir.
Şimdide masal diyarı, Fransa'nın gizli cenneti, Avrupanın en güzel kasabalarından Colmardayız.
Kasaba hakikatten güzel ama diğerleri de çok güzeldi , burası sadece birazcık daha turistik ve hareketli o kadar.
Kasabada, 1300 lü yıllara ait evlerin dış cephelerindeki işlemeler, heykeller hala eski dokularını koruyor.
Çok iyi korunmuş bu eski şehir doğal güzellileri ile de ön plana çıkıyor.
Alcaz şarap yolunun başkenti olan Colmar da ayrıca Altarpiece ve Untelinde müzeleri de bulunuyor.
Colmar da ayrıca Saint Martin Kilisesi de görülmeye değer yerler arasında . Biz gördük mü gördük gezdik mi gezmedik . Ama bina
1235-1365 yılları arasında yapılmış Gotik mimarinin en iyi örneklerinden biri olarak gösteriliyor.
Colmar dan ayrılırken bir üzüm bağına yanlışlıkla girdik.
Üzüm bağlarını gezerek Equisheim kasabasına geldik
Turkcheim köyüne vardık. Köyü çevreleyen Vosges eteklerine kurulu bu
yer diğer şarap yolları gibi çok güzel. Bu yumuşak, yeşil tepelerde birçok
eski kale ve surlar var Buralara yolunuz düşerse ve 1,2 gün kalmayı
düşünüyorsanız buraları bisikletle yada yürüyerek keşfetmek çok büyük bir
heyecan olacaktır.
Bu kasabada diğerleri gibi lezzetli şarap üretmekte ve muhteşem üzüm bağlarına sahip. Daha sonra Guelbwiller, Ensisheim, Thann ve Mulhouse kasabalarını geçerek İsviçre'nin Basel şehrine giriş yaptık. Burada kalacağız. Sınırlardan geçerken hiç bir sorunla karşılaşmıyorsunuz direk geçiliyor. Bize değişik geldi.Otel bulabilmek için bir otelin Wi-fi sini kullandık. Fakat bir türlü istediğimiz bir yer bulamadık.Üstelik çok da geç olmuştu bizde tekrara Alamanya'nın sınırında Weil Am Rhein Tren istasyonun yanında bulunan Ott's Lepoldshohe otelinde kaldık (90 euro otopark kahvaltı)
Uyurken aklımda kalan en son fotoğraf muhteşem şarap yollarıydı....
Alsace Şarap Yolu ,Marlenheim’dan başlayıp Thann’da sona eren 170 kilometrelik,100’e yakın köy ve kasabayı barındıran, bağcılık ve şarap üretimi yapan bir bölge
Molsheim’den başlayarak Obernai, Barr, Dambach La- Ville, Kinztheim, Riqueuwihr, Ribeauville, Riqueuwihr, Colmar, Equisheim,Turckheim,GuebwillerEnsisheim,Thann ve Mulhouse seçtiğimiz şarap yolları. Bu yazdıklarım şarap yolunun ünlü kasabaları ve köylerini ama bu yol üzerinde daha bir sürü köy ve kasabada mevcut...
Biz Strasbourgdan başlamayı seçtik. Bakalım bizi neler bekliyor bugün….
Molsheim’den başlayarak Obernai, Barr, Dambach La- Ville, Kinztheim, Riqueuwihr, Ribeauville, Riqueuwihr, Colmar, Equisheim,Turckheim,GuebwillerEnsisheim,Thann ve Mulhouse seçtiğimiz şarap yolları. Bu yazdıklarım şarap yolunun ünlü kasabaları ve köylerini ama bu yol üzerinde daha bir sürü köy ve kasabada mevcut...
Biz Strasbourgdan başlamayı seçtik. Bakalım bizi neler bekliyor bugün….
İlk durağımız Mollsheim.
17. yüzyıldan kalma kilise binası 1615 ve 1617 yılları
arasında inşa edilmiş. Cizvit kilisesi Gotik tarzın önde gelen
örneklerinden biri olarak kabul edilir
Daha sonra Obernaiye doğru yol aldık, yolumuzun üzerinde Bischofsheim adlı bir kasabadan geçerken, bir Pazar çarşına rast geldik. Burada insanlar eski eşyalarını getirip satıyorlardı, bizde arabayı bir yere park ederek bu pazarı kaçırmadık tabii.1 saate yakın gezmişiz.O kadar değişik şeyler vardı ki inanamazsınız. Yok yok .. eski plaklar eski mantolar değişik yöresel kıyafetler çanaklar tabaklar aklınıza ne gelirse. Bizim için değişik bir deneyim oldu. İyi vakit geçirdik
Sırada Obernai. Obernai’ye bittim,nasıl güzel bir kasaba. Arabayı park ettik ve bu güzel kasabayı hayranlıkla gezdik. Evlerin güzelliği, çiçeklerin güzelliği,
sokakların güzelliği, tarihi kuyu, at arabası her şey ama her şey beni mest etti.
Sürekli fotoğraf çekme
ihtiyacı duyuyorsun. Her yer tablo gibi.
ihtiyacı duyuyorsun. Her yer tablo gibi.
Bu çeşmenin orjinal hali yıl 1370. Şehir hiç değişmemiş çok önemli bir şey bence.
Burada 1 saat kadar zaman harcadıktan sonra şarap bağlarının arasında geçerek Barr kasabasına geldik.
Sokakların boş olmasının sebebi daha önceden belirttiğim gibi Pazar günü olması. Pazarları ölmüş buraları. Bizde de eskiden pazar günleri hep bomboştu ailemizle vakit geçirirdik, sokaklar çarşılar hep boş olurdu, şimdilerde İstanbul'da AVM ler dolup taşıyor. Burada zaten AVM kültürü yok AVM yok zaten, alışveriş dükkanları da hep şehir dışında. Ama ben yine de pazar günlerinin de hareketli olmasından yanayım, Çok sıkıcı oluyor böyle. Biz de çıktık kasabadan çok güzeller ama hareket yok.
Düştük gene yollara , sırada Dambach La ville var. Tabi bu arada kasabadan kasabaya geçerken üzüm bağların arasından geçiyoruz. Yollar bir cennet. Ama durup da bir şarap tadamadık. Her yer kapalı çünki..
Ve Dambach La ville.... kasabanın girişi
Bu güzel tablo gibi fakat boş kasabadan, çıktık. Sanki resim seyrediyorsunuz, her yer mükemmel ötesi bu güzellikleri çeşitli figürlerle çiçeklerle bezemişler ve çok da temiz (sokaklarda kimse olmadığı için temiz sanırım 😊
Buradaki kasabaları gezmek için mutlaka 3 gün ayırmak gerek, buradaki kasabaların dışında köylere de uğramak üzüm bağlarının gezip şarap tatmak muhteşem olur. Böyle bir gezi düşünüyorsanız kesinlikle dediğim gibi 3-4 gün ayırmak şart.
Birde dikkat edin Pazar olmasın. Aslında bizim için iyi oldu çünkü bizim tatil programımızda seri gezim için kalabalık olmaması şans.
Alcaze yolunda sağlı sollu bir çok güzel köye daha uğradık, bazılarına uğrayıp arabayla gezdik bazı kasabaların dışından gezdik bazılarında park edip yürüyerek dolaştık.
Şimdide masal diyarı, Fransa'nın gizli cenneti, Avrupanın en güzel kasabalarından Colmardayız.
Kasaba hakikatten güzel ama diğerleri de çok güzeldi , burası sadece birazcık daha turistik ve hareketli o kadar.
Kasabada, 1300 lü yıllara ait evlerin dış cephelerindeki işlemeler, heykeller hala eski dokularını koruyor.
Çok iyi korunmuş bu eski şehir doğal güzellileri ile de ön plana çıkıyor.
Alcaz şarap yolunun başkenti olan Colmar da ayrıca Altarpiece ve Untelinde müzeleri de bulunuyor.
Colmar da ayrıca Saint Martin Kilisesi de görülmeye değer yerler arasında . Biz gördük mü gördük gezdik mi gezmedik . Ama bina
1235-1365 yılları arasında yapılmış Gotik mimarinin en iyi örneklerinden biri olarak gösteriliyor.
Colmar dan ayrılırken bir üzüm bağına yanlışlıkla girdik.
Üzüm bağlarını gezerek Equisheim kasabasına geldik
Bu kasabada diğerleri gibi lezzetli şarap üretmekte ve muhteşem üzüm bağlarına sahip. Daha sonra Guelbwiller, Ensisheim, Thann ve Mulhouse kasabalarını geçerek İsviçre'nin Basel şehrine giriş yaptık. Burada kalacağız. Sınırlardan geçerken hiç bir sorunla karşılaşmıyorsunuz direk geçiliyor. Bize değişik geldi.Otel bulabilmek için bir otelin Wi-fi sini kullandık. Fakat bir türlü istediğimiz bir yer bulamadık.Üstelik çok da geç olmuştu bizde tekrara Alamanya'nın sınırında Weil Am Rhein Tren istasyonun yanında bulunan Ott's Lepoldshohe otelinde kaldık (90 euro otopark kahvaltı)
Uyurken aklımda kalan en son fotoğraf muhteşem şarap yollarıydı....